Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Mirkelam, benim için bu memleketten çıkmış en özgün seslerden biri. Hem besteci ve söz yazarı hem şarkıcı olarak. Üstelik ilk klibiyle bir gecede şöhret olup onu 18 sene sürdürmek de her babayiğidin harcı değil. O yüzden ondan gelecek yeni bir şarkı, her zaman heyecan vesilesi. Değil ki, 11 şarkılık koca bir albüm... Üstelik altı sene aradan sonra. O yüzden 1 Ağustos’ta Sony Music etiketiyle çıkacak “Denizin Arka Yüzü” albümünü ilk dinleyenlerden biri olma fırsatının üzerine atladım.

“Aşk delirten bir şey ama güzel de aynı zamanda”

Mirkelam’la Galata’da, SAE Eğitim Enstitüsü’nde buluştuk ve macera başladı... Gerçek bir ‘macera’dan söz ediyorum, çünkü albümün tamamı bir adamın yolculuğunu anlatıyor. Aslında bir aşk hikayesi, adam sevdiği kadına evlenme teklif ediyor, ama ne yaptıysa ne ettiyse olmuyor, anlaşamıyor, ayrılıyorlar... Reddedilen adam kendini Muğla’nın bir balıkçı kasabasına atıyor... Sonra iş polisiye bir yön kazanıyor biraz, çalıştığı balık lokantasına gelen eski sevgilisiyle yanındaki adamı iskorpitin zehriyle ortadan kaldırmaya niyetleniyor,
bu kriminal durumdan sonra kendi kalbinde hapis kalıyor, derken yeniden sokaklara açılıyor ve finalde de çıldırıp ambulanslık oluyor.
Mirkelam bir müzikal olarak kurgulamış bütün albümü. Yıllar geçip artık yeni bir albüm fikri onu heyecanlandırmaz olunca iki sene Burgazada’daki evine kapanarak bulduğu bir formül bu. Şarkılarını Belçikalı müzisyen Yves Jongen’e teslim etmiş ve ortaya tam istediği gibi dans parçaları ve çok başarılı bir sound çıkmış. “Bu kadar beklediğimize değmiş” denecek bir Mirkelam albümü...
Kendisi mutlu bir ilişki yaşamaktayken bizlere delirerek sona eren bir aşk hikayesi anlatmayı seçmesine isyan edecek oluyorum; “Delirten bir şey aşk” diyor, “Ama güzel de aynı zamanda...”

Son albümünüzün üzerinden altı sene geçmiş...

Evet araya Kargo girdi, o çıktı, ondan sonra ben de ne yapabilirim diye düşünmeye başladım. Çünkü belli bir yerlerden geçtikten sonra öyle güzel başarılar yaşıyorsunuz ki yaptığınız şeyin anlamı olmamaya başlıyor. Çok da birikmişti her şey, düşünün üzerinizde
40 tane şarkı var, bunların altından çıkıp on tane daha hikaye yazmak zorundasınız. O yüzden de ben kendi kabuğuma çekilip iki sene falan hiçbir şey yapmadan bir boşluk yaratmak istedim. Bir kitap yazmaya karar verdim önce, ondan vazgeçtim sonra çünkü eskiden beri söylüyorum, “Aslında ben romancı olmak istiyordum ama o kadar üşengeçim ki, şarkı sözü yazabiliyorum ancak” diye. Sonra bu müzikale dönüştü. Bir konu yarattım kendime. Okuduğum ve hissettiğim şeyleri yansıtmaya çalıştım. Mesela evlilik hikayesi, evliliğin çok istenen bir şey olduğunu ama aslında psikolojik bir sorundan dolayı istendiğini okuduğum zaman bir şeyler dökülmeye başladı. Ayrılığın nedenleri, anlaşamama, öfke, öç alma, sonra gerçeği görme... Çünkü insan dibe vurduğu zaman gerçeği görebiliyor.

“Aşk delirten bir şey ama güzel de aynı zamanda”

Evlilik hangi psikolojik sorundan ötürü isteniyor peki?

İnsanlar sürekli sevgiyi hissetmek istiyorlar, bu da aslında hastalıklı bir şey, birine hep bağlı kalmak, bağımlı olmak... Ama bir yandan da devamlı sarılmaya ihtiyacımız var, çünkü hep bir eksik yanımız var. Kadın erkeğe, erkek kadına ihtiyaç duyuyor ve bunu da bir sözleşmeye bağlamak istiyoruz. Bunları negatif düşündüğüm için söylemiyorum, pozitif düşünerek söylüyorum. Zaten problem bende değil şarkıda, karşı tarafta. Ben çok istiyorum onu, “Gel” diyorum, “Kaç kışın kaldı, kaç yazın kaldı, vakit geçiyor” ama oralı olmuyor.

