Ali Perşembe

Ali Perşembe

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

John Law bir İskoç’tu. 1671 yılında Edinburgh’da doğdu. Banker bir aileden geliyordu. Matematiği iyiydi. Paradan anlardı. Sıkı bir kumarcıydı. 14 yaşında ailenin mirasına konup Londra’ya taşındı ve soylu hanımefendilerin gözdesi oldu. Kumarhanelerden yatak odalarına giden yol elbette risklerle doluydu. John Law, düelloya çağrıldı ve rakibini öldürdü. Davası sürerken de Amsterdam’a kaçtı.
Bir Fransa gezisinde Orleans Dükü ile tanıştı. Dük son derece nüfuzlu bir adamdı ama kafası Law kadar çalışmıyordu. Law’un çetrefilli ekonomik teorilerinden etkilendi. Bu sırada tarih de her zaman yaptığını yapıp Kral 14. Louis’nin yavaş yavaş tahtalı köye gidiş sürecini izliyordu. Kral, arkasında çok ağır bir borç yükü bırakacaktı. Halefi 15. Louis henüz 7 yaşındaydı ve tahta Orleans Dükü vekalet ediyordu. Dükün halletmesi gereken ilk sorun borçlardı.
Hemen yüzde 20 devalüasyon yapıldı. Amaç, piyasadaki madeni paraları çaktırmadan tedavülden kaldırmaktı. Bastille hapishanesi istifçilerle doldurulmuştu. Denize düşen Dük, çok güvendiği ve hayran olduğu Law’un zekâsına sığındı. Law fırsatın üzerine atladı. Bir merkez bankası kurma, kraliyet gelirlerini yönetme ve kâğıt para basma yetkisini aldı. Fransa Kraliyet Bankası 1716 yılında kuruldu. Sermayesinin dörtte biri madeni para, dörtte üçü hazine bonoları şeklinde satın alındı. Piyasa boğazına kadar bu bonolarla doluydu. O zamanlar büyük bir iskontoyla işlem görüyorlardı ama buna rağmen ortaklara nominal değerden satılmışlardı. Basılan kâğıt paraların teminatı, tedavüldeki madeni paralardı. Hem yapılan hem de ileride yine yapılması beklenen devalüasyon, madeni paralara olan talebi iyice düşürmüş, kâğıt paranın albenisini artırmıştı. Law’un bu manevrasıyla yıl bittiğinde, banknotların değeri aynı miktara tekabül eden madeni paraların yüzde 15 üstüne çıkarken hazine bonoları da yüzde 20 iskontolu işlem görüyordu.

Yeni dünya tekelinde
Law’un işi daha bitmemişti. Fransa’nın Kuzey Amerika’daki kolonileri hakkındaki genel iyimserliğin sütünü sağmak isteyen Law, bu kez dükten Fransa’nın Mississippi ticareti tekelini kendisine vermesini talep etti. Artık, madeni veya kâğıt, her türlü para basma ve vergi toplamanın yanında yeni dünyayla ticaret de Law’un kontrolü altına geçmişti. Bu şahane bir fırsattı. Law bankanın sermayesini artırdı ve bol bol yeni bono sattı. İşler o kadar iyi gidiyordu, iyimserlik o kadar yaygın bir hale gelmişti ki Paris bir rüyada gibiydi. Halk Dük’e, Law’a ve Kraliyet Bankası’na hayrandı. Bonolar fındık fıstık gibi satıyor, fiyatlar devamlı yükseliyor, yeni zenginler türüyor ve elbette yeni bonolar ihraç ediliyordu. Lüks ithal malları Paris’e geldiği gün satılıyor, emlâk piyasası patlıyor, broker’ların uşakları bile spekülasyondan para kazanıyordu.
Ta ki, Prens de Conti gelene kadar. Yeni bir ihraçta yazıldığı kadar tahsis alamayınca prensin kafası bozulmuştu. Elindeki tüm bonoları getirip, karşılığı olan madeni paraların ödenmesini talep etti. Prense ödeme yapıldı ama halk saadet çadırının temellerinin zayıf olduğunu, yani zaten ağır bir iskontoyla işlem gören bonoların karşılığının olmama riskinin yüksek olduğunu idrak etmeye başladı. İtfa baskısı artınca, önce madeni para biraz daha devalüe edildi, sonra tamamen tedavülden kaldırıldı. Bu da isyanı başlattı. Bir ay öncesinin kahramanı Law, Fransa’nın en nefret edilen adamı olunca pılıyı pırtıyı toplayıp Venedik’e kaçtı. Fransa mı? Aynı çamurun içinde, hem de daha bulaşmış bir şekilde çırpınmaya devam etti.

Merkez’i destekliyoruz
Law bir bilinmezdi. Batakta olan Fransa, bu bilinmezle bir deney yaptı, başarısız oldu. Roma’dan Osmanlı’ya, Venedik’ten Antwerp’e, Napolyon’dan Rus çarlarına, Magna Carta’dan Smoot-Hawley’e, Enron’dan LTCM’e tarih başarısız finansal deneylerle dolu. Başarılı olanlar da var tabii. Şimdi kendi Merkez Bankamızın yaptığı işin bir deney olduğunu söylüyorlar. Deney. İsmi üstünde. Denenmemiş bir şey. Her deney gibi riskleri var. Sıcak para sıcak paradır. Zaten memlekete fabrika kurmak için gelmez. Sıcak paranın kökünü kurutmak gerçekten de tartışmasız arzu edilir mi? İhracatın ithalatla yapıldığı bir ülkede kur artışı cari açığa olumlu etki yapar mı? Kur artışına taraf olan dış ticaret lobisi koordineli çalıştıklarına inanmak istediğimiz Merkez Bankası, Hazine ve düzenleyici otorite kadar konunun diğer boyutlarına hakim mir yoksa tepkisel mi davranıyor?
Arzulanan mevduat faizi düşüşü müdür, kredi faizlerinin yükselişi midir? Ekonomik aktiviteye ve büyümeye nasıl etki yapacaktır? Bireysel borçlanma oranının gelişmekte olan ülkelere kıyasla hayli düşük olan bir ülkede kredilere fren yapılması doğru bir hedef midir? Maliyeti artan bankaların mevduat faizlerini indirmeleriyle tasarruf mu yoksa harcama mı teşvik edilmektedir? Cari açığın bir ilacı da tasarruf artışıdır. Mevduat faizi düşerse tasarruf yapılır mı?
Burada iletişim sorunu falan yok. Merkez Bankası’nın ne yaptığı gayet açık anlaşılıyor. Sadece çok soru var. Deneyi destekliyoruz. Deneyin tutmasını istiyoruz. Korkuyoruz.