Milliyet Cadde’nin çoğunluğu gençlerden oluşunca, haliyle bekar çok aralarında... Milliyet magazine başladığı günü, dün gibi hatırladığım Cadde’nin Haber Müdürü Abdullah Malkoç’u kendisi gibi Kayserili olan Zehra Boyraz’la evlendirdik hafta sonunda... Artık darısı Milliyet Cadde’deki bekar kızların başına... Damat magazinci, gelin PR’cı olunca Çamlıca’daki düğünde gazeteciden çok basın danışmanı, menajer ve halkla ilişkilerci vardı. Hal böyle olunca kiminle konuştuysam televizyon ve şov dünyasına dair birçok yeni bilgi aldım.
İşte onlardan biri: TRT 1’de yazın başlayan müzik yarışması ‘Sıra Sende Türkiye’, yaz bitmeden ekrana veda edecek.
Uraz Kargılaroğlu’nun sunduğu, Mustafa Keser, Işın Karaca ve Metin Şentürk’ün jüri olarak görev yaptığı yarışma, istenilen
reytinge bir
türlü ulaşamadı.
Bunun üzerine TRT yönetimi ‘Sıra Sende Türkiye’ için ‘erken final’ kararı aldı.
Haftada iki akşam yayınlanan 200 bin TL para ödüllü yarışma, salı akşamı yapılacak çekimlerden sonra bitecek. Böylece program planlanandan dört bölüm (iki hafta) erken ekrana veda edecek.
Ocak’ta Dominik, Haziran ayında Kıbrıs’ta karşılaştığım Çılgın Sedat’la sekiz ayda üçüncü buluşmamız Kocaeli’nde oldu.
Hafta sonu Kartepe’deydim. Sedat Kapurtu’nun yapımcısı, yönetmeni ve başrol oyuncusu olduğu “Benim Adım Osman”ın çekimlerinin İzmit’te olduğunu öğrenince ilk fırsatta sete gittim.
İzmit Körfezi’ne tepeden bakan Akçakoca Mahallesi’ndeki çekimleri izleyip, Sedat Kapurtu’dan film hakkında bilgi aldım.
Gittiğimde Deniz Oral, Çiğdem Tunç, Murat Övüç, Tuğçe Topçu ve Öncil Aktarıcı gibi isimler vardı sette.
Cengiz Kurtoğlu, Songül Karlı, Tayfun Sav, Nur Ertürk, Çiğdem Tunç, Murat Övüç, Gizem - Hakan Hatipoğlu, Kayhan Yıldızoğlu, Latif Doğan, Nagihan Karadere, Murat Kurşun, Coşkun Gögen, Fatih Mühürdar, Düzce Belediye Başkanı Mehmet Keleş ve İzmit Belediye Başkanı Nevzat Doğan’ın da oynadığı filmin çekimleri Çınarcık, Samsun ve Beylikdüzü’nde sürecek.
Öyküsünü Sedat Kapurtu’nun, senaryosunu Banu Kaptanoğlu ile Atıf Ulusoy’un yazdığı üç kafadarın komedi filmi, Ekim 2017’de vizyona girecek.
Sedat Kapurtu’nun filmin “konuk oyuncu”su Kayhan Yıldızoğlu ile anlattığı anekdot, Türk Sineması’nın bir ustasının iş ahlakını göstermesi adına ilgimi çektiği için yazmak istedim:
Elif Şebnem Akal, ‘Çaya Kaç Şeker’ adlı şiir kitabını imzalayıp, yollarken bana, şunları yazdı:
“Sevgili Ali Eyüboğlu, yıllar önce bu şiiri konu alan yazınız için tekrar çok teşekkür ediyorum. Yazınızın, yanlış bilinen bir konunun aydınlığa çıkmasında büyük payı var hâlâ. Keyifle okumanızı diliyorum. Selam, sevgi ve şiirle...”
Bir süre hafızamı yokladım, ı-ıh... Sorunca ‘Google Amca’ya, 10.09.2010 tarihli ‘Çaya Kaç Şeker’ Can Yücel’in değil’ başlıklı yazım çıktı karşıma... Neler mi yazmışım o tarihte? Özeti şuydu: Moğollar’dan Cahit Berkay, arkadaşının “Şahane bir Can Yücel şiiri” diye gönderdiği ‘Çaya Kaç Şeker’i, zor olmasına rağmen besteler ve eşi Güler Hanım’dan gerekli izni alır.
