SBS puanıyla öğrenci alan okullarda birinci kayıt dönemi dün sona erdi. En iyi okullarda bile kontenjanların çok önemli bir bölümü boş. Kapıda bir milyon öğrenci beklerken, böyle saçmalık olur mu diye sakın kafa yormayın çünkü burası Türkiye!..
MEB böyle de yargı farklı mı?
SBS’de cevap anahtarları karıştı, puanlar yanlış hesaplandı. MEB, velilerden gelen tepkiler üzerine, özür dileyip, bine yakın öğrencinin puanını yeniden hesapladı. Oysa bu tür sıralama sınavlarında, bir öğrencinin bile yeri değiştiğinde, tüm öğrencilerin sıralaması değişeceği için bütün öğrencilerin puanlarının sil baştan yeniden hesaplanması gerekiyordu. MEB inat etti, geri adım atmadı. Bunun üzerine CHP İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Aydın Ayaydın yargıya gitti. Ankara İdare Mahkemesi’ne başvurarak yürütmenin durdurulmasını istedi.
Ve ne oldu biliyor musunuz?
Siz bu davayı hangi amaçla açtınız dercesine “Dava konusu işlem ile davacı arasında menfaat ilişkisini ortaya koyan bilgi ve belgelerin istenmesine” karar verdi.
Bir milletvekili, böylesi bir konuda dava açmayacak da hangi konuda açacak? Böyle bir konuda sorumluluğu olmayacak da hangi konuda olacak?..
Adı üstünde milletvekili. Biz onları, hak ve hukukumuzu savunsunlar diye seçip Ankara’ya göndermedik mi?
Hadi bunu başkaları bilmeyebilir ya da umursamayabilir ama bir mahkeme nasıl olur da böyle bir soru sorabilir, belge isteyebilir?..
Yargıya hukuk dersi!
İşte Prof. Ayaydın’ın Ankara 18. İdare Mahkemesi’ne gönderdiği cevabi yazıdan satır başları:
“08/06/2013 tarihinde Milli Eğitim Bakanlığı’nca yapılan Seviye Belirleme Sınavı’nın sonuçlarının iptali ile sonuçların tüm adaylar bakımından yeniden değerlendirilmesi ve yürütmenin durdurulması talebiyle açmış olduğum 2013/679 Esas numaralı davaya ilişkin olarak Mahkeme tarafından verilen ara karar ile ilgili olarak, dava açma ehliyetimin mevcudiyetine ilişkin hususlara aşağıda yer verilmiştir.
1- 05/05/2012 tarihli ve 28283 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Ulusal Bayramlar ve Mahalli Kurtuluş Günleri, Atatürk Günleri ve Tarihi Günlerde Yapılacak Tören ve Kutlamalar Yönetmeliği’nin 7. maddesinin (b) bendinin iptali ve yürütmenin durdurulmasını talep ederek dava açtım. Danıştay 10. Daire nezdinde açmış olduğum dava üzerine Başbakanlık tarafından yapılan savunmada dava konusu olayda menfaat ihlalimin bulunmadığı iddia edilerek, davanın usul yönünden reddi talep edilmiştir. Bunun üzerine Danıştay’a sunduğum cevaba cevap dilekçemde “Sadece ilgili, duyarlı ve özenli bir vatandaş olduğumdan değil, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nde bir milletvekili olarak dava açtım. Zira yemin ederken hukukun üstünlüğüne bağlı kalacağıma, Anayasa’ya sadakatten ayrılmayacağıma söz verdim. İşte yeminime sadık kalmanın bir gereği olarak da dava açmış bulunmaktayım” diyerek dava açma ehliyetimin bulunduğunu belirttim. Zira bir milletvekili olarak vatandaşların sorunlarına ve onlara yapılan haksızlıklara duyarsız kalamayacağım gibi, adaletin her şartta tecelli etmesini sağlamaya hizmet etmek gerektiğini düşünmekteyim. Nitekim Danıştay 10. Dairesi söz konusu savunmalar ve cevaplar sonrası 15/03/2013 tarihinde vermiş olduğu 2012/6223 esas numaralı kararında dava ehliyeti yönünden beni taraf kabul etmiş, davaya esastan görüşmüş, davaya bakmaya devam etmiştir. Tüm bu sürece ilişkin belgeler ilişikte yer almaktadır.
