İşadamı Nevzat Demir'in 40'ından sonra doktora yapmak için nasıl yanıp tutuştuğunu geçtiğimiz günlerde gazetelerden okumuşsunuzdur.
Demir de pek çok yetişkin gibi hayatın zorlu koşulları nedeniyle gençliğinde gerçekleştiremediği mastır ve doktora eğitimini işlerini yoluna koyduktan sonra tamamlamak istemiş. Mastırı yapmış. Sıra doktoraya geldiğinde ise LES sınavına takılmış.
Türkiye gibi bir ülkede en zor olanı başarmış. Fıratpen'i kurmuş. Kriz ortamında dimdik ayakta kalmış. Dünyaya açılmış. Yanında profesörler çalıştırmaya başlamış. Ama LES'i aşamıyor. Aşması da mümkün gözükmüyor. Çünkü aklı, bilgiyi, muhakeme gücünü, yaratıcılığı, kriz yönetimini, yoktan var etmeyi, istihdam yaratmayı, problem çözmeyi, zor piyasa koşullarında ayakta kalmayı, dünyaya açılmayı değil kendilerinin de bilmedikleri farklı yetenekleri ölçüyorlar. Ne işe yarayacaksa!..
Üniversiteye giriş sınavı da lisansüstü eğitim sınavı LES'ten farklı değil. Öğrencilerin hangi yetenek ve bilgilerini ölçüyor? Bilgi desen mümkün değil. Çünkü lise ve dengi okullarda 200'e yakın ders okutuluyor. Oysa sınavda sadece 9 dersten soru soruluyor. Peki diğer dersler önemli değil mi? Nitekim MEB de ÖSYM'yi uyararak soru yelpazesinin genişletilmesini istemiş.
ÖSS bilgi değil de yetenek ölçüyor deseniz bu da mümkün değil. Üç saatlik bir sınavda hangi yeteneği nasıl ölçecekler? Kafalarına göre bir sınav yapıp öğrencileri sıralıyorlar. Eğer sayı bu kadar yüksek olmasaydı ve farklı bir sınav sistemi geliştirilseydi, kazananlar çok farklı olabilirdi.
Bu yüzden hiç olmazsa yüksek lisans ve doktora eğitimi için öğrenci seçerken ezbercilikten uzak probleme dayalı belki de gün boyu süren bir dizi sınavlar gerçekleştirilmelidir. Test değil çözüme dayalı beceri ve yetenekler ölçülmelidir.
Üniversiteler elbette yol geçen hanı değil. Elbette çok özel kriterler gerekli. Ama doğru ölçümün olması için ölçü aletinin doğru olması gerekir. Anaokulundan üniversiteye kadar ölçme değerlendirme işlevinin doğru yapıldığını söylemek ise gerçekten çok zor. Okulda çok başarılı olanlardan pek çoğunun hayatta eriyip gitmesi belki de bu yüzden...
Gelişmiş pek çok ülkede eğitim bütçelerinde yetişkinler için ayrılan paylar da, en az çocuk ve gençler için öngörülenler kadar. Çünkü bilginin böylesine hızlı eskidiği ve teknolojinin böylesine hızlı geliştiği bir ortamda, eğitim kurumlarınızın kapılarını yetişkinlere kapama yerine sonuna kadar açmak zorundasınız.
Türkiye yıllarca okul öncesi eğitimi ihmal etti. Oysa eğitim yaşamında en önemli kademelerden biri hatta en önemlisiydi. Şimdi aynı hatayı giderek önem taşıyan yetişkinlerin eğitimi konusunda yapıyor. Üniversiteler artık bu konuda politika geliştirmek zorundalar. Akademik kariyer yapmak isteyenlerle kendini geliştirmek isteyenleri birbirinden ayırmalıdırlar.
Özetin özeti: YÖK ve üniversiteler, Nevzat Demir gibi kendini geliştirmek isteyenlere köstek değil destek olmalıdırlar.