Liselere ve üniversiteye giriş, tam anlamıyla bir eziyete dönüştü. Yıllarca süren bir hazırlık dönemi ve adeta işkence haline gelen kayıtlar, velilere de, öğrencilere de illallah dedirtti.
Aslında bu sistemden şikâyetçi olanlar sadece gençler değil. Başbakan Erdoğan da “Çocuklarımızı artık bu ucubeden kurtarın” diye, giriş sınavlarını hedef göstermemiş miydi!..
İşte bu yüzden, en kısa zamanda bir Milli Eğitim Şûrası düzenleyerek, sadece ve sadece bu konu ele alınmalıdır.
Milli Eğitim Bakanı Dinçer, bu konuların yabancısı gibi gözükse de, eğer isterse, profesyonelce bir yaklaşımla, gelecek yıl için bu soruna köklü bir çözüm getirebilir...
Nasıl bir sistem?
Yapılan tüm araştırma ve anketler, SBS, ÖSS, YGS, LYS, KPSS ve TUS benzeri sınavlara yönelik memnuniyetsizliği ortaya koyuyor. Hem de yıllardır.
Değiştirilmesi gerektiğini söyleyenlerin oranı yüzde 100’lere varıyor. Peki o zaman bu inat niye?
İşte araştırmalarda öne çıkan nedenlerden bazıları:
- Yerine daha iyi bir sistemin getirilemeyeceğine yönelik gayriciddi iddialar.
- Dershane lobisi.
- Siyasetçilerin umut tacirliği.
- İşsizlik baskısının azaltması.
- İlköğretimden yükseköğretime ciddi bir eğitim reformunun göze alınmaması.
Yukarıdaki gerekçelere, daha onlarcası eklenebilir. Ve kimisi de abartılı bulunabilir. Ama herkesin üzerinde ortak bir buluşma noktası var ki, o da mevcut sistemin hiç kimseye bir yarar sağlamadığı...
Şarap örneğinde olduğu gibi bu kalksın da yerine ne getirilirse getirilsin, daha kötüsü olmaz diyenler de var, Batılı ülkelerde olduğu gibi eleme sistemi önerenler de var.
Peki Türkiye için en uygun olanı hangisi? İşte üzerinde durulması gereken en önemli konu bu!..
Artılar, eksiler?
Yeni bir sınav sistemi önermeden önce mevcut durumu tespit etmek sanki en doğru olanı. Hızlı nüfus artışı nedeniyle, hemen her yaş grubunda, kıyasıya bir yarış, sadece eğitim ve istihdamda değil hayatın her aşamasında giderek artan bir şekilde devam edecek. Örneğin anadolu liseleri için bir milyon, üniversiteler için ise iki milyona yakın aday yarışıyor.
Herkesin girmek için yarıştığı, mezun olduğunda bir üst öğretim kurumu için ya da işe girerken avantaj sağladığı kontenjanların sayısı ise, 100 bin bile değil. Yani bir kişinin mutluluğu için onlarca kişi mutsuz ediliyor...
Bizdeki tüm sınavlar umut tacirliği üzerine kurulmuş. Sınavları kazanma olasılığı binde bir bile olmayan adaylara bile gaz veriliyor. Emekleri, yılları ve paraları çalınıyor!..
Her şeyden önce bundan vazgeçilmesi gerekir.
Dünyanın hiçbir aklı başında ülkesinde, tüm öğrenciler üniversite kapısına yığılıp hadi yarışın denmiyor. Kaplumbağa ile tavşan aynı yarışta yarıştırılmıyor. Adaylara, görmedikleri derslerden sorular sorulmuyor...
Sistem mi dershanelere göre kurgulanıyor yoksa dershaneler mi bu sistemin bir sonucu?
Yumurta-tavuk polemiğinde olduğu gibi tartışma nereye çekerseniz oraya gidiyor ve sonuç almak mümkün olmuyor.
Niye savunuyorlar?
Mevcut sistemi savunanların en büyük gerekçesi, sistemin güvenilirliği ve adil oluşu yönündeydi. Ama son yıllarda yaşanan tartışmalar ve sınav iptalleri, ÖSYM’nin de sınavların da güvenilirliğini iyice tartışmalı hale getirdi. Adilliği ise çoktan yok oldu gitti ama kabul edilmek istenmiyor...
Peki geriye ne kaldı ki, bu herkesin şikâyetçi olduğu YÖK ve sınavlar, daha da güçlenerek yollarına devam ediyor?
Öküzün altında buzağı aramaya hiç gerek yok. Sadece işgüzarlık hepsi o.
Kararlı bir Milli Eğitim Bakanı, tüm sistemi fazla değil birkaç yılda sil baştan değiştirip, çekidüzene koyabilir. Yeter ki buna inansın ve kamuoyunu inandırsın...
Yapacağı tek şey herkesin güvenebileceği objektif bir ölçme değerlendirme sistemi, başarılı olanların üst eğitim kademelerine tırmanırken, okumaya niyeti olmayanların mesleki eğitime yönlendirileceği, dershanelerin de bu amaçla kullanılacağı bir sistem oluşturmak. Güvene, akademik başarıya ve yönlendirmeye dayalı çok basit ama çok güçlü bir sistem. Kaybeden yok, umut tacirliği yok. İlgi, yetenek ve başarı doğrultusunda yönlendirme var. Bu kadar basit...
Özetin özeti: Karmaşık sistemler yaratarak, kafa karıştırarak bir yere varılamadığını artık görmemiz gerekiyor...