Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Geçtiğimiz yıl evlenen, iki ay sonra da baba olmaya hazırlanan Teoman’dan bugüne kadar bitmeyen arayışların, yalnızlıkların şarkılarını dinlemiştik. Şimdi sıra “aradığını bulmuş” Teoman’ın şarkılarında...

Evlendi, müziğe döndü, baba oluyor

Tarihler 4 Ağustos 2011’i gösteriyordu. Teoman bir açıklama yaptı: “Müziği bırakıyorum. Ya çok çok uzun bir süre ya da büyük ihtimalle hiç dönmemek üzere.” Attığı her adım izlenen, ne yapsa dinlenen, konserleri hıncahınç dolan bir müzik yıldızının, “Bırakıyorum ben bu işi” dediğine rastlamamıştık daha önce. Üstelik çok da dürüst bir açıklaması vardı: “Çok sevdiğim şarkılarımı yazdım. Hep olduğum kişi kalayım diye de çok uğraştım. Küçücükken bu ülkede rock müziğe dair bir hayal kurdum, nerede ne varsa takip ettim, inandım. Hayal olduğunu bile bile. Neyse, işte bu hayal artık beni tatmin etmiyor. Kendimi, arkadaşlarımı hayal kırıklığı içinde görüyorum... Çok yorgunum. O yüzden pes diyorum. Bu bir hüzün yazısı değil, bir rahatlama yazısıdır.”
Onun için belki rahatlamaydı ama müziğini sevenler için hüzün verici bir karardı, bir türlü kabullenmediler Teoman’ın gidişini. Sonunda kazanan onlar oldu. Yaklaşık 10 ay sonra, Milliyet Cadde’de Tolga Akyıldız’a verdiği röportajda “Anladım ki ben müzisyenim” diyordu, “Başka bir şey olamam”. Bu kadar gönül vermeseydi müziğe, yaşamını sosyoloji mezunu bir akademisyen olarak sürdürmesi pekala mümkündü. Avukat Hasan Basri Yakupoğlu ile olgunlaşma enstitüsü mezunu Şaziment Hanım’ın tek çocuğu olarak 20 Kasım 1967’de Galata’da Doğan Apartmanı’nda dünyaya gözlerini açan Fazlı Teoman Yakupoğlu’na da yakışacak bir kariyer olurdu bu.
Ama büyük bir aşkla evlendiği karısını ve 2.5 yaşındaki oğlunu geride bırakıp henüz 33 yaşında bu dünyadan ayrılırken, bir sürü kitabın yanında özgür ruhunu ve hayalperestliğini de miras bırakmıştı oğluna Hasan Basri Bey. Bir de yakınlarını kaybetme korkusunu...

Şarkıcılığın yanı sıra yönetmen, yazar ve gazeteci olmak istiyordu
Annesi, teyzesi ve anneannesiyle büyüyen Teoman, evin tek erkeğiydi. “Robdöşambrlı çocuktu” o, Ayşe Arman’a anlattığı gibi: “Salon erkeği denir ya, ben de salon çocuğuydum. Hep kibar ve ölçülü. (...) Yılışık erkekler hiç sevilmez. Şu anda bile mesela bacaklarım açık hiç oturmam koltukta.” Bir rock yıldızı olduğunda da hırpani giyinmedi hiç, her daim şık Bryan Ferry’yi örnek aldı ya da elinde viskisi, yana kaykılmış papyonuyla Frank Sinatra’yı.
İlkokulda da, Ataköy Lisesi’nde okurken de meraklı bir öğrenciydi, ders kitaplarını daha okul açılmadan alıp okurdu. Hem şarkıcı olmak istiyordu, gitarıyla Elvis pozları veriyordu aynada hem yönetmen hem yazar hem de gazeteci... Ama yolu önce Boğaziçi Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden, sonra Londra’dan geçti, ardından tekrar sınava girip Boğaziçi Sosyoloji’yi kazandı ve buradan mezun oldu.
Boğaziçi’nde okurken ilk grubu Mirage’la Boğaziçi’nin Albert Long Hall’unu sallamaya başladı. İngilizce yazıyordu şarkılarını. Ona müziğin Türkçe de yapılabileceğini gösteren, Mazhar Alanson ve Bülent Ortaçgil oldu. Yazları Bodrum, kışları Beyoğlu barlarında takıldığı o dönemin izlerini yıllar sonra çektiği “Balans ve Manevra” filminde bulmak mümkün.
Ancak içindeki çok okuyan ve efendi çocuk da aynı hızla büyüdüğü için Boğaziçi’nden sonra da İstanbul Üniversitesi’nin Kadın Araştırmaları bölümünde yüksek lisans yaptı Teoman.
Epeydir şarkıları elinde, kapı kapı dolaşıp firma arıyor ama bir türlü farklı bir sese fırsat verecek ileri görüşlü yapımcıyı bulamıyordu. Sonunda Rıza Erekli’yle karşılaştı. Teoman’ın ilk hitlerinden “Papatya”yı da besteleyen Erekli, yaralı ve serseri ruhların sesi olmaya aday bu genç adama inandı, ilk albümü “Teoman”ı yayımladı. Çok kısa bir süre sonra ortalık “Ne Ekmek Ne De Su” ve “Papatya” ile yıkılıyordu.