Haberin Devamı

Ben diye bahsediyorsunuz, bu albümdeki adam siz misiniz yani?

Bazen benim, bazen ben değilim.
Tabii ki benim hikayem ama onun üzerine eklediğim yüzlerce şey var.

Bütün şarkılarınızla böyle bir duygudaşlığınız oluyor mu?

Valla gençken olmuyordu, gençken sanki o şarkıları başka birisi yazıyormuş gibi geliyordu ama bu senelerde oluyor. Gözyaşları içerisinde besteledikten
1 dakika sonra gözyaşları içerisinde söylediğim ve dinlediğim şarkılar var
bu albümde. Gülerek de, mesela “Ambulans”ta “Nasıl böyle bir şey düşündüm” diye düşünerek... “Aşk öyle bir yangın ki, altını çok açınca ne duygu kalır ne haz, ama gerek yok itfaiyeye, arka merdivenden kaçarız” falan.
“Ambulans’ı Nurhan Damcıoğlu gibi söyledim”

Her zaman çalıştığınız ekip yok bu sefer, Yves Jongen’le çalışmışsınız.
Onu nasıl buldunuz?


Yves, Hadise’nin “Stir me Up” şarkısını yapan adam. Ben çok severdim o şarkıyı, sonra ona birkaç demo gönderdim, geri dönüş hemen iki gün içerisinde oldu. Apar topar bavulumuzu alıp Belçika’ya gittik. Tanıştık ve “Sen neyi çok seviyorsun?” dedi, “Rihanna’yı çok seviyorum” dedim. Bir şaşırdı çünkü benim ona gönderdiğim 30 tane şarkıyla hiç alakası yok. Ben şunu demek istediğimi söyledim: Modernliği ve ritimleri kullanma şekli ve dans kalitesi. “Sana öyle bir şey olmaz ama gitarlarla, müzikal fikirlerindeki ağız kullanımı, el ritimleriyle bir şey yaparız” dedi. Ben bu albümü biraz da sahnedeki eksiklerimi gidermek için yaptım. Mesela Hayal Kahvesi’nde bir saatten sonra en sevdiğimiz şarkı “Lüküs Hayat”tı. Son şarkı “Ambulans”, kabare tarzında yapılmış,
o eğlencede, Nurhan Damcıoğlu gibi söyledim, o sempatiklikte, o çılgınlıkta. Sonra dans şarkılarına ihtiyacımız vardı, bundan önce yaptıklarım arasında alaturka var, rock var ama bu daha dansa yönelik.

Haberin Devamı

Siz de dans etmek niyetinde misiniz?

Yok, ben ondan vazgeçtim, olmuyor.

En son bir röportajda “Aşk bitecek diye başlamamak olmaz, ben öyle yapıyorum” demişsiniz. Zor mu adım atıyorsunuz aşkta?

Aynen öyle. Korkak bir yapım var ama korkaklığımın hep üstüne gitmişimdir, sevgi için de değer bence.

Haberin Devamı

Nelerden
korkuyorsunuz?

Yükseklikten korkarım mesela, albümün satmaması beni çok korkutuyor tabii, yalnızlıktan korkuyorum, anlaşılmamaktan... Aldatılmaktan korkabilirsiniz, sevginin bitmesinden korkabilirsiniz, bunlar hep alt başlıklar. Bunların birleşiminden aşktan korkma gibi saçma sapan bir şey çıkıyor. Ama iyi biri çıkarsa, iyi ve güzel kalpli biri, her şey bir anda başkalaşıyor. Bunu zaten okuyordum, şimdi böyle olduğunu görüyorum.

“Kadın erkeğe tapacak, bence bunun formülü bu”

Şarkılarınızda yazdığınız kadar duygusal mısınız?

Duygusalım ama kimseye söylemiyorum bunu. Mesela ilişkiler niye kısa, bunlar hep ilgilendiğimiz konular.
Bir kere en önce bir kadın erkeğe tapacak. Eskiden böyleydi. Sonra erkek de o kadın kendisine taptığı için tapacak. Bunun formülünü ben öyle görüyorum. Yoksa, erkek kadına taparsa olmuyor. İlk önce kadın erkeğe, ama gerçekten tapacak. Diyecek ki “Ben yakaladım bir şey, bu müthiş bir şey, bunu bırakamam” diyecek. Erkek de bunu görecek, diyecek ki “Aman Allahım, yakaladık bir şey, bunu ben bırakmam”. Öteki türlü olmuyor.

Niye öteki türlü olmuyor?

Olmuyor.

Siz hiç böyle bir şey yaşadınız mı?

Yaşadım tabii. Yaşadım, okudum, biliyorum. Mesela kadının eğitimi çok iyiyse adam da öyle olmak zorunda. Çünkü etkilemek zorunda olduğu bir şey var. Kadın ne kadar iyiyse adam da ondan daha iyi olmak zorunda. Tam tersini düşünün, hiç ilgisi yok.

