Türkiye’nin “Emin misiniz? Son kararınız mı?” sorularıyla tanıdığı Kenan Işık’ın geçmişinde, en büyük tutkusu tiyatro olan bir oyun yazarı, bir yönetmen var.
21 Mart’tan beri iyileşmesini beklediğimiz Işık’ın hayatının o daha az bilinen ilk yarısını da biraz hatırlayalım...
"Hangi gazetedensiniz siz?” Kenan Işık’ın beyin kanaması geçirdiğini öğrendiğimde ilk aklıma gelen o soru oldu... Yıllar önce çömez bir gazeteciyken, belki hayatımın ilk tiyatro provalarından birine adım atmışım. Ama deneyimli arkadaşlarım tarafından uyarılmışım, karşımda önemli bir tiyatro yönetmeni olduğunu biliyorum. O yılların en çok konuşulan oyunlarından “Macbeth”i, “Abdülcanbaz”ı, “Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz”ı sahneye koyduğunu da...
O ciddi ifadesi ve bütün Türkiye’nin yıllar sonra çok iyi tanıyacağı otoriter sesiyle soruyor hangi gazeteden geldiğimi... Söylüyorum çekinerek ve sınıfı geçiyorum. Yaptığı işin öyle her yerde görünmesini istemiyor... Popüler olana pek sıcak bakmıyor diyelim.
Sahnede Sumru Yavrucuk var,
Uğur Polat, Gönen Bozbey... Oyunun adı “Olmayan Kadın”. Yazan ve yöneten Kenan Işık. O günden sonra bütün oyunlarını takip ediyorum. “Matruşka”, “Rosa Luxemburg”, “Kıyamet Sularında”...
Derken ekran macerası başlıyor... Daha az zamanı kalıyor oyun yazmaya, yönetmeye... Daha çok anılır oluyor, yarışma programıyla, dizilerle... Saatlerce edebiyat, şiir ve ille de oyun konuşan, aslında kendisini “Tek bildiğim iş piyes yazmak ve sahnelemek” diye anlatan bir sanatçının hayatının daha az bilinen ilk yarısı, bu yazının ağırlıklı konusu...
Üzüldüğünde elinde olmadan gülümseyecekti
Yusuf Kenan Işık 1947 yılının mayıs ayında Malatya’da doğdu. Demiryolları’nda çalışan Mevlit Bey ile Fahriye Hanım’ın oğlu olarak. Kendisini her zaman çekingen bir insan olarak tanımladı. Bu özelliğe sahip pek çok kişi gibi, oynarken açılıyordu. Daha küçücükken annesinin perdelerini keser, şişelerin dibiyle mahallenin çocuklarına filmler oynatırdı. İlkokul ikideydi müsamerelere çıkmaya, törenlerde şiir okumaya başladığında. İlk oyununu Malatya’da halkevinde oynadı.
Çocukluğuyla 11 yaşındayken babasını kaybedince vedalaştı. Yıllar sonra ünlü bir sunucu olup da bir yarışmacı son anda 500 milyarı kaybettiğinde gülümsediği için kıyasıya eleştirildiğinde dönüp “Okuldan dönmüştüm, bir çocuk gelip ‘Baban ölmüş’ dedi. O an yüzüme bir gülümseme yayıldı” diye anlatacaktı bu büyük kaybın onda yarattığı ilk tepkiyi. Ne zaman çok üzülse elinde olmadan gülümseyecekti, onda travmanın karşılığıydı bu refleks.
Annesi birkaç yıl sonra babasız kalan çocuklarını ellerinden tutup Ankara’ya götürdü okutmak için. Ablası hukuk, abisi ve küçük kardeşi arkeoloji okuyacaktı. Onunsa başkente giderken aklında tek bir şey vardı: Malatya’ya turneye geldiklerinde onu izleyip çok yetenekli bulan, Ankara’ya gelirse kendisini aramasını söyleyen Devlet Tiyatrosu (DT) sanatçısı Ziya Demirel’i bulmak. Sözünü unutmayan Demirel, sahnelediği oyunda asker sedyesi taşıttı Kenan Işık’a. Uzun yıllar evi olacak DT’nin kapısından girmişti artık.
