Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Yeşilçam’ın ilk sarışın yıldızı, “kolejli kızı” Filiz Akın, yalnızca 13 yıl süren sinema kariyerine rağmen hâlâ gündemde, hâlâ merak ediliyor, hâlâ hakkında kitaplar yazılıyor... Pınar Çekirge’nin “Başrolde Filiz Akın” kitabını vesile edip onun hikayesini hatırladık...

Yetmişli yıllarda dünyaya gelen kaç kız çocuğunun adı Filiz konmuştur kim bilir... Büyüyünce Filiz Akın gibi uzun sarı saçlı, hülyalı bakışlı ve narin olacağı hayalleriyle... Ya da kaçımız Barbie bebeklerimize Filiz dedik? Ekranlarda gördüğümüz tek Barbie modeli Filiz Akın’dı çünkü... Sarışın kadın, “esas kız”ın felaketi demekti o güne kadar Yeşilçam’da. Cahide Sonku’lar, Suzan Avcı’lar, Neriman Köksal’lar, Lale Belkıs’lar
hep şahane sarışın “vamp”larımızdı. Seksapelleri vardı. Başrol içinse koyu renk saçlı ve saf olmak gerekirdi. Ama işte bir kız geldi, uzun sarı saçlarını
savura savura, bu düzeni altüst etti. İflah olmaz bir Filiz Akın hayranı olan Pınar Çekirge’nin kitabının (“Başrolde Filiz Akın”, Altın Bilek Yayınları) adı gibi “başrole yerleşti”, Batı özlemimizin
ete kemiğe bürünmüş hali oldu... Hayalimizde tonton fabrikatör Hulusi Bey’in köşklerde büyümüş, tatillerini Paris’te geçiren kızı olarak canlandırdık onu. Halbuki gerçek hayli farklıydı...

Haberin Devamı

Erken bıraktı,  hep başrolde kaldı

Memduh Ün’ün yönettiği “Akasyalar Açarken”de Göksel Arsoy’la oynadı.

Artist olma hayali yoktu

Erken bıraktı,  hep başrolde kaldı

Hâkim Bekir Sami Akın ile terzi Leman Şaşırmaz’ın kızı Filiz Akın, 2 Ocak 1943’te Ankara’da açtı gözlerini dünyaya. Annesinin anlattığına göre 5.5 yaşında okuma yazmayı söküp kendi kendine okula yazılmaya gitmişti. Mutlu dünyası, annesiyle babasının o yedi yaşındayken ayrılmasıyla sarsılmış, babasını o günden sonra hiç görmeyen Filiz Akın, onu 70’inde bile affetmemişti.
Ortaokul ve liseyi Ankara Koleji’nde burslu ve yatılı okudu. Çok iyi resim yapıyordu, başarılı bir taklitçiydi, sınıfları hep birincilikle geçiyordu. Kendisine örnek aldığı Dünya ablasının etkisiyle Sartre’lara, Camus’lere merak salmıştı, mezun olunca da ODTÜ’de mimarlık okuyacaktı. Gelgelelim, maddi durumları izin vermedi buna. Bir seyahat acentesinde çalışmaya başladı. İngilizcesi, Fransızcası vardı, İtalyanca öğreniyordu. Öyle artist olmak gibi bir hayali hiç yoktu. Hatta burun ameliyatından önce adamakıllı da çirkin buluyordu kendisini.
Annesinin bir arkadaşından çıktı fikir. O güne kadar dikiş makinesinin başında ömür çürüten Leman Hanım’ın da aklına yattı. Artist Mecmuası’nın yarışmasına katıldı Filiz Akın. Ve kazandı. Birincilik ödülünün şartı, Memduh Ün’ün çekeceği “Akasyalar Açarken”de Göksel Arsoy’un karşısında oynamaktı. Aslında Agah Özgüç’ün Milliyet Sanat dergisinde yazdığına göre, zaten bu yarışmanın düzenlenme amacı Belgin Doruk’la arası açılan Göksel Arsoy’a yeni bir partner bulmaktı. Nitekim 8 Mayıs 1962 tarihli Artist Mecmuası Filiz Akın kapağı ve “Müsabakamızın birincisi Göksel Arsoy’a partöner oldu” başlığıyla çıktı.

