Ali Nail Kubalı

Ali Nail Kubalı

ankubali@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

DEĞERLİ okurlarım, bu satırları Ulvi Puğ’un CHP’den aday adaylığını açıkladığı sabah kahvaltısından hemen sonra yazıyorum. Sevgili Ulvi’yi rahmetli İsmail Cem’in kurucusu olduğu Yeni Türkiye Partisi (YTP) il başkanı olduğu dönemden tanıyorum. Hiç unutmuyorum bir gün telefonum çalıyor ve genç bir ses benden bir randevu alıyor. Buluşuyoruz. Pırıl pırıl bir insanla böyle tanışıyorum.
Daha sonra kamu oyuna pek yansımayan ama bence çok önemli, idealist prrojeler üretiyoruz birlikte. Örneğin zannediyorum “Siyasi Partiler İçin Ahlak (Etik) Kuralları” yönetmeliğinin Türkiye’deki ilk çalışmasını birlikte başlatıyoruz. Aradan birkaç sene geçtikten sonra TBMM’de bir Etik Yasası geçiriyor ve kanunlaşıyor. Muhtemelen bizim çalışmamızın bir etkisi yok ama demek ki bir ihtiyacı doğru teşhis etmişiz.
O tarihteki yerel Seçimler öncesinde, gene Ulvi Puğ ile birlikte bir deklarasyon yayınlıyoruz. O zaman darmadağan olan sol partileri birleşmeye teşvik ediyoruz. “İzmir Deklarasyonu” adını verdiğimiz bu çabamıza Ulvi Puğ’un önderlik ettiği gönüllüler birkaç gün içinde 10 binin üzerinde imza topluyorlar.
Daha sonra başkanı olduğu “İzmir Milli Kütüphane Vakfı” için yaptığı özverili çalışmaları izliyorum. Bu, tamamen kendi kısıtlı olanakları ile çalışan, hiç bir devlet yardımı almayan Kütüphane, İzmir’in en zengin tarihi, el yazması veya orijinal Gutenberg Matbaasının ilk baskısı eserlerini koruyor. Bu vakıf ve kütüphane bugün yaşıyorsa onu yaşatan Ulvi Bey’le birlikte bu konuya gönül koymuş yönetim kurulunda ve mütevelli heyetinde yer alan idealistlerdir.
Benim tanıdığım Ulvi Puğ, sadece idealist bir insan, iyi bir hukukçu değil, aynı zamanda çatı arasında gizli bir portresi olmayan gerçek bir İzmir delikanlısıdır. Bilmem Oscar Wilde’ın “Dorian Gray’in Portresi” Adlı eserini okudunuz mu? Bu “fantastik” uslupta yazılmış başyapıtta Dorian Gray adlı bir İngiliz asilzadeyi anlatır Wilde. Asilzade fevkalade yakışıklı ve karizmatiktir, ama ruhu da o denli kötü ve karanlıktır. Kendine hayran olan bu dışı güzel içi çirkin adam büyük bir portresini yaptırıp kendi güzelliğinin kalıcı bir simgesi olarak konağının girişindeki büyük salona astırır. Fakat bir süre sonra panik içinde görür ki portre kendisinin her yaptığı kötülükte çirkinleşiyor. Portreyi gizlice kaldırır tavan arasına saklar. Seneler içinde kendisi genç ve yakışıklı kalırken portre durmadan yaşlanır ve çirkinleşir. Bunu engellemek amacı ile bazı iyilikler yapmaya başlar, ama bu amaçla yapılan iyilikler de portreyi çirkinleştirmeye devam eder.
Portre, Dorian Grey’in kabusu olur. Senelerce hergün kapısını sıkı sıkı kilitli tuttuğu çatı arasındaki portreye korkuyla bakmaya gider ve hergün gördüğü çirkinlik karşısında deliye döner! Ama gene de portreye bakmaktan kendini alakoyamaz. Kendisi nekadar genç yakışıklı ve fevkalade karizmatik ise ruhunu sembolize eden porte de o kadar çirkin, yaşlı ve korkunç görünüşlüdür. Bu durum yakışıklı Asilzade Dorian Gray’i nihayet kurtulamadığı bir depresyonun içine iter. Bir gün evdeki yaşlı uşak çatı arasından bir silah sesi duyar. Bütün uşak ve hizmetkarlar çatı arasına koşarlar. Bir de bakarlar ki efendilerinin çok yakışıklı bir gençlik portresinin önünde kanlar içinde çok korkunç, çırkin bir ihtiyar’ın cansız bedeni yatmaktadır.
Seçimlerde ruhlarının çirkinlıkleri çatı aralarında saklı Dorian Gray’ler ile “Gerçek İnsan”ları ayırmak öncelikle listeleri oluşturan parti yöneticilerinin görevi. İşte benim tanıdığım Ulvi Puğ böyle bir “Gerçek İnsan.” Umarım CHP aday listesinde Dorian Gray’leri değil, Ulvi Puğ gibi gerçek İzmir delikanlılarını görürüz, değerli okurlarım.