Şehir Tiyatroları’ndan ekrana transfer oldu
Lise ikinci sınıfta Ankara Meydan Sahnesi’nde başrol oynuyor, önemli yönetmenlerle çalışıyordu. Üniversiteyi Gazi Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nde okudu. 1972’de dışarıdan sınava girerek Devlet Tiyatrosu sanatçısı oldu. Ankara, Bursa, Adana arasında mekik dokurken bir gün Cüneyt Gökçer çağırdı onu odasına ve önüne sahnelemesi için bir tekst koydu. 26 yaşındaki Kenan Işık’ın yönetmenlik macerası böyle başladı.
Aslında televizyon da Ankara yıllarında girdi hayatına, TRT filmleri ve seslendirmelerle. “Cennetin Doğusu”, “Flamingo Yolu”, “Aşk Gemisi”... Sesi kendisinden çok önce ünlü olmuştu bile. Tiyatroda ise tamamen yönetmenliğe yönelmişti. Bu sırada diş hekimi Beril Hanım’la evlenmiş, 1982’de büyük oğlu Ahmet dünyaya gelmişti.
1996’da yeni bir dönem açıldı hayatında: İkinci oğlu Mehmet’i kucağına alırken, İstanbul Şehir Tiyatroları’nın genel sanat yönetmeni oldu. Tiyatro camiasında şaşkınlık, kurum içinde de huzursuzluk yaratan bir haberdi bu. Dışarıdan bir genel sanat yönetmeni alışıldık bir durum değildi bir kere. Ayrıca Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki İstanbul Belediyesi’nin tiyatroyu ne derece özgür bırakacağı da merak konusuydu. Hürriyet’ten Yener Süsoy’a hiç müdahaleyle karşılaşmadığını anlatmıştı Kenan Işık: “Göreve atanmadan önce Başbakan Tayyip Erdoğan’la görüşme yapmak istedim. Odasına girerken ‘Buyurun ağabey’ demesi çok dikkatimi çekmişti, çok mütevazı, samimi biriydi. Konuşmamın sonunda Tayyip Bey başını yana eğip, bana kendisi dahil kimsenin müdahale etmeyeceğini söyledi. Gerçekten de sözünün eriymiş, göreve geldikten sonra bir tek gün bile Tayyip Bey’den ne bir telefon ne de mesaj aldım. Hatta sonradan öğrendim ki bunu yapmaya kalkışanların hepsinin yolunu kesmiş.”
Dört yıllık genel sanat yönetmenliği görevi süresince iki oyun sahneye koydu: Çok sevdiği Ahmet Hamdi Tanpınar’dan oyunlaştırdığı “Huzur” ve Şeyh Galib’in “Aşk Hastası”. Ve Şehir Tiyatroları’ndan doğruca televizyon ekranlarına transfer oldu. Dünyanın 90 ülkesinde yayınlanan “Kim Beş Yüz Milyar İster?”in sunucusu olarak... Ve Türkiye izleyicisinin büyük çoğunluğu, bu kadar zamandır ne iş yaptığını bilmedikleri bu kır saçlı, sakallı, karizmatik duruşlu ve etkileyici sesli adamla tanıştı. Sahi, nerelerdeydi bunca zaman?
Sunuculuk özel bir elbise gibi oturmuştu üstüne
Bunca zaman bağlı olduğu Devlet Tiyatroları izinsiz ekrana çıktığı, “asli görevlerini aksattığı” için hakkında soruşturma açınca, emekliliğini istedi. Köşe yazıları, radyo programları, şiir kasetleri birbirini izledi. O zamana kadar yan yana görülmediği bir camianın tam ortasındaydı artık Kenan Işık. Gülben Ergen’le birlikte oynadığı “Dadı” dizisiyle oradaki yerini perçinledi.
Tiyatro epey ihmal edilen bir eski sevdaydı artık. Ama röportajlarında her zaman söylüyordu, iki çocuklu bir aile babası olarak televizyon işlerini özellikle ekonomik sebeplerle yaptığını.