En özel filmi “Umutsuzlar”
Ama işte 19 yaşındaki Filiz Akın’ın niyeti yoktu “partöner” olmaya... Ayşe Arman’a verdiği röportajda “Sanki bir Yeşilçam var ve oradakilerin hepsi tuhaf bir hayat yaşıyordu. O hayat tarzı herkese dayatılacak zannettim” diye açıklıyordu nedenini. Annesinin isteği ağır bastı, İstanbul’da sette buldu kendini. Daha doğrusu setten sete koşarken buldu.
Annesi menajerliğini yürütüyordu.
İki yılda 20’ye yakın filmde oynadı ama pek çoklarının gözünde Halit Refiğ’in 1964 tarihli “Gurbet Kuşları”, Filiz Akın’ın ilk kayda değer filmiydi.
Aynı yıl, Ayhan Işık’la “Kadın Berberi” filmini çekerken ilk kocası, yapımcı Türker İnanoğlu ile tanıştı. Böylece hayatında Erler Film dönemi açılmış oldu. Yapımcılar kralının karısıydı ama o dönemi Bircan Usallı Silan’a anlatırken, pek de söz hakkı olmadığını söylüyordu: “Senin tanımınla yapımcıların şahıydı eşim. Ama o bir star yaratma peşinde değildi. ‘Ben şu yönetmenle, şu senaristle çalışmak istiyorum’ demek gibi bir lüksüm yoktu. Yalnızca rolleri oynamak gibi bir görevimiz vardı. Hikayeler şablondu. Bir iyi kız olacaktı, bir de kötü. İyi kız zavallı, fakir, masum olmalıydı.”
5 Ağustos 1965’te oğlu İlker İnanoğlu’nun doğumuyla ara verdi setlere. Yeşilçam’ın meşhur “yonca”sının diğer üç yaprağı; Türkan Şoray, Fatma Girik, Hülya Koçyiğit altın çağlarını yaşamaktaydı. Onun ise Erler Film’deki “memuriyeti” devam etmekteydi. Türker İnanoğlu’nun isteğiyle çekilen “Yumurcak” serisinde oğlu İlker ile beraber kamera karşısına geçti. Arada Ses, Hayat, Artist mecmualarına açtığı şık evi, “filizi” yeşil Pontiac otomobili, ünlü terzilerin onu “en iyi giyinen yıldız” seçmesine neden olan gardırobuyla tam da filmlerindeki “Paris’ten gelen Filiz”in hayatını sürmeye başlamıştı.
Popüler filmlerde oynuyordu ama kalıcı olması mümkün değildi onlarla. Arada “Kader”, “Utanç”, “Memleketim”, “Reyhan” gibi farklı bir yeri olan filmleri oldu... “Ankara Ekspresi” ile bir Altın Portakal’ı da... En özel filmi, kendisinin de en sevdiği, 1971’de oynadığı “Umutsuzlar”dı. Türker İnanoğlu eşinin bir Yılmaz Güney filminde oynamasını istemedi başta. Zar zor ikna edildi ve Türk sinemasının en unutulmaz ikililerinden biri doğmuş oldu: Silahından vazgeçemeyen Fırat ile balerin Çiğdem...

Şahane bir jübile
Filiz Akın 1975’te bir “Yumurcak” filmiyle veda etti sinemaya. Hiç gözünü arkada bırakmayarak... Erotik filmler dönemi sebep olmuştu biraz. Yine Ayşe Arman’a “Aşk gibi bir şey, bir gün biteceğini biliyorsun” diye anlatıyordu: “Çok da sağlıklı bir karar oldu. Hiçbir zaman sinema bütün hayatımı kaplasın istemedim. Benim için aile de önemliydi. 17 yıl sürdü sinema, bitince de bitti.”
Bu arada evliliği de bitince bitmiş, hayatının ilk büyük travması babasız büyümek olan Filiz Akın, ikincisini de dokuz yaşındaki oğlu İlker’i yurt dışına okumaya göndermeleriyle yaşamıştı. 1982’de Bubi Rubinstein ile evlenip Paris’e taşındı. 1989 yılında unutulmaz “Geçmiş Bahar Mimozaları” dizisinde oynadı. Okan Uysaler’in Rutkay Aziz’li, Müşfik Kenter’li efsane bir kadroyla çektiği dizi, şahane de bir jübile oldu Filiz Akın için. 2011’de ilk bölümünde öldüğü “Gün Akşam Oldu”yu saymasak da olur sanki...
11 yıllık evlilikten sonra boşanıp memlekete dönen Filiz Akın’ın kaderinde bir yıl sonra yine Paris’e dönmek vardı.
Bu sefer eski MİT müsteşarı, yeni büyükelçi Sönmez Köksal’ın eşi olarak... Şahitliklerini dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile TBMM Başkanı Hüsamettin Cindoruk’un yaptığı çift, “görücü usulü aşk” diye tanımlıyordu birlikteliklerini. Filiz Akın, Paris’te verdiği davetler, açtığı sergilerle bir kültür elçisi gibi görüldü o dönem. En parlak “eski yıldız” hikayelerinden biriydi onunki... Unutulmak filan söz konusu değildi, kendi seçtiği hayatta mutlu mesut yaşıyordu.

