Fazla değil, 15, 20 yıl öncesine kadar, üniversitelerin iyi öğrencileri, mezun oldukları fakültelerde asistan olmak için yarışırlardı.
Şimdi ise bırakın en iyileri, zar zor mezun olanlar bile, eğer dışarıda iş bulabiliyorlarsa onu tercih ediyorlar.
Ama bir de ille de akademik kariyer yapacağım diye idealist bir kesim var ki, onlar dünden bugüne hep var oldu. Olmaya da devam edecek.
Zaten üniversiteleri ayakta tutan da onlar.
Akademisyenlik ya da bir başka deyişle bilim insanlığı neden bu kadar kaçınılan bir meslek oldu?
Bu konuda onlara bir dokunun, bin ah işitin.
Dolular, hem de çok dolular.
Maaşımız az deseler hemen paragöz olarak nitelendiriliyorlar.
Laboratuvar yok deseler önce devletten fırça yiyorlar.
Ders yükümüz fazla, araştırmaya zaman bulamıyoruz deseler, tembellikle suçlanıyorlar.
Asistanlığını yaptıkları hocalara karşı biraz diklenmeye kalksalar, en iyimser koşullarda, uzun uzun, geçmişte yaşanılanları dinlemek zorunda kalıyorlar.
Ama en vahimi, bilimsel tatmin.
İstedikleri araştırmaları yapsalar her şeye katlanacaklar ama o bilimsel ortamı bulmak o kadar zor ki!..
İşte bu yüzden, araştırma görevliliği için hâlâ yoğun başvurular olsa da, bu bilim aşkından çok, işsiz kalmamak için.
Peki, bu tablo tersine çevrilemez mi?
Bilim insanlığı cazip hale getirilemez mi?
Neden olmasın ki!
Yeter ki istensin...
Dizi oyuncularına, futbolculara, şarkıcılara, popüler kültürün diğer aktörlerine verdiğimiz paralardan vazgeçtik, onlara gösterilen ilginin onda birini gösterelim yeter...