Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Bugüne kadar üniversitelerle ilgili tek satır yazmayan bazı yazarlar, rektörlük seçimlerine bir ilgi duydular ki sormayın. Tüm sorunları bir yana bırakıp günlerdir İstanbul Üniversitesi’ndeki rektörlük seçimini dillerine doladılar.
Açıktan açığa hangi adayı desteklediklerini belirtip, seçimde istedikleri sonucu alamayınca şimdi de bugüne kadar dillerinden düşürmedikleri demokratlıklarını bir yana bırakıp başka manipülasyonların peşine düştüler.
Seçimden önce, madem ki seçim yapılıyor, kazanan rektör olsun diye tavrımızı açıkça ortaya koyduğumuz için gönlümüz rahat. Ama belli ki seçim sonuçları birilerini memnun etmemiş...
Ayrıca geçen gün yazdık: Çankaya’dan gelen duyumlar, seçim sonuçlarının dikkate alınacağı yönünde. O halde neden hala Cumhurbaşkanı’nın iradesine ipotek konulmaya çalışılıyor anlamak mümkün değil.
Ayrıca pek çok kişinin yanıldığı bir nokta var. Rektörlük artık saltanat makamı değil. Özellikle büyük kentlerde tam bir sinir törpüsü. Tanıdığım birçok rektör kafayı yemek üzere. Ağrımayan başları ağrımaya başladı. Öylesine ipe sapa gelmez eleştiri bombardımanı altındalar ki utanmasalar, kaçıp gitti demeseler bugün rektörlüğü bırakacaklar. Zaten rektörlük makamı, öyle siyasetçilerinki gibi evladiyelik değil. İsteseniz de, istemeseniz de ikinci dönemin sonunda yasal olarak bırakmak zorundasınız...
Geçen seçimler öncesinde de yazdık. Seçimler, hele böylesi, üniversiteleri daha da karıştırmaktan öte bir işe yaramıyor. 4 yıllık görev süresini 5 - 6 yıla çıkartıp tek dönemlik bir makam haline getirmek galiba en iyisi. Cumhurbaşkanı Sezer’in arzusu da bu yönde. Ama nedense Meclis bu değişime bir türlü sıcak bakmıyor. Sanki sıra bir gün bize de gelir endişesiyle...
Sezer, her ne kadar karşı olsa da daha önce çok sayıda rektörü ikinci kez aynı göreve atadı. İTÜ, YTÜ, KTÜ, SDÜ bu üniversitelerden sadece birkaçı. Onun için Cumhurbaşkanı aynı isimleri ikinci kez aynı koltukta görmek istemiyor safsatasını hiç kimse boş yere ortalığa yaymasın...
Aslında rektörlük atamaları bir an önce yapılsa da, şu intihal olayı başta olmak üzere belgelendirilen her türlü iddianın üzerine gitsek. Elbette onlara da sıra gelecek...

Doğramacı kopyacı mı?
YÖK eski Başkanı Doğramacı’yı en çok eleştirenlerin başında ben geldiğim için hiç gocunmadan kırk yıllık intihal olayının temcit pilavı gibi neden ısıtılıp yeniden gündeme getirildiğini rahatlıkla sorabilirim.
Ben çocuktum bu iddialar konuşuluyordu. Hala konuşuluyor. İddia şu: Doğramacı, Annenin Kitabı’nı yazarken ünlü doktor Benjamin Spock’un Baby and Child Care adlı kitabından aşırma yapmış.
Şimdi de dul eşinden görüş alınmış. Alanlara helal olsun! Bence akademik bir kuruldan böyle bir görüş alsalardı daha büyük iş başarmış olurlardı.
İntihal olayını savunmak ya da görmezlikten gelmek mümkün değil. Yapanlar en ağır şekilde cezalandırılsın. Ama yargısız infazla değil.
Doğramacı bilim adamlığını bırakılı çok oldu. Belki elli yıl. O bir yönetici. Hacettepe ve Bilkent gibi YÖK ucubesi de onun eseri. Yine şahit olduğum bir şey var ki onu da hiç gocunmadan yazmakta yarar var. Dünyanın neresine gittiysek en saygın bilim kurulları ve üniversitelerde Türkiye deyince önce Doğramacı’yı sordular. UNICEF’teki ağırlığı da tartışılmaz... Anlaşılan onların intihal olayından haberleri yok!..