Ağır sanayi dönemi çok gerilerde kaldı. Üstelik çok meşakkatli ve çok ciddi birikim gerektiriyor.
Ne kadar çok yatırım yaparsanız yapın, endüstriyel olarak bu işe 100 yıl önce başlayanların hep gerisinde kalırsınız.
İşte bu yüzden kendi tankımızı, otomobilimizi, uçağımızı yapacağız dediklerinde hep gülüp geçerim.
Velev ki yaptık, dünyanın en iyilerinden daha iyisini mi yapacağız?
Onu da başardık, otomobil ve uçak firmaları bir bir kapanırken ya da el değiştirirken biz nasıl ayakta kalacağız?..
İşte bu noktada asıl sorulması gereken soru, kendimize hedef olarak uçak ve otomobil sanayisini mi koyalım yoksa bilişim çağının ürünlerini mi?
Belki eski nesil ağır sanayi ürünlerini çok kolay yapamayız ama yeni nesil ürünleri örneğin yazılım, örneğin tablet, örneğin pil, örneğin akıllı telefonlar konusunda belki daha hızlı yol kat edebiliriz.
Ya da dünyanın giderek aç ve susuz kaldığı bir dönemde geleneksel tarım yerine modern tarıma yönelebilir, altından daha değerli hale gelen tohumculuğa el atabiliriz...
Hadi onu da başaramadık, her köşesi bir cennet olan ülkemizde yüzlerce milyon turisti ağırlamayı ve memnun etmeyi kendimize ilke edinebiliriz...
İşte bu noktada, duygusallığı, didişmeyi, hava atmayı bir yana bırakıp, kaynaklarımızı en iyi şekilde kullanarak neleri yapıp, neleri yapamayacağımızı çok daha akılcı bir şekilde düşünmemiz gerekir.
Peki ama nasıl?..
Doğru seçenek ne?
İktidar muhalefet demeden dünyanın genel gidişatını da göz önünde bulundurarak, ülkemizin geleceği için yeni hedefler belirlemek zorundayız.
Seçim tartışmalarından yola çıkarak, bu hedeflerin ne olacağını bulmaya çalışırsak içinden çıkmamız mümkün değil.
Ufak çaplı yabancı bir havayolu şirketi alıp milli uçak yapıyoruz diye hava atmak ne kadar yanlışsa, motorunu ve elektronik aksamını yapmadığımız bir otomobile de yerli araba demek o kadar abartılı olur.
Ya da başkalarının kurup işlettiği nükleer santrallerden yola çıkıp, artık biz de nükleer güce sahibiz değerlendirmesi yapamayız...
Dikkat ettiniz mi, aylardır süren seçim tartışmalarında, ilim, bilim, sanayi ve gelecek, en az konuşulan konulardan biri oldu.
Ortaya atılan sloganlardan pek çoğunun altı doldurulmadı.
Örneğin 30 yıl sonraki bir Türkiye’nin lokomotifi hangi sektörler olacak?
Bu konuya zerre kadar bile kafa yorulmadı.
Yorulmadığı için de geleceğe güvenle bakıyoruz demek abes olur...
Yarın ne değişecek?
7 Haziran’a öylesine odaklandık ki sanki 8 Haziran’da bambaşka bir Türkiye olacak!
Aklınıza gelen tüm seçenekleri sıralayın, tek tek test edin, dünden bugüne ne değişecek?
Sizi bilmem ama ben tüm seçenekleri düşünerek, öyle olsa ne olur, böyle olsa ne olur diye, geleceğe yönelik olarak biraz beyin jimnastiği yaptım. İçinden çıkamadım. Çünkü beni alıp sürükleyecek milletvekili adaylarına rastlayamadım. Ya da var da bizim haberimiz olmadı.
550 milletvekili seçilecek. Bırakın 20’yi, 50’yi, 100’ü gözünüzün önüne gelen 5 isim var mı?
Hani şöyle Türkiye’yi alıp uçuracak cinsten.
Hadi onlar yeni daha tanımıyoruz diyelim, peki ya geçmiş dönemden aklınızda kalanlar?..
Liderlerle yattık, liderlerle kalktık. Peki ya gerisi?..
Lider odaklı siyasetten vazgeçip sistem odaklı demokrasiye ne zaman geçeceğiz?
Özetin özeti: Seçimler elbette demokrasinin olmazsa olmazı ama herhalde böylesi değil!..