Bir milyonu aşkın 8. sınıf öğrencisinin katılacağı Seviye Belirleme Sınavı SBS için başvurular dün başladı. Ama hala kafaları kurcalayan pek çok soru var. Örneğin:
* SBS, daha önce açıklandığı gibi son kez mi yapılıyor?
* Anadolu liseleri ve kolejler için ortak sınav yapılıyor, tercih ve yerleştirmeler de yine tek elden mi yapılacak?
* Şişirilmiş notlar, SBS’deki dengeleri altüst ediyor. Sınavda başarılı olan değil, şişirilmiş notları olan öne çıkıyor. Bu, bu yıl da aynen devam edecek mi?
* MEB’in yine daha önce açıkladığı karara göre, nüfusu az olan yerlerdeki fen liseleri kapanacak mı?
* Kayıt sisteminde değişiklik olacak mı? Yine, en iyi okullarda binlerce kontenjanın boş kalmasına seyirci olunacak mı?
* Ve en önemlisi de gelecek yıl, nasıl bir giriş sistemi uygulanacak?..
Senet imzalamayın
Milli Eğitim Bakanlığı, her ne kadar dershaneler ve sınavlar kaldırılacak dese de, gelecek yıl için dershane kayıtları çoktan başladı.
Kaldırılma ihtimali milyonda bir de olsa, dershanelere kayıt olurken sakın ola yüksek meblağlar ödeyip, geleceğe yönelik senetler imzalamayın.
Sadece ön kayıt yapın yeter.
Yoksa, verdiğiniz para ve senetleri almak için de ayrı bir mücadele vermek zorunda kalabilirsiniz.
Dershaneler açısından bakıldığında, onların da işi zor.
Çok yakında, gelecek yıl için öğretmenlerle oturup sözleşme imzalayacaklar. Ama önlerini göremiyorlar. Pek çoğu bu yüzden kapanma noktasına gelecek. Belki de yapılmak istenen budur!..
Özel okula dönüşsünler diyenler çıkabilir.
Onlara da, iddialı birkaç özel okul dışında hemen hepsinin yüzde 50’ye varan oranlarda kontenjanlarının boş olduğunu hatırlatırız...
Seviye düşer mi?
Eğitimde kaliteyi yükseltmek herkesin hayali. Ama bugüne kadar atılan adımlar, bırakın kaliteyi yükseltmeyi, çıtayı daha da aşağılara çekti.
Örneğin eskiden anadolu lisesi ya da kolej denildi mi iyi okullar akla gelirdi. Ama sayıları öylesine artırıldı ki, artık çok azı dışında, hiçbir şey ifade etmiyorlar.
Fen liseleri ve diğer okullar için de durum farklı değil!..
Tabelaları değiştirip sayıyı artırınca sanıyoruz ki, kalite de artacak.
Oysa yanılgıların en büyüğü bu oluyor...
Şu an için getirilmesi düşünülen yeni reform (!) paketlerinin de, öncekilerden hiçbir farkı yok.
İçerikle değil, isimlerle oynanıyor.
İçi boş olduktan sonra, ismi şu ya da bu olmuş ne önemi var ki?..
Nasıl bir reform?
Eğitim sisteminin A’dan Z’ye değişmesi gerektiğine herkes inanıyor. Hele hele güçlü iktidar dönemleri, böylesi büyük reformlar için bulunmaz bir fırsat. Çünkü koalisyonlarda herkes bir tarafa çekiyor. Ama görüldü ki, eğitimde ciddi reformlar için tek başına iktidar da yetmiyor, 10 yıllık bir süre de.
Gelinen nokta ortada.
Hala arayış içerisindeyiz ve çözüm diye önerilen reform paketlerinin, en doğru seçenek olduğuna, getirenler bile inanmıyor!
Peki o zaman nasıl bir eğitim reformu gerekiyor?
Hiç uzağa gitmeye gerek yok, Milli Eğitim’in tozlu arşivlerine baksınlar bu yönde kırk tane rapor bulurlar...
Örneğin her şeyden önce nasıl bir gençlik ve nasıl bir gelecek istediğimize karar verelim.
Evrensel değerlerle donanık bir gençlik ve bir bilim toplumu mu istiyoruz yoksa yerele sıkışmış, kendi içine kapalı bir gençlik ve toplum mu?
Önce buna karar vermemiz gerekir.
Ve sorarım size, Anayasa konusunda bile anlaşamayan bir siyasi atmosfer, eğitimin yani Türkiye’nin geleceğine nasıl karar verebilir?
Veremiyor işte!..
Güven erozyonu!
Eğitim adına yapılacak ilk icraat; veli, öğrenci ve öğretmenlerin yeniden güvenini kazanmak olmalıdır. Bu gerçekleşmeden atılacak hiçbir adım kalıcı olmaz. Çünkü, son 30 yılda yaz-boz tahtasına dönen eğitim sisteminde, hiçbir şeyin kalıcı olmayacağı inancı yerleştirildi.
Bunun yolu da, tıpkı anayasalar gibi herkesin altına imzasını atacağı reformlardan geçiyor. Keşke tüm partileri ve sivil toplum örgütlerini de içine alan milli bir eğitim meclisi toplansa da, önümüzdeki 30 yılın eğitimine yön verecek ortak kararlar alınsa. Ama nerdeee...
Özetin özeti: Ben yaptım oldu dayatması gibi eleştirmek de en kolayı. Zor olan, sürdürülebilir başarı ve maalesef, eğitimde ona çok uzağız...