Peki bu çağda mümkün mü bir insanın bir insana tapması?

Mümkün çünkü onu öyle demeniz lazım. Derseniz oluyor. Yani ötekini derseniz, zaten oraya yönlendiriyorsunuz.

Biz yani “Bu ilişkiler yürümüyor” diye diye mi kısa sürmelerini sağlıyoruz?

Biraz öyle, evet. Ben öyle olmasına niyet ediyorum, öyle diyelim.

“Fabrikada çalışırken de farklı bir şey peşindeydim”

Gerçekten balıkçı mı olmak istiyordunuz küçükken?

Evet, iç mimar da çok olmak istedim, çok da iyi resim çizerim ama sınavda, resimdeki kovayı unutmuşum heyecandan. Benim hayatımda genellikle böyledir, “Kabiliyetli ama dağınık, bundan iç mimar olmaz” dediler herhalde.

Ne sebeple jeofizik okudunuz?

Şans eseri.

Meslek olarak müziği seçme niyeti var mıydı?

Yoktu. Biraz babamdan etkilendim galiba. Babam avukattı ama film çekerdi, roman yazardı. İşe tam profesyonel olarak sarılma bizim ailede pek yok. Farklı bir şey yapma hissi, farklı bir yönden bakmak hayata, içimde hep böyle bir şey vardı. Ben fabrikada da çalışırken işleyişin yönünü değiştirme peşindeydim, neredeyse kovulacaktım.

Ne fabrikası bu?

Kimya fabrikası. Çok farklı işler yaptım ve hepsi bana çok yararlı oldu. Mesela İletişim Yayınları’nda ansiklopedi sattım, insanlarla konuşmayı öğrendim. Yoksa ben böyle içine kapanık, derdini anlatamayan bir tiptim.

Bir çekingendir rivayeti var sizin için evet...

Hâlâ öyleyim aslında. Çekingen başlıyorsunuz hayata, bütün karakteriniz onun üzerine kurulu, sonra bir iş yapıyorsunuz, normalde onu yapmanıza imkan yok ama kabiliyetiniz öyle bir ortaya çıkarıyor ki sizi, tam
tersi davranmak durumunda kalıyorsunuz. Bu da çok zor bir şey benim için.

“Fiziğimin üzerine oynamadım, kafam öyle şeylere basmaz”

“Her Gece”nin klibiyle ünlü olduğunuzda, 20 sene sonrasını nasıl görüyordunuz?

Benim hep korktuğum bir şey vardı: Beste yapamamak. Özellikle iyi bir yerden başlayınca çok zor. Hele Türkiye şartlarında. Çünkü size “tek şarkılık adam” diyorlar. “Hatıralar”dan sonra “Unutulmaz”ı yazmasanız yandınız yani. Şimdi “Unutulmaz”dan sonra ben nasıl bir duygusal şarkı yazayım? Zaten yazılmış bitmiş o. Ve bütün hayatım bununla ilgili. İnşaat yapıyor olsanız camını yeşil yaparsınız, gene değişik bir şey yaparsınız ama müzikte çok zor.

Yakışıklı bir adam olduğunuz halde hiç fiziğinizin üzerine oynamadınız...

Kafam öyle şeylere basmadığı için yapmadım. Bassaydı belki de oynardım ama hileli bir şey o. Hayatta da hileli bir şey, kandırma yani. Ben öyle düşünmüyorum hayatı, daha doğal düşünüyorum. Oyunları herkes görür.

“Uzun bir aradan sonra artık bir sevgilim var”


Hakkınızda magazin haberleri çıkınca ne hissediyorsunuz? Aysen Sabancı ile ilişkiniz nedeniyle alışık olmadığınız kadar çok haber çıktı son dönemde...
Herkes işini yapıyor diye düşünüyorum, benim haricimde. Olacaktır bu, yapacak bir şey yok. Üzüldüğüm şeyler de oluyor, Twitter’dan düzeltme yapmak, onu düzeltmeyi istemek, bunlar benim için zor şeyler. Yoksa çok kolay açıklamak, “Bu böyle değildir, böyledir” demek.

Bir aşkla gündeme gelmek, plajda fotoğrafınızın çekilmesi, bunlar tedirgin ediyor mu?

Ediyor ama yapacak bir şey yok. Güzel şeyler de çıkıyor ama, yakışıklı fotoğraflarımı görünce gazetede, seviniyorum.

Sevgilimle görünmeyeyim gibi bir derdiniz yok. anladığım...

Yok, benim hiçbir zaman olmadı. Sevgilimle, nişanlımla, eşimle, hiçbir zaman olmadı.

İlişki devam ediyor değil mi?

Evet. Uzunca bir aradan sonra. Epeydir yalnızdım.