Türk yüksek öğretim sistemi tam anlamıyla bir krizin eşiğinde. 12 Eylül döneminde Doğramacı tarafından hazırlanan ve sonraki yasal düzenlemelerle dikiş tutmaz yamalı bohça haline gelen YÖK yasası artık yetmiyor.
Yüksek Öğretim Kurulu YÖK ise Kemal Gürüz'ün derebeyliği haline geldi. Başkan, zamanının çoğunu yurtdışında geçiriyor. Ne üniversiteler umurunda ne de hocalar. Kendisiyle ne Cumhurbaşkanı görüşüyor ne de Başbakan. YÖK'le ilgili bir güvenirlik oylaması yapılsa muhtemelen dibe vurur...
Üniversiteler ülkelerin lokomotifleridir. Onlarsız kalkınma, onlarsız çağı yakalama, onlarsız modern bir Türkiye yaratmak mümkün değil. Ama şu anda öncelikle kurtarılması gerekenlerin en başında maalesef üniversiteler geliyor.
Türk yüksek öğretim sistemi kesinlikle yeniden yapılanmalıdır. Bunun TBMM'de oldu bittiye getirilecek bir tepki yasasıyla gerçekleşmesini beklemek hayalcilik olur. Son 20 yıldır neredeyse tüm siyasi partilerin gündeminde YÖK'e yeniden çekidüzen vermek vardı ama hiçbirisi bunu başaramadı. Başarması da mümkün değil.
Türkiye yükseköğretim sistemini artık masaya yatırmak zorunda. Çünkü:
* Devlet ile YÖK arasındaki ipler kopmuştur.
* YÖK yasası ve YÖK, güven erozyonuna uğramıştır.
* Üniversiteler toplumun gerisinde kalmıştır.
* Devletin temel ilkeleriyle çatışır duruma düşenler olmuştur.
* Vizyonları kalmamıştır.
* Öğretim üyesi kaynağı kurumuştur.
* Planlama, koordinasyon, istihdam, verimlilik kavramları unutulmuştur.
* Vakıf üniversiteleri tartışmalı hale gelmiştir.
* Üniversiteye giriş adilane olmaktan çıkmıştır.
* Mevcut programlar ülke ihtiyaçlarına cevap vermenin ötesinde diplomalı işsizler üreten fabrikalar haline dönüşmüştür.
* Kaliteden çok sayısal gelişmeler öne çıkmıştır.
* Yeni kaynaklar yaratılamamıştır.
* Akademik yükseltmelerde ölçü kaçmıştır.
* Her türlü kadrolaşma, yozlaşma ve keyfiliğe seyirci kalınmıştır.
* AB ile uyum ve akreditasyon konularında çok geç kalınmıştır.
* Yurtdışına öğrenci gönderme keyfiyete dönüşmüştür.
* Gerek akademik yaşamda gerekse bilimde misyon ve hedefler ortaya konulmamıştır.
* Ülke ihtiyaçları göz ardı edilmiştir.
Aslında yukarıdaki maddeleri fazlasıyla artırmak mümkün. Her geçen günün, sorunları daha da içinden çıkılamaz hale getireceği de kesin. Onun için hiç zaman geçirilmeden Milli Eğitim Bakanlığı'nın duruma el koyması gerekir. Şu anda davul MEB'in tokmak da YÖK başkanının elindedir. İstediği zaman istediği şekilde çalmaktadır.
Eğitim, Atatürk'ün koyduğu hedefler doğrultusunda ana okulundan üniversiteye kadar bir bütünlük içerisinde olmalıdır. Oysa bugün paramparçadır. Üniversite özerkliğine elbette kimse dokunmamalı ama hiç kimsenin ve hiçbir kurumun da keyfilik özerkliği olmamalıdır.
Özetin özeti: Aceleye getirilerek yapılacak bir yasal düzenleme bugünkü YÖK'ü de aratır duruma gelebilir. Bu bir ülke sorunuysa, yüksek öğrenim şurasında masaya yatırılıp tartışılmadır. Alınacak kararlar doğrultusunda da yasal düzenlemeye gidilmelidir. Şurayı gereçleştirecek kurum ise kesinlikle YÖK değil MEB olmalıdır. Kelin merhemi olsa başına sürer diyenler çıkabilir. Ama bu konuda MEB'in YÖK'ten çok daha deneyimli ve güvenilir olduğunu tartışmak bile abes olur.