Albüm piyasaya çıkınca Elif Şebnem Akal, arayıp, kanıtlarıyla birlikte “O şiir benim” deyince, o dönem MESAM Yönetim Kurulu üyesi olan Berkay, eserin asıl sahibi Akal’dan izin alınca önceden basılan 3 bin kartonet çöpe gider. Yeni baskılarda
şiirin sahibi Akal olur.
‘Çaya Kaç Şeker’in başına gelenler gibi, şair Elif Şebnem Akal’ın iş hayatı ve yaptıkları da bir hayli renkli. Çünkü Akal, Marmara Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı mezunu. TRT’nin ‘Gençlerle’ programında ‘örnek genç’ diye tanıtıldı,
Cem Yılmaz’ın sosyal medyayı terk edip dönmesi, bazı ünlülerin paylaştıklarını silmesi veya ‘doz aşımı’ kullanımları üzerine Beyaz Magazin’deki yaptığım yorumları izleyen Kafkas Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Harun Yıldız, bu konuda altı yılda tamamladığı akademik çalışmasını gönderdi.
Yıldız’ın haziran ayında yayınlanan ‘Sosyal Medya Çağında Nispetizm Fenomeni-Bireyin Varlık Mücadelesi’ adlı çalışması, sosyal medyanın hepimizi nasıl bir bağımlılığa ittiğini göstermesi adına çok önemli...
Düne kadar akıllı telefonlar ve sosyal medya yoktu hayatımızda, ama bugün var. Peki bu gerçek nasıl bir bağımlılık yarattı bizde?
Yıldız’a göre, günümüzde cep telefonları insan hayatında sosyal statünün bir sembolü, bu da ‘gösterişçilik kültürü’nü doğurdu.
Sosyal medya çağı, kullanıcılarını birçok yeni kavram, olgu, sendrom, bağımlılık, fobi ve davranış zorluklarıyla da tanıştırdı.
Artık insanlarda internetsiz ve cep telefonsuz kalma fobisi (nomofobi) başladı. Cep telefonsuz kalmak, iletişimden kopmak ve çaresiz kalmak demek... İnsanlar bu motivasyonla şarj ünitelerini de yanlarında taşıyor.
Yıldız’ın bu saptamalarına itirazı olan var mı?
Benim yok; aynısını yaşıyorum çünkü...
Şarkıları, klipleri YouTube’da rekor üstüne rekor kıran ünlülerimiz var, ancak sokağa çıktığınızda şarkıyı ve söyleyeni tanıyanlar değil, tanımayanlar rekor kırıyor...
Tersi vak’alar da söz konusu.
Örneğin Fatih Boğalar... YouTube’da birçok klibi olan ‘Te Ma Etmaje’ adlı bir şarkı var.
Şarkıyı kime dinlettiysem, aynı şeyi söyledi: “Biliyorum bu şarkıyı. Çok popüler bir Arap şarkısı.” Dinlettiğim onlarca insan arasından bir kişi de, “Bu şarkının bestecisi bir Türk” demedi. Oysa Libya Bingazili Ahmed Binali’nin dijital platformlarda dinlenme rekoru kıran Arapça şarkısını besteleyen ve aranje eden bir Türk.
Fatih Boğalar’a sordum, şarkının hikayesini. Boğalar şunları söyledi: “Kardeşimin Tophane’deki dürümcüsünde yemek yerken tanıştım Ahmed Binali’yle. İstanbul’a tatile gelmişti 2003’te... Bana şarkıcı olduğunu, bir süre İngiltere’de yaşadığını söyledi. Bana bu şarkının sözlerini okuyunca ‘Birlikte bir şeyler yapabiliriz’ dedim. İşbirliğimizin temelini orada attık.
Sonra o Libya’ya döndü. Ardından Arap Baharı patladı, savaş yüzünden uzunca bir süre koptuk. 2014 yılında Ahmed’i aradım ‘Bir şeyler yapacağım, gelebilir misin?’ diye, ‘Savaş yüzünden gelemem’ deyince şarkının müziklerini
Saray-bosna’dan kara yolu ile bir saatte gittik Tarcin’e... TRT 1 için Sancak Medya tarafından çekilen “Alija”nın ilk bölüm seti, 1940’lı yıllarda hapishane olan iki katlı eski binadaydı. Aşırı nemin betonlarını döküp, demirlerini krozyona uğratması nedeniyle hapishane taşınınca, “Burada iyi mantar yetiştirilir” denilerek üretim yeri yapılan bina, fabrika kapanınca plato oldu.
