Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Abbas GÜÇLÜ

8 yıl yasa tasarısı, TBMM'ni hantallığından kurtardı. Yaz tatili yapmadı, sabahlara kadar çalıştı. Aydınlık bir Türkiye için diriliği, cesareti ve içtenliğiyle ümit verdi.
KESİNTİSİZ 8 yılda mutlu son kolay olmadı. Aylarca süren tartışmalar, güdümlü protestolar ve ardından günlerce geceli gündüz süren meclis müzakereleri. Olayların tam göbeğindeydik. Milli Eğitim Şürası'ndan, son noktanın konulduğu TBMM'nin 16 Ağustos'taki tarihi oturumuna kadar gün gün, saat saat, dakika dakika gelişmeleri anında, yerinde izledik.
Günlerce uykusuz kaldık, aylarca kafa yorduk ama, mutluyuz. Çünkü, Türkiye'yi aydınlık yarınlara götürecek en önemli kapı aralandı. Şimdi bu kapıdan içeri girmek, gereğini yerine getirmek gerekiyor. Bu tarihi kararı alanlar, inanıyorum, arkasını da getirecektir.
Sabahlara kadar süren uzun meclis gecelerinde Başbakandan, bakan ve millevekillerine kadar sayısız görüşme yaptık. Duygularını, düşüncelerini, tavırlarını uzun uzadıya dinledik, gözledik.
Biri dışında son dönem Milli Eğitim Bakanlarının hepsiyle görüşme fırsatı buldum.

Turhan Tayan: Eğitimin partiler üstü konumunun öylesine bilincindeydi ki, muhalefette olmasına ve parti içindeki yoğun baskıya rağmen, kesintisiz 8 yılı savunmaya devam ediyor. "Türkiyenin geleceği, eğitime vereceğimiz öneme bağlı" diyor.
Köksal Toptan: Eğitime olan sıcak duyguları hala aynı tazeliğini koruyor. Kesintisiz 8 yıla partisinin grup kararından çok, eksik tarafları olduğu gerekçesiyle karşı çıkıyor. "8 değil 11 yıl olsun ama önce alt yapı eksiklerini tamamlayalım" mesajını veriyor.
Nahit Menteşe: Milli Eğitim Bakanlığı koltuğuna iki kez oturan Nahit Menteşe'nin kesintisiz 8 yıla karşı çıktığı yok. Ona red verdiren grup kararı oldu. İktidarda olsalardı, kesinlikle en fazla savunanlardan biri de o olurdu. Ama politika görgüsü elini kolunu bağladı.
Metin Emiroğlu: Özal döneminde Milli Eğitim Bakanlığı yaptı. Emiroğlu'nun eğitime yakınlığı, sadece bakanlığı süresince oldu. Önce de yoktu, şimdi de. Kesintisiz eğitimin artarak devam etmesinden yana...
Avni Akyol: Başbakan Yılmaz'ın, 8 yıl yasası onaylandıktan sonra, ilk kutladığı kişilerden biri oydu. Son 10 günde, yatağında 10 saat uyumamıştır. Eğitim ve politikadaki engin bilgi birikimiyle, yasayı, komisyonları ve hükümeti yönlendirenlerin başında geldi. Eğitime olan samimi ilgisinin devamını diliyoruz.
Mehmet Sağlam: Sabaha kadar süren müzakereler sırasında diğer bakanlarla uzun uzun sohbet ettik. Ama Sağlam'la konuşmak hiç içimden gelmedi. Çevresi öylesine boştu ki. Sanki 8 yıla olan "ihaneti"nin bedelini ödüyordu.
Hikmet Uluğbay: Hayatının en zor 15 gününü yaşadığını sık sık ifade etti. 6 kilo verdi ama, müthiş dayanıklı çıktı. Hem komisyonlarda, hem de Genel Kurul'da her dakika muhalefetin soru bombardımanına uğradı. Günlerce oturduğu koltuğundan kalkamadı. Sabırlıydı, nazikti, kararlıydı. Umarız, RP ve BBP'liler dışındaki milletvekillerinin sıcak ilgisini en iyi şekilde değerlendirmeye devam eder...
8 yıl yasası siyasi partiler açısından da bir onur meselesiydi. Hepsi de kendi açılarından yüz akıyla çıktılar. TBMM'yi yıllardır izleyenler, meclisi böylesine diri görmediklerini sık sık dile getirdiler. 8 yıl yasası ve RP'nin kışkırtıcı politikası, uyuyan bir devi uyandırdı. Meclis, üzerindeki hantallığı attı ve kendine güveni geldi. Pek çok konuda eleştirdiğimiz RP'ye bu konuda canı gönülden teşekkür ediyoruz.