“Kendisini tekrarlıyor” şeklindeki eleştirilerle baş etmesi gerekiyordu
İki yıl sonra çok sevilen “O” albümünü yayımladı. Buradaki “Sus Konuşma”, onun için bir dönüm noktasıydı. Nasıl şarkılar yazmak istediğinin cevabı buydu: Bir tren camından izledikleri dünyanın haline üzülenlerin, her zaman kaybedenlerin şarkılarıydı bunlar. Giderek kalp ağrıları, imdat çağrıları, uyku hapları, bira şişeleri katıldı işin içine...
2000’de çıkan NR1 etiketli “Onyedi” birçok kişi için Teoman’ın zirvesi oldu. Teoman “babasının öldüğü yaştaydı” ve “Paramparça”, bir nisan günü bomba gibi düştü radyolara. Ve “Rüzgar Gülü”... Ve Şebnem Ferah’la düeti “İki Yabancı”... Tabii ki “Onyedi”... Hit makinesi gibiydi... Bir yıl sonra “Gönülçelen”i çıkardı, gene “aynı anda utanmadan hem kırıcı hem kırılgan” şarkıların art arda dizildiği...
2003’te Avrupa Müzik dönemi ve gene kendi adını taşıyan ikinci “Teoman” adlı albüm geldi. Bundaki “Kupa Kızı ve Sinek Valesi”, roman yazacak sabrı olmayan Teoman’ın şarkılarında hikaye anlatma alışkanlığının en önemli örneklerindendi. “O Yaz” ile başladığı cover alışkanlığını “Anlıyorsun Değil mi?” ve “Sevdim Seni Bir Kere” ile sürdürmüştü, bu albümde de “Resimdeki Gözyaşları” ile “Kol Düğmeleri” vardı ve bu onu bir şarkı yazarı olarak sevenleri pek memnun etmiyordu. İşin suyunun çıktığını bazı röportajlarda itiraf etse de, “Cover şarkılar benim kendi egomun tatmini” diyordu, “Ticari bir amaçla yapılmış şeyler değil”.
Baş etmesi gereken bir diğer konu da “Kendisini tekrarlıyor” eleştirileriydi. Evet, çok farklı bir ses olarak çıkmış, bizim memlekette görülmedik derecede cüretkar sözler yazmıştı ama buna da alışmıştık. Kendisi “Sonuçta
tek bir kişiyim. Kendi kendimden yararlanmak, kendimi tekrar etmek gibi bir hakka sahibim” diye cevap verse de, onu “En güzel şarkılarımı yazdım, tamam artık” noktasına getirecek süreç başlamıştı artık.

Sarhoş Teoman görüntüsü magazin programlarının olmazsa olmazıydı
Bu geri sayımla beraber Teoman’ı daha çok bar çıkışlarında, daha sarhoş görür ve daha fazla şehir efsanesiyle anar olduk. 2004’te kaydettiği “En Güzel Hikayem”deki “Duş” şarkısı da Şenay Akay’lı klibiyle bu efsanelerin artmasına neden oldu. Bu şarkıları yazmak için kim bilir nasıl geceler yaşamaktaydı, merak ediliyordu... Magazin programlarının olmazsa olmazıydı bir sarhoş Teoman görüntüsü... O ise ısrarla “Gecenin bu saatinde barda içmeyip ne yapacağım?” diyor, röportajlarında evinde bazen günlerce içmediğini, gece hayatının içkisiz çekilmediğini anlatıyordu.
2006’da “Renkli Rüyalar Oteli”, 2009’da “İnsanlık Halleri” albümleri geldi. Sevenleri için hâlâ paha biçilmez yeni şarkılar vardı içlerinde: “Aşk Kırıntıları” gibi, “Fahişe” gibi... Ama konserlerde hep bir ağızdan söylenenler hep eski Teoman hitleriydi. Albüm satışlarının gitgide düştüğü, klip çekilmeyen şarkının yok sayıldığı müzik sektöründen illallah etmişti. Tolga Akyıldız’a şöyle anlatıyordu durumu: “Halk senin o yeni şarkılarını bilmiyor. Eskiden bilmem kaç yüz bin sattığımız dönemlerde ben albümümün tamamını çalabilirken konserde artık sadece video klibi olan şarkıları çalabiliyordum.
O zaman ‘Bu işi niye yapıyorum, niye yeni şarkı yapıyorum eskilerle idare ediyorsam?’ diye düşünmeye başladım.” En önemlisi de “Kendi kendinin karikatürüne dönüşmekten korkuyordu”, 2011’de “Aşk ve Gurur”u çıkardı ve “Tamam” dedi, “Buraya kadar”.