Alija İzetbegoviç’in hayatını TRT 1 ekranına taşıyacak dizinin ilk bölümleri için bina, “Alija”nın işkence merkezi ve hapishanesi oldu.
1940’lı yılların sonuna doğru Alija İzetbegoviç, Mladi Muslumani (Genç Müslümanlar) liderliğine başlayıp cezaeviyle ilk tanıştığı dönem sahnelerinin çekimini, Bosna Hersek’in şu anki üç Cumhur-başkanı’ndan biri olan oğlu Bakir İzetbegoviç de izledi.
Sete doktor eşi Sebiya ile gelen Cumhurbaşkanı’nı, TRT Genel Müdürü İbrahim Eren ile dizinin yapımcıları karşıladı. Ekibe platoyu yönetmen Ahmed İmamoviç gezdirdi. Sebiya - Bakir İzetbegoviç ile İbrahim Eren, daha sonra monitörlerin başına oturup, “ Mladi Muslumani”nin kurucusu ve lideri Alija İzetbegoviç’in ismini vermediği için idam edilen arkadaşı Hasan Biber’in sorgu sahnesini izledi.
ARAPLARIN YENİ GÖZDESİ NERESİ?
Cuma sabahı
Cuma sabahı yorumculuk yaptığım Beyaz TV’deki ‘Beyaz Magazin’den izin alıp, Bosna-Hersek’e gittim. Çünkü aynı gün Saraybosna’da Bosna Hersek Cumhuriyeti’nin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç’in hayatını
TRT 1 ekranına taşıyacak ‘Alija’ dizisinin tanıtım toplantısı vardı.
Türkiye Cumhuriyeti Saraybosna Büyükelçiliği’ndeki toplantıda, Büyükelçimiz Haldun Koç, Bosna Hersek Cumhurbaşkanı Bakir İzzetbegoviç, TRT Genel Müdürü İbrahim Eren, yapımcılar Muhammet Hakan Sancaktutan ve İsmail Kılıçarslan, yönetmen Ahmed İmamoviç’le Aliya İzzetbegoviç’in kızı Sabina, dizi hakkındaki görüşlerini açıkladı.
Yapımcı Sancaktutan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın desteği ve himayesiyle Bosna Hersek’te çekilen altı bölümlük dizinin Aliya İzzetbegoviç’in yaşamı, ailesi, dostları ve silah arkadaşlarının anlattıklarından yola çıkarak kurgulandığını anlattı.
“Rahmetli Aliya İzzetbegoviç zulümlere, asimilasyonlara direnmenin de ötesinde bir kimlik mücadelesi göstererek halkına ve devletine sahip çıkmış büyük bir liderdi” diyen TRT Genel Müdürü İbrahim Eren, dizi için şunları söyledi:
“Aliya; kadın, çocuk ve yaşlı demeden Boşnak kardeşlerimizle beraber yaşadığı acılara rağmen
Şu tweetle başladı her şey:
“Benim türbanlı bacımın ‘Organik hoşafını’ birinci yapmışlar. Alzheimer hastalarına çip bence de çok gereksiz... TRT’de projelerin yarıştığı programda ‘organik hoşaf’ projesi, ‘Alzheimer hastaları için çip’ projesini geride bıraktı. Tebrik ederiz. Hoşaf şart tabii.”
Ulusal medyadan bazılarının sosyal medyadaki bu paylaşımı haber yapmasının ardından binlerce Twitter kullanıcısı, TRT Haber’in proje yarışmasında finale kalan ‘organik hoşaf’ı diline doladı.
TRT’nin ilime ve bilime değer vermeyen zihniyet yüzünden geri kaldığı üstüne binlerce tweet atıldı.
Girişimcileri yarıştırıp, ödüllendiren ve maddi olarak destekleyen bir yarışmanın gündemde kalması sevindirici. Ancak, bir sosyal medya yalanının gerçek gibi sunulması, bu gerekçeyle adeta algı operasyonu yapılması da üzücü.
‘Bir Fikrim Var’ın yapımcısı Fuat Sami’ye sordum, yarışmayı ‘Hız Ayarlı Yol Kasisi Projesi’yle Adnan ve Uğur Kal kardeşlerin kazanmasına rağmen ‘organik hoşaf’ yalanının gündeme oturma sebebini. Yapımcının anlattıkları ilginç:
“10 yıldır ekranlarda olan bilim değil, girişimcilik yarışması ‘Bir Fikrin mi Var?’ yarışmamızda gündeme gelen birçok proje, verdiğimiz destekle hayata geçti. ‘Bir