8 yıl konusunda partiler nasıldı, bir de ona göz atalım:
CHP: 8 yılın mimarlarından biri de oydu. RP, hükümeti değil, "dayatmacı" diye hep onları eleştirdi. İktidar partileri bile fire verdi ama onlar her gün tam kadro ordaydı. Yasayı 4. madde kamburundan kurtardılar. Altan Öymen, yasaya en fazla emeği geçen 5 kişiden biriydi.
ANAP: 8 yıldan güçlenerek çıktı. Kokut Özal'dan kurtuldu. Parti içi muhafazakarların sanıldığı kadar güçlü olmadığını gördü. Kararlıydı, başarılı oldu. Önüne sonsuz bir ufuk açıldı.
DYP: Mecliste adeta silindi. Fırtınalı denizlerde kaptansız gemi gibiydi. Genel başkanları hiç yoktu. Milletvekilleri, bir vardı, bir yoktu. Muhalefet olsun diye 8 yıla karşı çıktılar. Bugünkü yönetim kadrosu ve bu moralle dirilmeleri mümkün değil. İnançlarını kaybetmişler. Taze kan arayışındalar...
RP: Fazlasıyla kışkırtıcı ve hırçın bir görüntü sergilediler. Tansiyonu yükseltmek ve olayı çığırından çıkartmak için ne gerekiyorsa onu yaptılar. Kavgacı, çarpıtmacı ve saygısızdılar. Zaman kaybettirmek, meclisi çalışamaz hale getirmek için yakışıksız yöntemler uyguladılar. Hem kendilerine, hem de meclise eziyet çektirdiler. Cenazeye bile saygıları yoktu. Başkan Uluç Gürkan, kayınvalidesi vefat eden Şevki Yılmaz'a oylamada öncelik verirken, onlar, 23 yaşındaki oğlunu trafik kazasında yitiren Mustafa Karslıoğlu ve arkadaşlarının cenazeye yetişememeleri için bile ek yoklama isteyerek zaman kaybettirme yolunu izlediler. Eğitime, dine, meclise, kısacası hiçbirşeye saygıları yoktu. Politikayı güzelleştirmek yerine hep çirkinleştiren görüntü sergilediler. İstediklerinden daha fazlasını öngören 4. maddeye komisyonda çekimser kalırken, mecliste red ettiler. Eğer savundukları fikirlerinde biraz samimi olsalar, CHP'nin red verdiği 4. maddeyi kabul oylarıyla meclisten geçirerek, seçmeninin isteklerini yerine getirirlerdi. Başbakanlığı kaybeden, 8 yılı engelleyemeyen RP yönetimini de, zor günler bekliyor. Bir iç hesaplaşma kesin. Oturumlarda bu öylesine kendini hissetiriyordu ki...
DTP: Bir vardılar, bir yoktular. Grup kurdular ama dağınıktılar. Hala bir parti olabilmiş değiller. Cindoruk mecliste yok, Sezgin ise yorgun. Uzun süre böyle gitmez...
Bağımsızlar: DTP'den daha derli toplular, Ortak hareket edebiliyorlar. 8 yıl için büyük gayret gösterdiler. Ne kaçamak yaptılar, ne de şart şurt koştular. Pek çoğu inandı, destekledi...
DSP: Milli Eğitim onlarda. Ama yasayı daha çok sahiplenen ve eleştirilen CHP ve ANAP oldu. Ecevit, grubunun hep başındaydı. Hüsamettin Özkan'ın gayreti ve heyecanı, grup ortalamasının hep üzerindeydi. İktidarda olmaya hala alışabilmiş değiller...

TBMM: Bir bütün olarak ele alındığında, meclisi canı gönülden kutlamak gerekir. Gerektiğinde ne kadar özverili, ne kadar cesur ve ne kadar ülke sevgisiyle dolu olduğunu gösterdiler. Nedense en önemli oturumlarda hep yurtdışında bulunan Kalemli dışındaki Başkanlık divanını ve özellikle de Uluç Gürkan'ı, gösterdikleri üstün performans, tarafsız yönetimi nedeniyle bir kez daha kutluyoruz. Umarız, hep böyle devam ederler.