Teoman iki ay sonra dünyaya gelecek kızı için gün sayıyor şimdi
Sonrası malum, bu kararını bir yıl kadar sürdürebildi. Neyse ki “Canım istedi”nin geçerli bir sebep sayıldığı bir ailede büyümüştü. Baktı ki hayatında kocaman bir boşluk var, “Canım sahneye çıkmak istiyor” dedi. O röportajda “Yılda maksimum 10 konser veririm” diye çiziyordu “dönüşü”nün çerçevesini, “Yeni bir şarkı yapmakla ilgili hiçbir heyecanım yok.”
Neyse ki bu da geçti, 2013 mayısında Gaziantep konseriyle sahnelere dönen Teoman, geçen ay da Ozan Çolakoğlu’nun düzenlediği “Haziran” şarkısıyla şeytanın bacağını kırdı. Aslında pek çok anlamda yaptı bunu, son gördüğümüzden beri... Bir kere “Bilmem kaç yıldır sevgilim yok” açıklamalarının ardından 2012 aralığında sevgilisi Ayşe Kaya ile evlendi. Hep çocuk istediğini söylerdi, şimdi iki ay sonra dünyaya gelecek kızı için gün sayıyor.
Bugüne kadar bir “iç huzursuzluğunun”, yalnızlığın, bitmeyen “gece arayışlarının” şarkılarını dinledik Teoman’dan, şimdi sahne “aradığını bulmuş” Teoman’ın... Leonard Cohen gibi aradan yıllar geçtiğinde, 80 yaşına geldiğinde de ağzına yakışacak, “zamansız” şarkılar yazmayı hayal ediyordu, belki şimdi onların sırasıdır.

Haberin Devamı

Film yapmakta kararsız
Teoman 2005 yılında senaryosunu yazdığı, yönettiği ve oynadığı “Balans ve Manevra” adlı bir film yaptı. Ayrıca “Mumya Firarda”da ve Sinan Çetin’in “Romantik”inde oyunculuk yaptı. Sinema da bir çocukluk hayali onda, müzikten uzak olduğu iki senede bir senaryo yazmış ama çekmek konusunda kararsız.
“Benim yapmak istediğim sinemayı çok iyi yapanlar var” diyor Cengiz Semercioğlu’na: “Zeki Demirkubuz, Nuri Bilge Ceylan gibi... Bu adamlar aşmışlar. Onların sinemacılığı yanında benimki sadece heves kalır. Ayrıca bu saatten sonra da çektiğim filmi 5-10 bin kişinin izlemesini istemem. Bu yüzden film yapmakta kararsızım.”

Haberin Devamı

Menajeri 15 yıldır tanıdığı Teoman’ı anlatıyor

Haberin Devamı

Müziği bırakma kararını açıkladığında, menajeri ve dostu Funda Sanlıman bir yazı yazmıştı. Teoman’ı şöyle anlatıyordu: “Teoman yaptığı iş için yaşayan biri. Ve bu işin para ve beğeni ile hiç ilgisi yok. Kendisi 15 yıllık beraberliğimizde benden sadece harçlık aldı, bir kez bile ne kadar parası olduğunu sormadı. Paradan neredeyse iğrenir. Lüksü sevmez, sadece zarafeti sever (...) 15 yaşındaki Teoman’a beğendirmeye çalışır kendini. Büyük rolü yapan çocuktur o. Kendi kahramanları onu nasıl etkilediyse o da öyle etkilemek ister insanları. Kafasına göre bir film yapar, insanların hayal edemeyeceği kadar bir parayı batırır ve bir saniye bile takmaz kafasına. Rock yıldızlığıyla dalga geçer. Kendisini tiye alanlara bayılır. Önemsemez starlık müessesesini. Şarkısına, sözlerine, yaşam stiline karışılmasına izin vermez.”

Evlendi, müziğe döndü, baba oluyor

Funda Sanlıman, Teoman’ın hem menajeri hem de yakın arkadaşı.