İstanbul Üniversitesi'nde bir grup hoca üniversiteyi karıştırmak için elinden geleni yapıyor. Dahası bu manipülasyona bizim anlı şanlı yazarlarımız da alet oluyor.
Karıştırıcılık uzmanı bazı profesörler, rektörlük seçimlerinde akla hayale gelmeyecek yöntemler uyguladılar. Ama yine de hezimete uğramaktan kurtulamadılar. Ancak anlaşılıyor ki zerre kadar ders almamışlar...
Geçtiğimiz hafta daha önce müdürlüğünü Bülent Tanör'ün yaptığı İnsan Hakları Uygulama ve Araştırma Merkezi'nde seçim vardı. Seçime iki isim katıldı. Prof. Dr. Berrin Ergin ve Doç. Dr. Oktay Uygun. Seçimde Prof. Ergin 11, Doç. Uygun da 42 oy aldı. Ama Rektör Alemdaroğlu 42 oy alanı değil, 11 oy olanı müdürlüğe atadı. İşte kıyamet bu noktadan sonra koptu.
Alemdaroğlu'na gol atmak için pusuda bekleyen muhalifler, hemen harekete geçerek ortalığı velveleye verdiler. "Yüksek oy alan atansın diyenler, başkaları en yüksek oyu alınca atamıyor" diye kendilerine yakın yazarları bir bir arayarak zehir zemberek makaleler yazmalarını sağladılar.
Anlaşılan yazar arkadaşlarımız başlarından geçen onca tecrübeye rağmen hala akıllanmamış olacaklar ki, gaza gelmeye devam ediyorlar. Oysa bizim yaptığımız gibi bir - iki telefon açsalar işin gerçeğini öğreneceklerdi!..
Meğerse olayın gerçek yüzü farklıymış:
YÖK Yasası'na göre profesörün olduğu yerde doçent, doçentin olduğu yerde de yardımcı doçent yönetici olamıyor. Dolayısıyla söz konusu seçimde en çok oy alan doçent olmasına rağmen diğer aday profesör olduğu için müdürlüğe o atanıyor. O halde madem ki atanmayacaktı Doç. Dr. Oktay Uygun'un seçime katılmasına neden izin verildi?..
Söz konusu seçim rektörün tamamen inisiyatifinin dışında. Yönetmeliğe göre, rektöre 3 aday bildirilecek o da onlardan birisini atayacak. Tabii ki yasalara ve yönetmeliklere uygun olarak...
Akla hemen seçimi gerçekleştirenlerin YÖK Yasası'nın bu maddesini nasıl olur da göz ardı ettikleri geliyor. Seçim veteriner ya da orman fakültesinde gerçekleşse yasaları bilmemeleri bir ölçü de mazur görülebilir. Ama oy kullananların çoğu hukuk fakültesi kökenli. Dahası; oturumu yöneten başkan da hukuk fakültesi dekanı. Ayrıca kulis yapanlardan birisi anayasa profesörü diğeri de YÖK üyesi!..
Söz konusu seçimle ilgili duyumları hiç araştırmadan yazan bazı arkadaşlarımız, "Bakalım şimdi ne diyecekler? Bence hiçbir şey demeyecekler" diye bize gönderme yapıyor. Neden demeyelim ki, eğer olay yazdıkları gibi olsaydı Alemdaroğlu'nu biz de "Ne söylediniz, ne yapıyorsunuz" diye en ağır şekilde eleştirirdik. Biz gazeteciyiz. Ne bir ideolojinin temsilcisi, ne arkadaşlarının sesi, ne de gerçekleri göz ardı edecek kadar inatçıyız.
İntihal konusunda da TÜBİTAK, YÖK, Üniversitelerarası Kurul ya da başka bir akademik kurul karar versin onu da yazalım. Onu da eleştirelim. Ama ortada henüz bir karar yokken gaza gelmek insanı ancak mahcup eder.
Prof. Dr. Hasan Yazıcı Doğramacı'yı intihalle suçladı. Doğramacı da mahkemeye verdi. Mahkeme bilirkişi atadı. Sonuç: Prof. Yazıcı 10 milyar tazminat ödemeye mahkum oldu. Karar temyizde. Şimdi de deniliyor ki, efendim mahkeme ve bilirkişi taraftı. Pes doğrusu! Anlaşılan Alemdaroğlu ile ilgili olumlu bir karar çıksa bile o da baştan reddedilecek!..