Gazeteciler: 8 yılın görünmeyen asıl kahramanları onlar. Meclis oturumlarını dakika dakika can kulağıyla dinleyen, kamuoyuna aktaran parlemento muhabirleri, günlerce evlerini, eşlerini, çocuklarını göremediler. Ama öylesine görev aşkıyla doluydukiler, onların bu çalışmalarını yakından izlemek ve paylaşmak benim için onur oldu. Arkadaşlarımızın o özverili, coşkulu çalışmalarını gördükçe, bir kez daha, iyiki gazeteciler var demekten kendimi alıkoyamadım.

Hayırseverler: Mecliste görüşmeler sürerken, başlattığımız bağış kampanyası, milletvekilleri için müthiş bir doping oldu. "Halk bu yasayı istemiyor" diyenler için, başlatılan her kampanya yüzlerine inen bir tokattı. Teşekkürler Türkiye...

Din eğitimi: Meclisteki tarihi oturumun tutanakları, keşke bir kitap haline getirilerek yayınlansa. RP'nin tüm kışkırtmalarına rağmen, diğer tüm partiler, dine, din eğitimine olan saygılarını ve devam etmesi gerektiğini defalarca zabıtlara geçirdiler. Din eğitiminin engellenmeyeceğini, aksine daha sağlam bir zemine oturtulacağını ama RP'ye militan yetiştirmekten çıkartılacağını defalarca vurguladılar. 4. maddeden doğan boşluğun, Diyanet kanununda yapılacak düzenlemeyle doldurulacağı, hafızlık ve Kuran kurslarının denetim altında devam edeceğini söylediler. RP ne yaptı? Hep bunu kendilerinden başka kimsenin yapamayacağını söyledi durdu. RP'nin ve tarikatların bu konudaki hırçınlığı, bu kurumların kendi denetimlerinden çıkıp, devletin denetimine girmesinden kaynaklanıyor...

Liderlere gelince, onlarla ilgili izlenimlerim de şöyle:
Mesut Yılmaz: 8 yıla bir dayatma olduğu için değil, inandığı için sahip çıktı izlenimi verdi. Oturumları sabahlara kadar yakından izledi. Grubunun başında oldu. Bugüne kadar olduğunun tam aksine muhafazakar kesime taviz vermedi. Kolutuğunu güçlendirdi, partisine ilerisi için umut verdi.
Bülent Ecevit: İlerleyen yaşına rağmen, eski dinamik hali olmasa da dimdik ayaktaydı. Gelişmeleri dakika dakia izledi. Partisine, ortaklarına moral verdi. Bir kaçı dışında, milletvekileri ile sıcak bir diyaloğu pek yoktu.
Necmettin Erbakan: İyice yaşlanmış. Ancak kürsü onu gençleştiriyor, coşturuyor. Saatlerce ayakta kalamadı. Oturumları zaman zaman izledi. Boşluğunu Salih Kapusuz, grubu orkestera şefi gibi idare ederek doldurdu.
Deniz Baykal: Liderler arasında en dinamik oydu. Oyları fazla olmasa da etkileri fazlaydı. Partisini hiç fire vermeden diri tuttu. Bu yüzden RP'nin hedefi oldu.
Tansu Çiller: En zayıf lider görüntüsü verdi. Çok kısa bir süre göründü kaybuldu. Gurup üzerinde hiçbir etkisi kalmamış. Konuşurken kendi milletvekilleri bile dinlemedi. "Ya çıkacak, ya çıkacak" dedi, sonra çark etti. Oylama sırasında da sinamadaydı. Artık o koltukta zor oturur.
Muhsin Yazıcıoğlu: ANAP sayesinde meclise girdi, ANAP'ın her yaptığına karşı çıktı. Azlar ve dağınıklar. 8 yıl tartışmalarında varlıklarıyla, yoklukları belli değildi. Oturumları zaman zaman izledi.
Hüsamettin Cindoruk: Milletvekili olmadığı için oturumlara katılamadı. Ama bizim gibi tribünden izleyebilir, gurubuna moral verebilirdi. Ne genel kurul salonunda,, ne de kulisler de kendine pek rastlamadım. Partisini birleştirdiği ve tam hakim olduğu biraz zor söylenebilir.
8 yılla ilgili gelişmeler, benim açımdan da, çok önemli bir deneyim oldu. Özellikle de meclisteki oturumlar... Gazeteciler, tarihin tanıklarıdır derler. Çok doğru. Daha yazacak çok şey var. Yaz bitmeden onları da sizlere akatarıp, kısa bir tatile gitsem herhalde kızmazsınız...
Yazara EmailA.Guclu@milliyet.com.tr