Türkiye Özel Okullar Birliği, her yıl olduğu gibi, bu yıl da geleneksel Antalya Sempozyumu’nu düzenliyor. Konu, konuklar ve oturum başlıklarına baktığımda, bunlar herhalde uzayda yaşıyor demekten kendimi alamadım.
Kontenjanlarının neredeyse yarısı boş kaldı. Pek çoğu krizin eşiğinde. Türk eğitim sisteminin başta giriş sınavları olmak üzere bin tane sorunu varken onlar kelimenin tam anlamıyla üç gün havanda su dövecekler.
Demek ki, “Zordalar, destek çıkılsın” diye onca yazıyı boşa yazmışız.
Sempozyuma Bakan Çubukçu da katılacakmış. Oh ne âlâ! Körler, sağırlar birbirini ağırlar...
Panelin ana konusu okulda yenilenme. Artık ne demekse. Konu başlıkları da bir o kadar bilimsel!
Bu durum, İstanbul’un işgali sırasında Bizans’ı yönetenlerin “Melekler dişi miydi yoksa erkek miydi?” tartışmasına benziyor. Haydi hayırlısı. Belki de bizim göremediğimiz, çok farklı açılımlar gerçekleşecektir!..
Keşke biraz da sektör neden tıkandı, en az yüzde 10’larda olması gereken oran neden yüzde 2’lerde, veliler özel okullara neden küstü, 8 yıllık kesintisiz eğitimin yarattığı erozyon, SBS aymazlığı, yabancı dil öğretiyoruz kandırmacası, sürekli artan ücretler, vergiler ve sistemdeki çöküşün diğer nedenleri de tartışılabilseydi. Hiç olmazsa harcanan emeğe ve zamana yazık olmazdı. Yeni yıla bakalım bu yıl kim batacak endişesiyle girmezlerdi. Ama eminim ki bir bildikleri vardır. Onca yabancı uzman ve üniversiteli çok bilenleri de getirdiklerine göre!..
Tıpkı MEB ve YÖK gibiler. Eğitimin ve üniversitelerin onca acil sorunları varken, katsayı çıkmazına saplanıp kaldıkları gibi onlar da farklı bir âlemdeler...
Öğrencilerin yüzde 94’ü
Okullarda öğrencilere gönderilen belgelerin yüzde 94’ünden “Aşıya hayır” çıkmış. Böylesine önemli bir konuda, böylesine yüksek bir oranda kararsız ya da menfi yönde karar alınması, hemen herkesi düşündürmelidir.
Nedenlerini de hiç uzakta aramayalım. Allah korusun, olası bir salgında ölümlü vaka sayısı on binlere, yüz binlere çıkarsa bunun sorumlusu kim olacak? Tıpkı deprem konusunda olduğu gibi bu konuda da ülkeyi yönetenler hiç ama hiç başarılı olamadılar.
Olası bir doğal felaket ve olası bir salgına karşı hangi önlemleri aldık? Koskoca bir hiç!
Aşı konusunda Başbakan Erdoğan ve gecikmeli aşı olan Milli Eğitim Bakanı Çubukçu’nun tavırları, öğretmen, öğrenci ve veliler üzerinde çok etkili oldu. Onlar olmuyorsa, ailelerine yaptırmıyorlarsa, biz neden çocuklarımıza yaptıralım noktasına gelindi.
Ve bu konuda Sağlık Bakanı Akdağ yapayalnız bırakıldı. Umarız, “Ben size demedim mi?“ haklılığını hiçbir zaman yaşamaz. Haklı çıkarsa, felaketimiz olur...
Öğrencilerin aşıdan kaçmasında pek çok stratejik hata yapıldı. Bunlardan en önemlisi, velilere gönderilen Aşı Formu oldu. Bu formda öylesine ifadeler vardı ki kafa karıştırmaya ve aşıdan vazgeçirmeye yetti de arttı.
Domuz gribi aşısı
Aşıların yan etkilerine yönelik şu ifadeler kimi tedirgin etmez ki:
Grip aşıları ve aşılarda olduğu gibi istenmeyen bazı yan etkilerde ortaya çıkabilmektedir. Bu yan etkilerin görülme şekilleri şunlardır:
a) Sık görülen yan etkiler: Aşı uygulanan bölgede kızarıklık, şişlik, sertlik, morarma, ağrı, vücut kırıklığı, yorgunluk, baş ağrısı, terlemede artış, eklem ağrısı, kas ağrısı (Bu etkiler genellikle aşıdan sonraki birkaç günde ortaya çıkabilir ve bu bir iki gün içinde kendiliğinden düzelir.)
b) Yaygın olmayan yan etkiler: Yaygın cilt reaksiyonu, kurdeşen dahil
c) Nadir görülen yan etkiler: Tansiyonda düşme, şok, sinirlerin geçtiği yol boyunca ağrı, pıhtılaşma hücrelerinde azalma nedeniyle kanama
d) Çok nadir görülen etkiler: Damar iltihabı, sinir iltihabı, beyin dokusu iltihabı
Özetin özeti: En önemli konularda bile inandırıcılığımızı kaybedersek geriye ne kalır ki!..