Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Çocukluğumda aklıma fena halde yer etmiş, ne anlama geldiğini bilmeden tüylerimi diken diken eden bir sözcük vardı: Cinnet. Gazete başlıklarından öğrenmiştim tabii... Cinnet getiren babalar karılarını, çocuklarını öldürüyorlardı. Çok kötü bir şeydi bu... İnsanın; kadınların değil ama erkeklerin, başına istemeden geliyordu ve engellemek için ellerinden bir şey gelmiyordu. Kızamıyordun, cinayet diyemiyordun, cinnetti bunun adı.

Ciddi ciddi “Benim babama olmaz inşallah” diye düşündüğümü hatırlıyorum.

Haberin Devamı

Bugün baktığımda “Amma safmışım” demiyorum. Sorun bende değil kadın cinayetlerini ‘cinnet’e
bağlayarak gerekçelendiren gazetelerdeydi çünkü.

Yargı kırk yılda bir bir kadın cinayetinde gereken kararı verdi çok seviniyoruz ya şu an... İşte bunun Özgecan Aslan’a özel kalmaması, bu kadar ‘ünlü’ olmayan cinayetlerin faillerinin ellerini kollarını sallayarak dolaşamamaları için herkesin bir oturup kendi muhasebesini yapması gerekiyor.

Tabii başta medyanın bugüne kadar hakimlerin bulduğu ‘hafifletici’ sebeplere, ceza indirimlerine nasıl çanak tuttuğunu fark etmesi şart...

Filmmor Kadın Kooperatifi’nin başlattığı Kadın Cinayetleri Önlenebilir kampanyasının önemli bir bölümü, medyanın cinayetleri işleme biçimine ayrılmış vaziyette. Bir de haberleştirme kılavuzu hazırlamışlar ki kadın cinayetlerine nasıl yaklaşılması gerektiği konusunda örnek olsun.

Bütün o atılan ‘Kıskançlık cinayeti’, “Çocuk benden değil şüphesiyle vurdu”, “Erkekliğine laf edince gözü döndü”, “Adana’da cinnet dehşeti”, “İflas edince bunalıma girerek...” başlıkları var ya... Hani haber daha ilgi çekici, merak uyandırıcı olsun diye seçilen... İşte onlar hep cinayetlere bir sebep bulmaya, katli anlamlı kılmaya, katilleri mazur göstermeye yarıyor sonunda. Hatta daha ileri giderek öldürülen kadını kabahatli çıkarmaya... O da kıskandırmasaydı, damarına basmasaydı, şüphelendirmeseydi diye devam eder gider bu...

Kimse kendini kandırmasın, “Haberi her tarafıyla anlamak gerek” filan diye. Psikolog değiliz, kendisinden boşanmak isteyen karısının üzerine kurşun yağdıran adamın ruh halini anlamasak da olur. Kimselere göstermediğimiz empatinin tamamını kadın katillerine saklamak zorunda değiliz. Ortada çok daha fazla empati hak eden bir ‘maktul’ var, unutmayalım ki...

Hatice değil netice

Haberin Devamı

Yıllar önce bizde çok popüler olan bir şarkı vardı, bestesi Enrico Macias’ın “J’ai 12 ans” şarkısına çok benziyordu. Bir magazin programında Macias’a dinletmişler, o da duyar duymaz teşhis etmişti benzerliği.

Şarkıyı söyleyen hanımefendinin cevabı bugün gibi aklımda: “Hatice’ye değil neticeye bakalım” demişti; “Halk bu şarkıyı sevdi mi? Sevdi.”

Tabii bu tartışmayı sonsuza dek kapatacak nitelikte bir cevap, Enrico Macias da belli ki iyi bir insan, yıllarca Türk popunu yaşatmış, “Ha bir eksik ha bir fazla” diye düşünmüş olacak ki konu uzamadı.

Eser hırsızlığı kanıtlanması güç bir şey. “Benim de aklıma aynısı geldi” demen mümkün. Hele hele dünyaca ünlü bir santçıysan, Adele gibi. Kimse tutup da bir Ahmet Kaya şarkısını kendine mal edeceğine ihtimal vermez.

Haberin Devamı

Ama yeni çıkan ‘25’ albümündeki Adele Greg Kurstin imzalı ‘Million Years Ago’ ile Ahmet Kaya’nın 1985’te Hasan Hüseyin Korkmazgil’in şiirinden bestelediği ‘Acılara Tutunmak’ arasındaki benzerlik de tesadüfle açıklanabilecek
gibi değil.

Nitekim dün sosyal medya bu ‘esinlenme’ meselesiyle çalkalanıyordu. Karşı taraftan bir açıklama gelir mi, olay arada 30 yıl olan bir ‘ruh ikizliği’ne mi bağlanır bilinmez ama benzerlik müthiş. Netice belli değil daha, Hatice budur.