YÖK’ün liste başı rektör adaylarını veto etmesi, bazı çevrelerde müthiş memnuniyet yarattı. Gelen e-postalar, devrin değiştiği, üniversitelerde artık kendi borularının öteceği yönünde. Gönül isterdi ki, dayatmacılığın her türlüsüne karşı çıkılıp hiç olmazsa, üniversite deyince önceliğin bilim olması gerektiği savunulsun. Ama nerdeee!
Dünkü yazıma hakaret dolu yorum gönderenlerin, küfür dışındaki ortak cümlesi şu: YÖK’ü, Çankaya’yı, dün neden eleştirmedin de bugün eleştiriyorsun?
Biz kendimizi ve yazdıklarımızı bildiğimiz için gocunmadık. Kem söz sahibine aittir deyip geçtik. Ama üniversite konusuna böylesine partizanca ve at gözlükleriyle bakılması, ürküttü desem yalan olmaz.
YÖK kurulduğundan beri yakından izliyorum. Başkanlarıyla defalarca mahkemelik oldum. Hepsinden de beraat ettim. Çünkü mahkemeler de sadece ve sadece işimizi yaptığımıza karar verdi.
Deniliyor ki, dün neden yazmadın da, bugün yazıyorsun. Biz yazdık. Ama belli ki onlar okumamış. Onun için eski yazılardan sadece birkaç örnekle kimin daha objektif olduğunu gösterip ondan sonra bugünkü duruma yönelik değerlendirmeler yapacağım.
Tarih: 12.06.2004
23 üniversitede rektörlük yarışı var. Kıyasıya bir seçim dönemi yaşanıyor. Tıpkı milletvekili ve belediye başkanlığı seçimlerinde olduğu gibi kim daha fazla vaatte bulunuyorsa, şansı o kadar artıyor. Ama rektörlük seçimlerine asıl damgasını vuran olay, Isparta’da yaşandı.
Rektörlüğe, seçimde en fazla oy alan Harun Doğru değil, en az oy olan Metin Lütfü Baydar atandı.
Cumhurbaşkanı Sezer, seçimde birinci olan Harun Doğru’yu ve YÖK tarafından kendisine gönderilen listenin ilk sırasında yer alan Remzi Karagöz’ü değil, üçüncü sıradaki Metin Lütfü Baydar’ı koltuğa oturttu.
Seçimlerde Doğru 226, Karagöz 195, rektörlüğe atanan Baydar ise 51 oy almıştı.
Sezer’in bu tavrı, seçim yapılan diğer 22 üniversite için de farklı sinyaller verdi. Akademik çevrelerde yapılan yorum şöyle:
Seçimler boşuna yapılıyor. Sezer, en çok oy alanı ya da YÖK’ün önerdiği isimleri değil, kendi kafasına uyan isimleri rektör olarak atayacak...
Oysa Cumhurbaşkanı Sezer, daha önce yaptığı konuşmalarda çok farklı bir tavır izlemişti. YÖK’ün bazı üniversitelerdeki seçimlerde en çok adayları elemesine sinirlenmiş ve uzun uzadıya demokrasi dersi vermişti. Seçimlerde alınan oylara dikkat çekmiş ve YÖK’ün, öğretim üyelerinin eğilimini dikkate almamasını sert bir şekilde eleştirmişti.
Bu noktada asıl sorulması gereken soru şu: Sakıncalılar, rektör olarak atanmayacaklarsa, o halde seçimler neden yapılıyor?..
Daha da önemlisi; rektörlük için sakıncalı olan birisi nasıl hocalık yapabiliyor?
Aslında bu soruları olabildiğince uzatmak mümkün. İmam hatipli ve eşi türbanlı olanlar bakan, hatta başbakan olabiliyor da neden rektör olamıyor?
Bu sorular, çok farklı çevrelerde soruluyor. Yarın yurtdışında da sorulacak. Bu yüzden veto gerekçelerinin bir an önce açıklanması gerekir.
Seçimlerde en çok oy alan Doğru, sadece eşi türbanlı olduğu için mi atanmadı? Yoksa başka nedenleri de mi var? Bunlar açıklansın ki tartışma farklı zeminlere kaymasın...
19.06.2004
Diktatör rektörler. Üniversitelerde astığı astık, kestiği kestik rektörler var. Kendisine oy verenleri ihya ederken, oy vermeyenlere hayatı zindan edenler o kadar çok ki. İşte bu yüzden bazı üniversiteler barut fıçısı gibi. Son aylarda yaptıkları atamalarla seçimlerde ipi birinci olarak göğüslediler. Ama oy vermeyenler de bir o kadar çok. Cumhurbaşkanı Sezer, atamaları yapmadan önce ya da yaptıktan sonra, kendi doğruları çerçevesinde üniversitelerinde terör estiren bu rektörleri bir şekilde uyarmalıdır.
14.02.2006
Cumhurbaşkanı Sezer, hep üniversitelerdeki demokratik ortamın güçlenmesini isterdi. En çok oy alan adaylar, zaman zaman, YÖK tarafından saf dışı bırakıldıklarında, çok sert söylemlerde bulundu. Ama daha önce o koltuğa atadığı rektörü, en yüksek oy almasına rağmen bu kez kendisi atamadı! Neden? İşte merak edilen konu bu.
Özetin özeti: Türkiye’de garip şeyler olmaya devam ediyor.