YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya, bulunduğu koltuğa, Kayseri kontenjanından paraşütle geldi.
Genç ve tecrübesizdi, adeta ateşe atıldı.
Üç, beş yıl sonra bu görev için çok daha hazır olabilirdi ama Çankaya böyle istedi...
Bu göreve, iktidarın değil de, Çankaya’nın iradesiyle geldiği için hükümetle arası hiç iyi olmadı. YÖK genel kuruluna da hakim noktaya gelemedi.
Örneğin bir yıldan fazla zaman harcadığı YÖK yasa taslağı çöpe atıldı. Yine aynı şekilde, alışılmadık bir şekilde yayınladığı özgürlük bildirgesinden sonra, üniversitelerde adeta sıkı yönetim ilan edildi...
Dün, Radikal’de, Deniz Zeyrek’in kendisiyle çok ilginç bir söyleşisi vardı. İsterseniz gelin önce ona bir göz atalım:
Özgürlük dedi tersi oldu
YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya, YÖK’ün kuruluş yıldönümü olan 6 Kasım’da tarihi bir bildiri yayımladığı akademik özgürlük bildirisinde şu ifadeleri kullanmıştı:
“Üniversite yerleşkeleri öğrencilerin kendi görüşlerini rahatlıkla ifade edebilecekleri güvenli ortamlar olmalıdır. Entelektüel çeşitliliğin ve düşünsel çoğulluğun baskılanması; öğretim/öğrenim süreçlerinin verimliliğini azaltacak, öğrencilerin öğrenme özgürlüğünü kısıtlayacak, eleştirel ve derinlikli düşüncenin oluşum imkânlarını zora sokacaktır.”
Bu açıklamadan bir gün sonra YÖK Genel Kurulu 2012’de yayımlanan ve yasanın kısıtladığı alanlardaki bazı yasakları barındırması dışında ‘daha özgürlükçü bulunan YÖK Disiplin Yönetmeliği’ni değiştirdi.
Yeni yönetmelikte izinsiz bildiri dağıtmayı disiplin cezası gerektiren bir suça dönüştüren, disiplin soruşturmaları sırasında öğrencinin okuldan uzaklaştırılmasının önünü açan düzenlemeler de vardı.
“Bu ne yaman çelişki” diye düşünmeden edemedik hiçbirimiz. Ben de bu soruyu doğrudan kendisine sormak için Çetinsaya’yı ziyaret ettim.
Disiplin yönetmeliği
Disiplin yönetmeliği değişti, ‘Önleyici uzaklaştırma’ kavramı geldi. Nasıl açıklıyorsunuz?
Bizim 1987 tarihli bir yönetmeliğimiz vardı. Törenlerde misafirin yerine oturmak gibi disiplin cezaları öngören bir yönetmelikti. Demokratikleşme paketleri çıkarken, paralelinde o da Ağustos 2012’de büyük ölçüde değişti. Fakat, yayımlanır yayımlanmaz bir bombardımana tabi tutuldu. Kamuoyu önünde gençleri disiplinsiz yetiştiren, aykırı hareket etmeye yönlendiren bir disiplin yönetmeliği algısı yaratıldı.
Aralık 2012’den itibaren öğrenci olayları artmaya başlayınca ve hızlanınca, paydaşlarımızdan (üniversitelerden, rektörlüklerden) çok eleştiri geldi. Yoğun bir şekilde öğrenci olaylarının artmasını disiplin yönetmeliğinin gerekli mekanizmaları sunmamasına bağladılar. Biz de ağır bir bombardıman altında kaldık.
Öyle bir noktaya geldi ki paydaşlardan gelen eleştirilere direnemedik, gelen dilekçeler, raporlar doğrultusunda değişiklik yapma ihtiyacı duyduk. Paydaşlarımızın taleplerine alarm zillerini görmezden gelemeyiz.
Bildiri dağıtmak neden disiplin cezası gerektiren bir eylem oldu?
Zaten afiş ve pankart için izin almak vardı yönetmelikte. Bildiriyi de kapsaması yönünde talep geldi. Tartışmalara sebep oldu ama genel kurulun takdiridir.
Şiddet içermeyen bir eylem olarak bildirinin disiplin suçu sayılmasıyla ilgili eleştirileri rahatlıkla anlayabiliyorum. Ancak paydaşlarımızdan izole bir şekilde karar veremiyoruz.
Bu düzenlemeler, sizin akademik özgürlük bildirisi yayımlamanızdan bir gün sonra çıktı. İronik olan zaten, benim 6 Kasım’ı vesile bilerek yayımladığım özgürlük bildirisinin ertesi günü yayımlanmış olması. Ben bildirgedeki her sözün arkasındayım. Üniversitede yaşananlar bana bu fikirleri ortaya koyma yönünde etken oldu.
Yaşadığım tecrübe bana şunu gösterdi:
Akademik kültür ve zihniyet sorunu yasa sorunu değil. Doğal olarak (2012’de çıkan ve 7 Kasım’da değişen) bu disiplin yönetmeliği Türkiye’ye bol mu geldi? İnsanların o özgürlük havasını soluyamaması tabii ki üzücü. Akademik kültür manasında bir sorun olduğunu gösteriyor. Bildirgenin güme gitmesi de beni üzdü...
Özetin özeti: YÖK başkanı bile kendini özgürce ifade edemiyor ve bu konuda attığı adımları hayata geçiremiyorsa, gerisini siz düşünün!..