Yarışma sunuculuğu ise onun için dikilmiş bir elbise gibi oturmuştu üstüne. Elini çenesine koyup duruşuyla, doğru yanıtı söylemeden yarışmacının gözbebeklerinin içine bakışıyla bu toplumun güven sembolü olmuştu. Yarışmacılar da, ekran başındakiler de arkasında önemli bir birikimle o koltuğa oturmuş sanatçıya inanıyorlar, güveniyorlardı. Nazik ama mesafeliydi. Kimse “Kenan Beeey, bir yardım etseniz” demeye kalkışmıyordu örneğin. “Karizmatik”, Kenan Işık için en çok kullanılan sıfattı. O ise “en seksi erkek” seçildiğinde “Ortalama bir Anadolu insanıyım” diyordu, Tempo’dan Çiğdem Kömürcüoğlu’na; “Kendilerine benzetiyorlar. Ben buna yoruyorum.”
Yarışması ile ayrılıp ayrılıp yeniden kesişti yolu. 2000-2004 arasında Show TV ve Kanal D’de, isim değiştirip “Kim Beş Yüz Bin İster?” olarak 2005-2007 arasında Show TV’de yayınlanan program, 2011’den beri de “Kim Milyoner Olmak İster?” adıyla atv’de... Ve artık onunla anılan iki meşhur cümlemiz var: “Emin misiniz?”,
“Son kararınız mı?”
“Mutlu ve keyifli biri değilim”
Acı çektiğinde refleks olarak gülümseyen Kenan Işık’ın kahkaha attığını çok gören yok. Röportajlarında da sıkça değiniliyor bu konuya. 2001 yılında Milliyet Pazar’dan Tuba Akyol ile konuştuğunda şunları söylemiş bu konuda: “Ben çok fazla mutlu olan, şakalara çok gülen, gülmeye çok hazır biri değilim. Gülerim ama galiba çok nadir. Fala inanmam ama vakti zamanında bir falcı öngörülerde bulundu.
O falcının söylediği şeyler gerçekleşince
insan sarsılıyor. ‘Sen hayatın boyunca mutlu
biri olmayacaksın’ demişti. Hep bu geliyor aklıma. Ben mutlu ve keyifli biri değilim.”
“Sanat ve bakanlık arasında köprü görevi”
1996-2000 yılları arasında İstanbul Şehir Tiyatroları’nda genel sanat yönetmenliği yapan Kenan Işık’ın Erdoğan hükümeti ve belediyeyle ilişkileri bu görevden sonra da devam etti. 2007’de Kültür Bakanı Atilla Koç’un danışmanı oldu. Bu görevle ilgili “Tiyatro konusunda 30-35 sene çalıştım. Bir katkımız olursa elimden geleni yaparım” demişti: “Birlik ve grup olmayınca, tek başına insan
bir şey değiştiremez. Bir şey değiştirebilecek mevkiler ve makamlar vardır ama o makamlarda benim gözüm yok. Ben öncelikle sanatçıyım. Benim gözümde sanatçının toplumda başka bir işlevi vardır. Sanatla, sanatçılarla bakanlık arasında bir köprü oluşturmak gerek. Bu konuda elimden geleni yapacağım.”
19 Kasım 2007’de Kadir Topbaş’ın sanat danışmanlığına getirilen Işık, İstanbul Şehir Tiyatroları’nda kendisinden habersiz yapılan yönetmelik değişikliği sonucu
2012 yılında bu görevden istifa etti.
Sevenleri uyanacağı günü dört gözle bekliyor
Kenan Işık 21 Mart günü sauna çıkışında geçirdiği beyin kanamasının ardından hastaneye kaldırıldı. Başarılı bir ameliyat geçirdiğini söyleyen doktorlar o günden beri Işık’ı uyutuyor. Sevenleri ve izleyicileri de ona iyi dileklerini yollayıp aramıza döneceği günü bekliyor. Ekran kadar tiyatro salonları, televizyon izleyicisi kadar tiyatro severler de bekliyor... Daha yazılacak, sahneye konacak çok oyun var...