İstiklal Savaşı’nın son gazisi Mustafa Şekip Birgöl, dün, Selimiye Kışlası’nda yapılan törenle son yolculuğuna uğurlandı. Asker, sivil binlerce kişi vardı. Komutanlar, rektörler, işadamları, Kıbrıs gazileri, Güneydoğu gazileri, sanatçılar, gazeteciler, izciler, sivil toplum örgütlerinin temsilcileri oradaydı. Tören, kışlada değil de kamuya açık bir alanda yapılsaydı eminim yüz binler katılırdı.
Son günlerde Atatürk’e, silah arkadaşlarına ve cumhuriyete gösterilen ilgide olağanüstü bir patlama var. Sanki Atatürk yeniden keşfediliyor. Sanki, genci, yaşlısı hemen herkes Atatürk’e yeniden sarılıyor.
Acaba neden?..
Son gazi, Atatürk’ün silah arkadaşıydı. Ondan bir şeyler taşıyordu. Önünde selam duranlar Atatürk’e selam duruyordu.
Çılgın Türkler’in yazarı Turgut Özakman, son gaziye öylesine bir selam çaktı ki, sanki karşısında Mustafa Kemal Paşa vardı.
Artık son gazimiz de yok. Kim bize Atatürk’ü anlatacak diye sakın endişelenmeyin. Günümüz gençliği Atatürk konusunda o kadar duyarlı ki, o boşluğu fazlasıyla dolduracaklar. Son yıllarda deliler gibi Atatürk’ü okuyorlar. Onu yakından tanımaya çalışıyorlar. Atatürk’le ilgi öyle ya da böyle her şeye ilgi duymaları biraz da bu yüzden.
Atatürk’e duyulan özlemin ve sevginin derinliklerinde büyük bir arayış var. Dünkü törende buna bir kez daha şahit olduk. Kiminle konuşsak Atatürk gibi lider, Atatürk gibi devlet adamı, Atatürk gibi komutan, Atatürk gibi ulusuna, vatandaşına, değerlerimize önem veren birini arıyordu.
Atatürk’ten sonra gelenlerin de günümüz liderlerinin de işi gerçekten çok zor. Çünkü önlerinde öyle bir rol model var ki, ne yaparsa yapsınlar ona erişmeleri mümkün değİl. Ama en azından onun gösterdiği yolda yürüyebilirler. Ancak görünen o ki ölümünden sonra yaşanan sancıların temelinde onu hâlâ anlayamamak yatıyor.
Tören aralarında çok sayıda isimle görüştük. Konu bazen siyaset, bazen ekonomi bazen de ülkenin gidişatıydı. Memnun olanı bulmak zordu.
En çok dikkat çeken konu ise Genelkurmay Başkanı Başbuğ’un neden konuşma yapmadığı olmadı. TBMM Başkanı Toptan Cumhurbaşkanı Vekili olarak, Devlet Bakanı Hayati Yazıcı da Başbakan Vekili olarak konuştu. Silahlı Kuvvetler adına bir başkasının konuşması da bu yüzden miydi? Pek anlaşılamadı. Kime sorduysam herkes farklı bir yorum getirdi. Ama genel beklenti Genelkurmay Başkanı’nın da bir konuşma yapması yönündeydi.
Selimiye Kışlası İstanbul’un en güzel noktalarından biri. Çeşitli vesilelerle de olsa, dışarıya açılması sevindirici. Altı ay kadar önce de Türkiye’nin en büyük bayrağının göndere çekiliş töreni vardı. Bu tür girişimler, sanki askerin dışa açılma isteğinin bir parçası.
Emekli Genelkurmay başkanlarının çoğu oradaydı. Kuvvet komutanları, generaller, emekli generaller, kurmay albaylar, askerler, askerler. Sivil, asker iç içeydi. Gazeteciler oradan oraya koşturuyordu. Eskisi gibi keskin kurallar ve sınırlar yoktu. Sohbet konuları da sivillerinkinden farklı değildi. Çankaya’sıyla, Meclis’iyle, Yargı’sıyla, Genelkurmay’ıyla Ankara’da olup bitenlere onlar da anlam veremiyordu.
Topluma yön verenler, cenazeler dışında da keşke daha sık bir araya gelebilseler. Tıpkı ellerin son dualar için kalktığı anlarda olduğu gibi, her türlü önyargıdan, kinden, nefretten ve kızgınlıktan arınarak sık sık buluşabilseler. Ama olmuyor işte!..
Benim dün Selimiye’de gördüğüm, askeriyle, siviliyle sımsıkı kucaklaşmış, geçmişiyle gurur duyan, geleceğe umutla bakan, Atatürk’ün koyduğu hedeflerin dışında farklı bir arayış içinde olmayan muhteşem bir topluluktu. Umarız, o anla sınırlı kalmaz...
Bu arada, sondan üç önceki gazimizin yaşamlarından bir kesiti yansıtan Nesli Çölgeçen’in Son Buluşma filmine gitme olanağı bulursanız, yakın tarihimize hüzünlü bir yolculuk yaparsanız. Üzülürsünüz, devletin ilgisi için ille de ölmeleri mi gerekiyor diye kızarsınız ama her şeye çok daha farklı bakarsınız...
Özetin özeti: Artık cenazesinde buluşacağımız son bir gazimiz de yok! Bu yüzden zor ve acılı günlerde gerçekleştirdiğimiz bu omuz omuza beraberlikleri, en güzel günlerimizde de denemek zorundayız...