Haberin Devamı

Erken bıraktı,  hep başrolde kaldı

Haberin Devamı

“Umutsuzlar” filminde Yılmaz Güney ile birlikte.

Hastalara umut oldu
Derken, peri masalına gölge düştü: Filiz Akın’a kanser teşhisi kondu. Yıl 2002’ydi, hep beraber nefesimizi tutup bekledik, Houston’dan gelecek iyi haberlerini... Altı ay sonra sarı saçları kısacık, yüzünde o tanıdığımız gülümsemesiyle döndü. O gün bugündür yazılarıyla, programlarıyla kanser hastalarına umut olmaya adadı kendini.
71 yaşında, hâlâ güzel, 117 film sığdırdığı 13 yıllık sinema kariyerine veda edeli 40 yıl olmuş, hâlâ hakkında kitaplar yazılabiliyor, Yeşilçam’ın kırılgan sarışını deyince akla o geliyor. Eğer bırakmasaydı ne olurdu, “Umutsuzlar”ı geçecek filmler yapar mıydı, kadın oyunculara daha da vefasız davranan perdede onu kimi anne-teyze rollerinde izleyip “Bir zamanlar başroldeydi” mi derdik, tahmin etmek imkansız. O erken davranarak her daim “başrolde” kaldı çünkü...

Fatih Akın ve Ferzan Özpetek’i seviyor

Sinemayı bırakmasının ne doğru bir karar olduğunu sık sık tekrarlayan Filiz Akın, “Ben bir dönemin yıldızı olabilirim ama o dönem bitti. Şimdi şartlar çok başka. Dünyayı takip eden, önemli festivallerde ödüller alan farklı bir sinema var artık” diyordu Bugün gazetesinden Şebnem Özcan’a. Gözü arkada değildi hiç. Yönetmenlerden Fatih Akın ve Ferzan Özpetek’i beğeniyordu. Peki oyunculardan? “Kıvanç Tatlıtuğ, Cem Yılmaz, Beren Saat ve Zerrin Tekindor geliyordu aklına ilk: “O kadar sahiciler ki insan gözünü alamıyor ekrandan.”

Üç kitap yazdı
Filiz Akın Türkiye’ye dönüp kanseri atlattıktan sonra “Hayata Merhaba” diye bir kitap yazıp hastalığı yenme hikayesini anlattı. Onu “Filiz Akın ile Güzellik, Zayıflama ve Genç Kalma Üzerine” adlı kitap izledi ki hâlâ sahip olduğu genç kız fiziğiyle bu konudaki bilgileri en çok merak edilen kişiydi. 2013’te de “Lezzete Merhaba”yı yazdı. Onda da kırkından sonra keşfettiği lezzet sırlarını, verdiği dillere destan davetlerdeki menülerini ve anılarını paylaşıyordu okurlarla.

Filiz Akın kanunları da vardı
Literatüre daha çok “Türkan Şoray kanunları” olarak geçen kurallar,
Filiz Akın için de geçerliydi. Öpüşülmez, sevişilmezdi.
Rolün gerektirip gerektirmemesi
değildi mesele. “Ben yapamazdım” diyordu, “Biz şartlı oyuncularız, bu bilinir. Günümüzün yönetmenleri benimle uğraşmazdı. Ben de oyuncu olamazdım.”