2- Ben bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, milletvekili olmanın yanında aynı zamanda bir dedeyim. Sahip olduğum üç torunum da birkaç yıl sonra aynı süreçlerden geçecek aynı sınava girecektir. Dedelerin torunlara karşı görev ve sorumlulukları olup, onların haklarını arama yükümlülükleri bulunmaktadır. Birkaç yıl sonra bu sınava girecek olan torunlarımın böylesine hukuksuz ve yanlış uygulamaların kurbanı olması, haklarının böylesi yanlışlarla zayi olması karşısında sessiz kalmam, bunları kabul etmem mümkün değildir. Bu çerçevede, Milli Eğitim Bakanlığı’nca yapılan bu hukuksuz, adaletsiz yanlış uygulamaya dava açmam aynı zamanda bir dede olarak da vazifemdir.
Doğru olan yapılsın!
3- Dava konusu olayda benim 1. derece yakınım olan, öz ablam Remziye Tunç’un oğlu, yeğenim Ömer Faruk Tunç da ekte sunulan belgeden anlaşılacağı üzere bu sınava girmiş ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu hukuksuz, yanlış uygulamasından mağdur olmuştur.
Tüm bu gerekçelerle Türkiye Cumhuriyeti’nde 75 milyon vatandaşın vekili olarak parlamentoda görev yapan bir milletvekili olarak, yine adaletin her şeyin temeli olduğuna inanan, Anayasa’nın bana yüklediği görev ve sorumluluk gereği ve hukuk devleti ilkesini her zaman savunan bir vatandaş olarak; Seviye Belirleme Sınavı’na ilişkin Milli Eğitim Bakanlığı’nca yapılan yanlış, hukuksuz uygulamaları yargıya taşımamın doğal, zorunlu ve aynı zamanda da hukuki olduğu bilinen bir gerçektir. Nitekim dava konusu olayda Milli Eğitim Bakanlığı’nın Mahkemenize gönderdiği savunma metninde dava ehliyetine ilişkin bir husus yer verilmemiş, dava açmam konusunda usul yönünde bir itirazda bulunulmamıştır.
4- Ara kararda Milli Eğitim Bakanlığı’ndan da puan düzeltmeden önceki ve sonraki standart sapma değişikliğinin istenmesi konusuna gelince, Milli Eğitim Bakanlığı’nın savunmasında bu konu zaten ikrar edilmiştir. Söz konusu savunmada, olay basite indirgenmiş ve on binde bir sapma ancak olur demekle yapılan yanlışı zaten kabullenmektedirler. Kaldı ki MEB’in savunmasında küçükmüş gibi göstermeye çalıştığı on binde bir sapma bile, sınava katılan 1 milyon öğrencinin en az on bin öğrencinin sıralamasını değiştirecektir.
5- Dava konusu bu olayda Bakanlığın bu kadar açıkça yapmış olduğu hatadan dolayı yüz binlerce çocuğun hak kaybına uğramasının yanında, 1 milyon ailenin maddi ve manevi kayıplarını ve çocukların ruh halinin bozulması dikkate alındığında, yarın öbür gün sizin çocuklarınızın başına gelmeyeceği ne malum?
Kayıtlar ve tercihler başladı, her şey apaçık ortada iken hala yürütmenin durdurulması kararının verilmemiş olması, hukukun üstünlüğüne inanan bizlerin ne yazık ki hukuka ve adalete olan güvenini sarsmaktadır.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın savunmasında yapılan yanlışlar açıkça ikrar edilmiş olmasına rağmen hâlâ Bakanlıktan ilave bilgi istenerek karar sürecinin uzatılması telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğuracaktır. İşin aciliyeti dikkate alınarak bir an önce yürütmenin durdurulmasını saygılarımla arz ederim.”
Özetin özeti: Eminiz ki, sonunda, en doğru kararı yargı verecektir. MEB, keşke sorunu anında çözseydi de bu noktalara hiç gelinmeseydi!..