Ali Eyüboğlu

Kulüpler Birliği Vakfı’nın son Genel Kurulu’ndan sonra Trabzonspor, Kayserispor ve Fenerbahçe futbol kulüplerinin başkanları arasındaki kavganın Türk futboluna ne gibi yararı var, bilen varsa bana da anlatsın

Nasıl bir ‘birlik’tir bu? ‘Birlik’ değil sanki, futbol kulüpleriyle taraftarların arasını açma merkezi!
İlhan Cavcav’ın başkan seçildikten sonra yaptığı ilk açıklamaya bakar mısınız?
“Bazı arkadaşlarımız karşılıklı olarak, hiç olmayacak şekilde münakaşa etti. Bu Kulüpler Birliği olarak bize hiç yakışmıyor.”
Genel Kurul’da ne oldu da, iş bu noktaya geldi?
Spor medyasından takip edebildiğim kadarıyla işin özeti şu:

Hülya Avşar’ın, “Acun gider, ben kalırım” sözü ‘Yetenek Sizsiniz’ için geçerli olabilir, ama ‘O Ses Türkiye’ için değil

Acun Ilıcalı’nın ‘O Ses Türkiye’ kadrosuna Ebru Gündeş’i dahil edeceğini yazdığım günden beri Hülya Avşar’ın hayranlarından gelen soru hep aynı:
“Hülya Avşar, ‘Acun gider, ben kalırım’ demişti. Acaba Acun Ilıcalı, Ebru Gündeş’i Hülya Avşar’ın yerine mi aldı?”
Acun Ilıcalı, Hülya Avşar, Hadise, Mustafa Sandal ve Murat Boz’un görev yaptığı ‘O Ses Türkiye’nin kadrosuna Ebru Gündeş’ten sonra Gökhan Özoğuz’u da kattı.
Gelenler belli, peki ya gidecek olanlar?
Jüriden bir kişinin değişecek olması nedeniyle Hülya Avşar’ı bekleyen risk yüzde 25’ti. Jüriye iki yeni isim gelince haliyle bu risk yüzde 50’ye çıktı. Hal böyle olunca Hülya Avşar’ın fanları eposta ve tweet yağmuruna devam etti.
Acun Ilıcalı’yı aradım, son durumu öğrenmek için.

Hal böyleyken medyadan bir kişinin, “Aynı şeyi başkası yapınca onları gaddar ve zalim bulan Sagopa, bir de kendi yazdıklarına bak. Yakıştı mı bu laflar sana?” dememiş olması tuhaf değil mi?

Asıl adı Yunus Özyavuz olan rapçi ‘Sagopa
Kajmer’ geçen hafta polis tarafından
gözaltına alındı.
Neden mi?
Çıkan haberlere göre sebep şu:
İnternetten 100 adet kenevir tohumu sipariş etmiş. İngiltere’den 5 DVD kutusu içinde gelen tohumları almak için kargo şirketine gittiğinde bir şeylerden şüphelenip, kaçmış. Şarkıcının evine giden polis 500 gram da esrar bitkisi ele geçirmiş. Mahkemeye çıkarılan şarkıcı, ayda iki kez polis merkezine gidip imza atma ve yurt dışına çıkma yasağı karşılığında serbest bırakılmış.

Geçen hafta, “Kanal sayısı arttı, ama seçenekler azaldı” başlığıyla her yaz televizyonlarda nükseden ‘tekrar’ hastalığına yer vermiştim bu sütunlarda...
Televizyon izleyicilerinden gelen şikayetler üzerine girmiştim bu konuya...
Maalesef her ‘yaz ekranı’nda tablo bu...
Olayın daha iyi anlaşılması için bir çalışma daha hazırladım.
TİAK’ın açtığı ihaleyle Türkiye’de televizyonların reyting ölçüm ihalesini alan TNS’nin her gün açıkladığı ‘En çok izlenen ilk 100 program’ listelerini tarayarak yaptığım bu çalışmanın, bir kez daha gözler önüne serdiği tablo şu:
Her gün ‘En çok izlenen 100 program’dan ortalama 40’ı daha önce yayınlanan programların ‘tekrar’ı...
Televizyonların yazın yayınladığı yerli ve yabancı filmlerle, TV filmleri daha önce defalarca ekrana gelmiş yapımlar...

