Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

AKP iktidarının ilk 5 yılı üniversitelerle didişmeyle geçti. Gürüz ve Teziç dönemlerinde, ilişkiler kopma noktasına geldi. Bir rektörün, başbakanla ya da bir bakanla görüşmesi, YÖK nezdinde kolay hazmedilir bir davranış değildi.
İktidarın, YÖK’e ve üniversitelere bakış açısı da onlardan farksızdı. Üniversiteleri potansiyel rakip olarak görüyor ve her fırsatta tembellikle suçluyorlardı.
Ne zaman ki Çankaya’da Sezer, YÖK’te de Teziç dönemi bitti, her şey tersyüz olmaya başladı.
Yusuf Ziya Özcan’ın YÖK Başkanlığı’na atanması ve hemen ardından da yeni kurulan üniversitelerle birlikte, YÖK’ten sonra Üniversitelerarası Kurul’da da çoğunluğun iktidar lehine değişmesi, bugünlere gelinmesinde en önemli basamak oldu.
TÜBİTAK, zaten çoktan iktidarın arka bahçesi olmuştu. Artan bütçesiyle birlikte üniversite üzerindeki nüfuzunu daha da pekiştirdi. Başkan Nüket Yetiş’in ikbal hırsı, kendisine yeni bir misyon yükledi. İktidarla, üniversiteler arasındaki buzları eritmekle kalmayıp, yakınlaşmanın da ötesinde bir bağımlılığa dönüşmesi konusunda müthiş bir performans gösterdi. Bu konuda YÖK Başkanı’ndan çok daha becerikli olduğu kesin. Ödüllendirilmesi çok zaman almaz!..
Başbakan Erdoğan, son birkaç gün içerisinde irili ufaklı, eski yeni çok sayıda üniversitenin rektörüyle görüştü. Ardından YÖK Başkanı’nı kabul etti. Başkanı olduğu Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu’na katıldı ve sonuna kadar kaldı.
Rektörlere para vermese de gönüllerini aldı. Ar-Ge’ye kaynak ayıramasa da söz ve moral verdi. Bu bile önemli bir gelişme diyenler kadar yıllardır aynı sözü veriyor ama arkası gelmiyor diyenler oldu.
Peki üniversiteler ile iktidar arasındaki bu derin flört nereye kadar uzanır? Düne kadar Başbakan’ı üniversitelere sokmayan, el altından “Ne olur bize getirme” diyen rektörler, şimdi ne oldu da görüşme için sıraya girdiler ve methiye düzmeye başladılar?
Türkiye genelinde çok şeyler oluyor. Artık ne duysak, ne görsek şaşırtıcı olmaktan çıktı. Ama üniversitelerdeki değişim, tüm bu gelişmeleri gölgede bırakacak cinsten.
Bir uçtan öteki uca varmak üzereler. Hayret ki hayret.
Dün, ülkenin Başbakan’ına karşı tavırları ne kadar yanlış ise, bugün getirilmek istenen nokta da o kadar yanlış.
Üniversiteler ile iktidarlar arasında mutlaka mesafe olmalıdır. Siyasetin, kadrolaşmanın, senin, benim adamım aymazlığının olduğu yerde bilim gelişmez!
Başbakan Erdoğan, daha önceki dönemde, üniversiteleri sık sık beceriksizlikle suçluyordu. Çankaya’yı, YÖK’ü ve rektörleri hedef göstererek, ideolojik takıntılardan kurtulup bilim üretmeye çağırıyordu.
Ne zamandır bu çıkışlarını duymuyoruz. Peki üniversiteler eskiye göre şaha mı kalktı? Dünya sıralamalarını altüst mü ettiler? Hayır.
Nasıl ki kendi atadığı ya da önerdiği isimler rektörlük ve YÖK koltuğuna oturunca, iktidara methiye düzmeye başladılarsa, o da artık onlara farklı gözle bakmaya başladı.
Allah muhabbetlerini artırsın. Çünkü doğru olan, iktidar-üniversite diyaloğunun başlamasıydı. Bu güç birliği olmadan, ülkemizin kalkınması mümkün değil. İşbirliği sevindirici. Ama dozu çok önemli!
Şimdi gelelim, Başbakan’ın sık sık dile getirdiği, Dünyanın En İyi 500 Üniversitesi sıralamasına.
Şu anda Çankaya, iktidar, YÖK ve üniversiteler, ahenk içinde olduklarına göre, yani beceriksizler gidip, becerikliler geldiğine ve olağanüstü kaynaklar aktarıldığına göre, bilimsel üretkenlikte bir patlama yapma zamanı geldi de geçiyor.
İlk 500 sıralamasını merakla bekliyorum. Bakalım neler değişti? Lafın ötesine geçilebildi mi?

Mezuniyet törenleri
Hemen her gün mezuniyet törenleri var. Her birinden on binlerce doktor, mühendis, hukukçu, öğretmen mezun oluyor. İş bulmaları, o kadar zor ki! Sevinsinler mi üzülsünler mi? Onlar da ikilem içerisindeler.
Ama hoş geldiler aramıza. Bugün Marmara, yarın da Anadolu Üniversitesi mezuniyetlerini statyumlarda görkemli bir şekilde kutluyor. Her iki töreni de tüm ayrıntılarıyla abbasguclu.com.tr’de izleyebilirsiniz.
Özetin özeti: Keşke üniversitelerden mezun olanlar da girenler kadar sevinebilseler...