Adil Yıldırım

Adil Yıldırım

yazaradilyildirim@gmail.com

Tüm Yazıları

Tüketme güdüsü hissetmenin yerini almaya başladığında, insan doğal olarak duygularını da tüketiyor. Bir şeyler hissedebilmek için bize gereken; hız yerine, hafif bir tempo ve özümseme

Öyle bir dönem yaşıyoruz ki bir şeyler hissetmek bile büyük bir mesele haline geldi. Son günlerde danışanlarımdan en çok aldığım soruların başında “Neden kimseye karşı hiçbir şey hissedemiyorum?” geliyor. Bu yazıda hislerimizi kaybetmemize neden olan süreçleri sizlere aktarmak istiyorum.

1) Aşırı hızlı yaşıyoruz

Özellikle teknolojik gelişmelerin hızına yetişmekte zorlanıyoruz. Hayatımıza hızla giren cep telefonu bizde büyük bir bağımlılık yarattı. Sanki insanlığın başından beri cep telefonu diye bir şey varmış gibi hissediyoruz. Nedense bu cihazı hayatımızın merkezine koyduk. Oysa bu bağımlılık ciddi anlamda zarar veriyor. Tüketim çağında her şey gibi bu tip cihazları da hızla tüketiyoruz. Aslında işimizi görmesine rağmen telefonu en son çıkan versiyonuyla değiştirmeye çalışıyoruz. İhtiyacımız olmayan şeyleri almamız empoze ediliyor bize. Sokakta yürürken kaç kişinin telefonuyla görüştüğüne bakıyorum; on kişiden en az sekizi telefonuyla ya bir şeyler yazıyor ya da konuşuyor. Yürürken önlerine bile bakmıyorlar; bu bir bağımlılık. Sadece bu konuda değil her konuda bir hız çağı içerisindeyiz. Ne kadar enteresan değil mi: 1865 senesinde yazılmış “Alice Harikalar Diyarında” kitabında ana karakterler, “Hiç vaktim yok, bir yerlere yetişmem lazım!” derken sanırım bu çağ kast edilmiş! Tam 156 yıl sonrasına ışık tutan bu ölümsüz esere şapka çıkarıyorum. Bu kadar hızlı yaşarken keyif alamıyoruz ve sadece tüketmeye odaklıyız; oysa tüketmeden önce sindirmek insana keyif verir.

Haberin Devamı

Hislerimizi neden kaybettik

2) Sosyal medya ‘kıyaslamayı’ tetikledi

Sosyal medyanın verdiği çok fazla zarar var; özellikle “kıyaslama” rahatsızlığını tetikledi. Sosyal medyada gördüğümüz sahte mutluluk pozları, en lüks mekânlardan paylaşımlar, bazı insanların psikolojik olarak kendini eksik hissetmesine neden oluyor; kendini bu tarz paylaşım yapanlarla kıyaslıyor; “Ben de buralara gitmeliyim” diye bir şartlanma içerisine giriyor. Bu da insanın yine aslında ihtiyacı olmayan şeylerin peşine düşmesine neden oluyor, sürekli başka kişilerin yönlendirmesiyle yaşamaya başlıyor ve tüketime odaklanıyor. Bu durum hissetme güdüsünün yerine tüketme güdüsünü koyuyor. Dikkat ederseniz her kapı tüketime çıkıyor, insan doğal olarak kendi duygularını da tüketmiş oluyor. Oysa bir şeyler hissedebilmek için konu her ne olursa olsun hafif bir tempoda, hissederek ve özümseyerek yapmak esastır. Hızla yemek yediğimiz zaman, aynı şekilde sindirme konusunda zorlanırız ve bunun rahatsızlığını yaşarız. Sosyal medyada yer alan uygulamalardan hızla tanışıp evlenmeye çalışan bazı insanlar var. Hiç tanımadan bilmeden bir ay önce tanıştığı kişiyle evlenmek büyük cesaret ister. Evlilik şans işidir derler, ama ben olsam her şeyi şansa bırakmazdım; çünkü şans rüzgârı sizden yana esmiyorsa büyük bir riske girmiş olursunuz.

Haberin Devamı

3) Kaplumbağayı nedense unuttuk

Kaplumbağa dünyanın en uzun yaşayan canlılarından biri. Bunun sebebi kesinlikle her hareketini belli bir tempoda gerçekleştirmesidir. Asla acele etmez ve yeri geldiğinde kabuğuna çekilmeyi çok iyi bilir. Eminim her şeyi sindirerek yiyor ve keyif alıyordur. Bir insanla tanıştığımız zaman onu tanımak, anlamak ve aramızdaki uyumu oluşturacak konuları belirlemek zaman alacaktır; bu konularda acele edemeyiz ve etmemeliyiz. Aksi halde sürekli olarak kısa süren ve bize hiçbir katkısı olmayan ilişkilerde savrulmaya devam ederiz.