Hiçbir senaryo gerçekten daha ilginç değil. İki olayı da okuyunca eminim bir kez daha anlayacaksınız bunun ne kadar doğru olduğunu

Geçen hafta cuma sabahı ayrılmıştım İstanbul’dan... Cuma, cumartesi ve pazarı Marmaris Bördübet’te, pazartesi ve salıyı da Muğla’da geçirip, çarşamba günü döndüm İstanbul’a...
Bu seyahatte bizzat görgü tanıklarından duyduğum iki olayı paylaşacağım sizinle...
Çünkü ilginç ikisi de...
Daha önce birkaç kez yazdım, hiçbir senaryonun gerçekten daha ilginç olmadığını...
İki olayı da okuyunca eminim bir kez daha anlayacaksınız bunun ne kadar doğru olduğunu...
İşte onlardan ilki:

Alaattin Çakıcı götürdü beni, birkaç yıldır Yatağan’da hastaların derdine, kendisindeki bio enerji gücüyle derman olan Mehmet Yaslan’ın yerine

“Alaattin Çakıcı hapiste değil mi?” dediğinizi duyar gibiyim. Hapisteki Alaattin Çakıcı’yla ‘Sürgün İnek’ filminin prodüksiyon ekibinden Alaattin Çakıcı aynı kişi değil. Sadece isim
benzerliği söz konusu...
Alaattin Çakıcı, Yatağanlıların “Bio Dayı” dedikleri emekli sağlık memuru
Mehmet Yaslan’a birkaç kez gittiği için tecrübeli... Kapısında ‘Masaj Odası’ yazan
bölüme geldiğimizde Çakıcı, “3-10 dakika arası sürüyor hastalarla görüşmesi,

Muğla’da çekilen ‘Sürgün İnek’, Serkan Öztürk’ün gerçek bir olaydan yola çıkarak yazdığı bir senaryo. Gezi Parkı’nın zıt kutupları filmde ‘karı-koca’ rolünde

Yaptığımız plana göre Marmaris Bördübet’te geçireceğimiz son akşam üzeriydi...
Ressam ve heykeltıraş Hüsamettin Koçan’ın Golden Key’in ortasından geçen derede açtığı sergi için İstanbul’dan gelen bir grup gazeteci ve tesisin sahipleri Şebnem-Sedat Uyar’la sohbet ediyorduk.
Cep telefonum çaldı, arayan sunucu, oyuncu ve yapımcı Fırat Paşayiğit’ti.
Şöyle bir teklifte bulundu bana:
“Abi, Pazartesi sabah 07.00 uçağıyla Sabiha Gökçen’den Milas-Bodrum Havalimanı’na, oradan da Muğla Yatağan’a gelir misin benimle?”

Serdar Akinan’ın medya anılarını yazdığı adı ‘Sahi Beni Neden Almadılar?’ adlı kitabı haziran başında çıktı, o yüzden Gezi Parkı’nın ‘g’si yok ama anlattıkları bana acayip dejavu yaşattı

“14 Ağustos 2007 benim suyumun ısınmaya başladığı ilk gündür diyebilirim.
O gün meslek yaşamımın en ilginç günlerinden biriydi. Arkadaşlarım, haber merkezinin hemen arkasındaki rejiye beni çağırdılar.
Ankara’da bir miting bekleniyordu. Abonesi olduğumuz ajanslardan canlı yayın aracımıza gelen görüntülerde, yüzlerce insan farklı istikametlerden Tandoğan Meydanı’na yürüyordu.
Bir süre izledim. Yayın akışında sponsorlu sağlık programı vardı. Yönetimle aramdaki en büyük sorun ve bana yönelik kullanılan enstrüman, sık sık yayını kesmem ve gelir kaynağımız reklam kuşaklarını yayınlamamamdı.
Bir an tereddüt ettim. Diğer kanallara baktım. Ne NTV, ne CNN Türk ne de Habertürk yayın akışını bozmuştu. Tandoğan Meydanı’na on binlerce insan yürüyor ve Türkiye bu manzarayı göremiyordu.