Diyalog Üniversiteli gençler, siyasetle ilgilenmeyecek mi, ülke sorunlarına sahip çıkmayacak mı? Elbette fazlasıyla her konunun içinde olacaklar. Ama, Ankara'da ya da farklı odaklarda tezgâhlanan siyasetin bir parçası haline geldiklerinde, onları tanımak adeta imkânsız hale gelebiliyor.12 Eylül öncesinde, normal zamanlarda güle oynaya şakalaşan arkadaşlarımız, dışarıdan kavga sesleri geldiğinde, dersi bırakıp birbirine girer, bir süre sonra olaylar yatıştığında ise kafaları, gözleri yarık şekilde derslere devam ederlerdi.Ecevit ve Demirel'in akıl almaz polemikleri nedeniyle ülke öyle bir noktaya gelmişti ki, en büyük acıyı üniversite öğrencileri çekti. Pek çoğu yaşamını yitirdi, pek çoğu hapishanelere düştü. Pek çoğunun da öğrenimi yarıda kaldı. Peki sonra ne oldu?Ecevit başbakan, Demirel de cumhurbaşkanı.Ya onların yarattığı kaosun mağduru öğrenciler?Ne bir daha o kaybolan yıllarını geri getirebildiler ne de öğrenimlerine devam edebildiler. Olan sadece onlara oldu.Şimdiki tartışmaların da onlardan bir farkı yok. Üniversiteye yansıması halinde fatura yine öğrenciye çıkacak.Gariban türbanlı öğrencilerin öğrenimleri yarıda kalırken, yangını körükleyenlerin çocukları dünyanın en iyi üniversitelerinde öğrenim görüyor. Katsayılar nedeniyle meslek lisesi mezunları tüm hayallerine veda ederken, bu dayatmanın mimarları hiçbir şey olmamışçasına konuşmaya devam ediyor...YÖK'teki yeni yapılanma, üniversitelerin siyasetin içine çekileceğine yönelik olarak çok önemli sinyaller veriyor. Umarız, yanılan biz oluruz. Dün de yazdım, bir uçtan ötekine gide gele üniversitelerin başı döndü. Birinin ak dediğine kara diyen YÖK başkanları, rektörler, dekanlar ve bölüm başkanları yüzünden akademik yeterliliğin yerini yandaşlık aldı.Öyle YÖK başkanları, YÖK üyeleri ve rektörler geldi ki, akademik açıdan bakıldığında, sıfır elde sıfır. Bu yüzden de öncelikleri bilim değil, farklı arayışlar oldu.Çünkü ne zaman bilim diyecek olsalar, "Peki siz ne yaptınız?" diye sorulacağından korktular.Bu yüzden de hep bilimin uzağında kaldılar.Oysa üniversitelerimizin, ülkemizin ve gençlerimizin geleceği, yaratılmaya çalışılan kaosa göre değil de bilimde kat edeceğimiz yola göre şekillense çok daha iyi olmaz mı?Daha önceki cumhurbaşkanları gibi Gül de YÖK'e üye atarken önceliği bilime vermiyor. Atadığı başkan da, üyeler de ortada.Rektörlük seçimlerinde de öncelikli kıstas yine bilim olmuyor. Yani balık biraz da baştan kokuyor.Anayasa'da ya da YÖK'te yapılan değişiklikler, gönül isterdi ki, o makamlara atanacak isimlerin seçilme kriterlerine yönelik olsun. Ama neredeee...Yine gönül isterdi ki, kafaların dışındakinden çok içindekilerle ilgilenilsin. İlle de öğrenim görmek isteyen öğrencilerin de, onlara öğrenim ortamı sağlayanların da önceliği bilimden yana olsun.Ama 60'lı, 70'li, 80'li yıllarda çok büyük acılar ve kayıplar yaşamamıza rağmen, tarihten hiç ama hiç ders almamışız. Almamakta da kararlı görünüyoruz.Neden tüm oyunlar gençler üzerinde oynanıyor? Neden ille de hep üniversiteler seçiliyor?Bu sorunun cevabını birileri artık vermeli!Gençler, aslında üzerlerinde oynanan oyunların fazlasıyla farkındalar. Ama tecrübesizler.Ve hâlâ büyüklerine olan güvenlerini yitirmediler. Aman yitirmesinler de. Zaten yapılmak istenen de o değil mi?Özetin özeti: Üniversiteler aklın ve sağduyunun, gençler de geleceğimizin teminatı. Ne olur onları daha fazla yıpratmayalım. Tıpkı, Meclis'i, yargıyı, kışlayı ve camiyi olduğu gibi... aguclu@milliyet.com.tr 12 Eylül öncesini yaşamış biri olarak, üniversitelerimizin tekrar o günlere dönmesini düşünmek bile insanın tüylerini ürpertmeye yetiyor da artıyor.