Dizileri izleten oyuncular mı, yoksa senaryo mu?
Şarkıları dinleten, söyleyen mi yoksa söz ve beste mi?
İktidara giden yol, liderden mi geçiyor yoksa partilerden mi?
Ürünleri sattıran, marka mı yoksa reklam mı?
Benzeri kıyaslamayı, yüzlerce farklı alanda yapabilir ve birbirine zıt fikirleri, sanki tek doğru oymuş gibi savunan milyonlarca kişi bulabilirsiniz...
Örneğin dizileri ele alalım.
Son dönemlerde yıldızı öylesine parlayan isimler oldu ki, seyirci ona bayılıyor, ne yapsa izlenir diye peş peşe yeni diziler çekildi. Ama sonuç tam bir hüsran.
Bu şip şak dizilerin pek çoğu, ya yayından kaldırıldı ya da kaldırılmak üzere.
Çünkü sağlam senaryoları yok.
Batılı starlar önlerine gelen her senaryoyu beğenmiyor, ne yapsam seyirci “yer” diye düşünmüyor.
İsminin yıpranmaması için ince eleyip sık dokuyor.
Yani, ne yapımcılar ne de sanatçılar, seyircinin zaaflarından yararlanmıyor...
Parti mi, lider mi?
Aynı sorgulamayı şimdi gelin bir de siyasete uygulayalım.
İktidara giden yol, liderden mi geçiyor yoksa partiden mi?
Ya da şöyle soralım, karizmatik kişiliğe sahip lideri olan partiler mi daha kalıcı oluyor yoksa kurumsal partiler mi?
Bu konuda çok sayıda örnek verilebilir. Ama seçim yasakları kapsamında olduğu için detayları sonraki günlerde sizlerle paylaşabiliriz. Ya da biraz düşündüğünüzde zaten fazlasıyla örnek aklınıza gelecektir.
Yani bir anlamda karizmatik lider olmadan seçim zaferi kazanılmadığı gibi kurumsal bir siyasi yapılanma olmadan da kalıcı olunmuyor.
Ama nedense bu tür analizler hiç yapılmıyor!..
Okul mu, öğrenci mi?
Tavuk, yumurta hikayesinde olduğu gibi önemli tartışma konularından birisi de, ilkokuldan üniversiteye, öğrencinin mi öğretim kurumlarına değer kattığı yoksa öğretim kurumlarının mı öğrencileri alıp marka haline getirdiği?..
Örneğin ilk 100’e, ilk 1000’e giren öğrenciler olmasa, bugün en iyi dediğimiz üniversiteler yine aynı popülariteye sahip olabilirler miydi?
Evet demek çok zor. Ama yine aynı şekilde, o üniversitelerin kurumsal kimliği, altyapı olanakları ve hocaları olmasaydı, o en iyi öğrenciler, orada kendilerini geliştirebilirler miydi?
Her iki duruma yönelik de çok fazla örnek var. Hangisinin doğru olduğu ise yine kişiden kişiye değişir...
Takım mı, oyuncu mu?
Hazır kıyaslamaya devam ederken biraz da futbolu sorgulayalım. Kulüpleri şampiyonluğa götüren süper futbolcular mı yoksa kurumsal tarihi geçmişleri mi?
En popüler kulüpler, süper oyuncular transfer etmeden şampiyonluğa oynayabilirler mi? Sadece kulübün popüler, başkanlarının güçlü olması yetiyor mu?
Daha da ileri gidersek, eğer kulüp içinde huzursuzluklar varsa, en iyi futbolcular da alınsa, Avrupa kupalarında yol kat edilebilir mi?
Düşündükçe daha da içinden çıkılmaz hale geliyor.
Bu yüzden iyisi mi futbolu fazla sorgulamamak gerekiyor...
Aile mi, okul mu?
Çocukların gelişiminde en belirleyici faktör aile mi yoksa okul mu?
Bu da hep tartışılır ve işin içinden çıkılmaz.
İlle de aile diyemiyorsunuz çünkü belli bir kriteri yok. Aynı aileden çok parlak çocuklar çıkabildiği gibi tam tersi de olabiliyor.
Aynı şekilde en iyi denilen okullardan da her türlü mezunla karşılaşabiliyorsunuz.
Aslında tüm bu konular, bilim insanlarının üzerinde uzun uzadıya çalışacağı incelemeler gerektiriyor. Ama biz böyle ayrıntılarla uğraşmayı çok sevmiyoruz. Kendi önyargılarımız ne ise o doğru, gerisi yalandır.
Batılı üniversitelerin yaptığı çalışmalarda bu tür detaylara girildiğine çok şahit oluyoruz. Çünkü bilim, önyargılarla inşa edilmiyor. En iyi bildikleri konuları bile bilimsel bir araştırmaya dayandırmadan yol almak istemiyorlar.
Aslında doğru ve kalıcı olan da zaten o.
Özetin özeti: Araştırmayı ve kendi doğrularımız dışındaki fikirleri, oluşumları çok sevmiyoruz. Oysa asıl dünya, bizim dışımızdaki dünya. Ah bir de onu anlayabilsek!..
Özay Şendir
“Erdoğan, Osmanlıyı diriltmek istiyor…”
11 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Şaşırtan Çin
11 Mayıs 2025
Zeynep Aktaş
Yatırımda yeni şifre: Hızlı nakit
11 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
Nükhet Duru: Fırınlanmadan, pişmeden kalıcı olunmaz
11 Mayıs 2025
Güldener Sonumut
Vadeli lider vs. Vadesiz lider: Habemus Papam...
11 Mayıs 2025