ÖSS sonuçları çok önemli veriler ortaya koyuyor ama maalesef ilgilenen yok. Oysa, Türkiye’nin ve her birimizin geleceğini çok yakından ilgilendiren yanlışlar var. Örneğin, aynı fakültelere alınan öğrencilerin taban puanları.
Vakıf üniversitelerinde gelinen son nokta, tam bir felaket. Aynı bölüme alınan burslu öğrenciler ile diğerleri arasındaki puan farklılığı, neredeyse 150 puana çıkanlar var. Devlet üniversitesi ile vakıflar arasındaki uçurum da üniversiteden üniversiteye değişiyor ama ortalaması en az 100 puan.
Ve bir puanda ortalama üç beş bin kişinin yer değiştirdiği göz önünde bulundurulduğunda aradaki makas müthiş açılıyor.
Eğer ÖSS bir başarı ölçüsü ise aradaki puan farklılığı kesinlikle bu kadar olmamalı. Ve eğer YÖK bu konuda bir önlem almıyorsa, mezuniyet sonrasında, özellikle kamusal alanlarda görev yapacak olanlara, örneğin doktorlara, mühendislere, öğretmenlere, mutlaka yeterlilik sınavı getirilmelidir.
En düşük puanlı öğrencileri alan üniversiteler, her ne kadar çok iyi eğitim verip, onları en üst düzeye çıkartıyoruz deseler de çok inandırıcı olmuyorlar. Yeterlilik Sınavı, bir anlamda onların başarı ya da başarısızlıklarını da ortaya koyacak ki bu da hiç kimseye rahatsızlık vermemeli.
Benim bu noktada en büyük üzüntü kaynağım, çok başarılı öğrencilerin, burs ve diğer avantajları göz önünde bulundurarak, çok düşük puanlı öğrencilerle aynı amfide ders görecek olmaları. Eğitimin çıtası onlara göre değil de çoğunluğa göre ayarlanacağı için bir süre sonra ne işimiz var burada noktasına geliyorlar ki, o zaman da iş işten çoktan geçmiş oluyor.
Puanı düşük öğrenciler için de çok üzülüyorum çünkü onları da hem dershaneler hem de üniversiteler fazlasıyla sömürüyor. Nasıl mı?
Dershaneler, kazanma ihtimali hiç olmayan öğrencilere umut vererek kayıtlarını yapıp senetleri de peşin peşin alıyorlar. Aynı şekilde vakıf üniversiteleri de dibe vuran puanlarıyla gelen herkese kapılarını açıp, önce hazırlıkta sonra da üst sınıflarda eledikçe eliyor.
MEB bir araştırma yapmalı:
Dershaneye giden öğrencilerden kaçı üniversiteyi kazanıyor? Üniversiteye başlayan öğrencilerden kaçı mezun oluyor?
Ortaya çok çarpıcı sonuçlar çıkacaktır.
Örneğin, birçok dershanede öğrencilerin yarıya yakınının açıkta kaldığı, yine birçok üniversitede öğrencilerden üçte ikisinin ilk üç yıl içinde öyle ya da böyle okulu bıraktıkları dikkati çekiyor.
Bu resmen umut tacirliği ve öğrenciler üzerinden ticaret değil de nedir!
Dershaneler ve üniversiteler bunu bilerek, isteyerek mi yapıyorlar? Kesinlikle hayır. Onların pek çoğu da bu sirkülasyondan ve gelinen bu noktadan rahatsız.
Eğer ille de bir suçlu aranıyorsa, bu kesinlikle sistemin ta kendisidir. Öğrenciyi hayal kırıklığına uğratan da, zaten kıt olan kaynakları heba eden de, en iyi öğrenciler ile en vasatları aynı potada eritmeye çalışan da hep bu sistem. Değiştirilmediği sürece de doktorluğun D’sinden anlamayan doktorlara, mühendisliğin M’sinden anlamayan mühendislere mecbur kalmaya devam edeceğiz.
Yeterlilik sınavı işte bu yüzden gerekli.
Dershaneye gidip de sınavı kazanamayan öğrencilerden alınan ücretlerin en azından yarısının iadesi ya da bir sonraki yılın ücretinden düşülmesi de bu nedenle çok önemli.
Bütün bunlar yapılır mı?
Bilmiyoruz. Ama mutlaka yapılması gerekir.
Yoksa havanda su dövmeye devam ederiz.
Özetin özeti: Eğitim insanları geliştirir, hayata bağlar ve geleceğe umutla bakmasını sağlar. Ama sanki bizde tam tersi oluyor...