Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Genç olmak nasıl bir şeydi, hatırlıyor musunuz? Hani haksızlık karşısında susmazdın, adı üstünde kanın ‘deli’ akardı, her şeye isyan edesin gelirdi, dünyayı değiştireceğine inanırdın. Uysallığı meziyet sayan, başa geleni çekmeyi marifet bilenler için konuşmuyorum tabii. Şu hayatta insan olarak bazı itiraz hakları olduğunu düşünenlere sözüm. Dünyayı geçtim, hiç değilse kendi hayatına sahip çıkanlar için.

Akdeniz Üniversitesi kampüsündeki Kredi ve Yurtlar Kurumu’na bağlı Akdeniz Kız Öğrenci Yurdu’ndan sekiz kız öğrenci atılmış. Neden? Yemek fiyatlarındaki artıştan, yurda giriş saatlerinde yapılan değişiklikten, ranzalarda korkuluk olmayışından, odalardaki hamam böceklerinden, yurda dışarıdan su bile sokulamamasından memnun olmadıkları için.

Haberin Devamı

Yani olabilecek en sıradan isteklerden ötürü. Görüldüğü üzere siyasi bir boyutu, ‘korkulacak’ bir yanı da yok. Böceksiz odada uyumak, kâğıt peçeteye para vermemek gibi insani ihtiyaçları var.

Ve ne yapıyorlar bunu dile getirmek için? Dünyanın en masum protesto eylemini. Yemekhanede kaşık ve çatallarını masaya vuruyorlar!

Sonuç, soruşturma açılıyor haklarında. Aralarından sekiz öğrenciye süresiz uzaklaştırma cezası veriliyor, altısının bursu, birinin de öğrenim kredisi kesiliyor. Şimdi çocuklar Antalya Barosu Kadın Hakları Kurulu ile Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği üyesi avukatlar aracılığıyla hukuk mücadelesi veriyorlar. Kalanlar da artık ömür boyu ağızlarını açamazlar herhalde, tepelerine daha yaşken yedikleri yumruğun etkisiyle.

Ensesine vurup lokmasını alabileceğimiz bir nesil yetiştirmekse amaç, harika bir yol. Buna ‘isyan’ adı veriliyor, daha neler. En ufak itiraz sesinden bu kadar korkmak neyin nesi?

Bu yanlıştan hemen dönülüp öğrencilerin haklarının iade edilmesi, üzerine de kendilerinden özür dilenmesi gerekiyor. Her can sıkanı yurttan atmak, bursunu kesmek bu kadar kolay olmamalı.

Arabalarımıza musallat olan çocuklar

“Çocuk dilencilere para vermeyin, cezası var. 219 lira”. Peki. Bu insanlar karda, kışta, soğukta sokaktalar. Sanıyorum keyiflerinden değil. Öteden beri şehir efsaneleri vardır, bu sokakta para isteyen insanların aslında senden benden zengin oldukları, sakat numarası yaptıkları, duygu sömürüsüyle köşeyi döndükleriyle ilgili. Daha iyi geliyor tabii buna inanmak insana, bir parça iç huzuru veriyor.

Dün Milliyet’te Mert İnan’ın haberi vardı; İstanbul polisi özellikle Suriyeli göçmenlerden sonra artan çocuk dilenci meselesine el atmış. Nasıl? İşte, para isteyene de verene de ceza keserek. Ekim ayından beri vatandaşları ‘canından bezdiren’ manzarayı yüzde 90 oranında değiştirdiklerini müjdeliyorlar. Tebrik telefonları alıyormuş emniyet her gün, bu sokak temizliğinden ötürü. Artık cam silenler, mendil satanlar ‘musallat olmayacakmış’ arabalarımıza.

Tabii olmasın, bence de. Kimse yaşamak için birilerinin arabasına ‘musallat olmak’ zorunda kalmasın. Da... nasıl bi çözüm üretmiş oluyoruz ‘adli ve cezai işlemlerle’? Sunduğumuz alternatif ne mesela o çocuklara? Sokaklarda dilenmeyip üç kuruşa büyük giyim firmalarının atölyelerinde çalışmaları mı? H&M ve Next, Türkiye’deki atölyelerinde çocuk işçi çalıştırdıklarını itiraf ettiler mesela.

Etmeyen daha kimler var, siz hesap edin. Ama öyle uzun uzadıya değil, keyfini kaçırır insanın akşam akşam sıcak evine dönerken.

Hepsinin aslında evlerinde balya balya paraları var, öyle düşünün. Kim tercih eder böyle bir hayatı, o detaylara girmeyin. Yeter ki vicdanlar rahat olsun. Canımız fazla sıkılırsa da Türk polisi yetişip müdahale etsin, gözümüzden ırak olan gönlümüzden de olsun.