Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Nuri Bilge Ceylan’ın “Kış Uykusu” filmi Cannes’da gösterildiğinden beri Haluk Bilginer’in müthiş oyunculuğu konuşuluyor. Bilginer’in iyi oynaması artık haber değeri taşımasa da bunun sinemamız için özel bir buluşma olduğu bir gerçek...

rtık oyunculuğu ve karizması üzerine söylenecek her sözün fazla kaçacağı bir oyuncu Haluk Bilginer... “Şahane oynamış” cümlesinin haber değeri yok epeydir. Ama Nuri Bilge Ceylan’ın Altın Palmiyeli filmi “Kış Uykusu” söz konusu olunca söylenen ilk birkaç cümleden biri de bu. Belki onu bir süredir iyi bir yönetmenin filminde, yeteneğinin hakkını verecek bir rolde izlememiş olduğumuzdan, tam bir “beklenen buluşma” hali var ortada.
Aslında gerçekten de beklenen buluşma çünkü Haluk Bilginer ara vermeden tiyatro yapan bir oyuncu olduğu için “Kış Uykusu”nu birkaç kez reddetmek zorunda kalmıştı. Ta ki bir akşam görüntü yönetmeni Gökhan Tiryaki elinde senaryoyla tiyatroyu basıp 163 sayfayı eline tutuşturana kadar. “Biz bu fimi sensiz çekemiyoruz” dedi: “Programını ver, biz sana uyacağız.”
2013’ün haziran ayında Mithat Alam Film Merkezi’nde gerçekleştirdiğimiz söyleşide, çekimlerini bitirmiş, merak içinde sonucu bekleyen bir Haluk Bilginer görmüştüm. Tek bildiği, onca saatlik çekimin sonunda karşısına hiç beklemediği bir şey çıkacağıydı... İyi olacağından emindi, endişeli değildi, merak ediyordu sadece. Merak da ona bu mesleği seçtiren en önemli özelliğiydi zaten.

Hayatı “kabuklarını soyarak” yaşıyor

Yazlık sinemada kendini perdede hayal ederdi

Sigortacı Tahsin Bey ile ev hanımı Bedriye Hanım’ın ortanca çocuğu Haluk Bilginer, 5 Haziran 1954’te İzmir’de dünyaya geldi. Muhittin adında bir abisi ve Nesrin adında bir kız kardeşi vardı. Yazları açık hava sinemasında, kışları İzmir’in Köşk, Sema sinemalarında gördüğü filmlerde kendisini perdede hayal ederdi hep. Lise ikiye giderken ilk kez tiyatro sahnesine çıktı ve kendisini orada çok rahat hissettiğini fark etti. Öncesinde doktorluk varken aklında, bir de kimya mühendisliği, oyunculukta karar kıldı.
Bu meslekler arasındaki bağı ise yıllar sonra kurdu: Meraktı ortak paydaları. Hayatta her şeye karşı duyduğu merak... En sevgili oyuncağı mikroskobunu, insan ruhuna yöneltecekti artık.
Demokrat İzmir gazetesinin açtığı liselerarası tiyatro yarışmasında ilk ödülünü aldı ve jürideki tiyatro müdürü Ragıp Haykır’ın davetiyle İzmir Devlet Tiyatrosu’na konuk oyuncu olarak girdi. 1971-72 sezonunda üç oyunda birden oynuyordu. Bu tempo içinde derslerini ihmal ettiğinden ikmale kaldı ve bir yıllık AFS Amerika bursunu kaçırdı. 1977’de Ankara Devlet Konservatuvarı’ndan mezun olup Londra’ya gitti. Londra Müzik ve Drama Sanatları Akademisi’ni bitirip dönme niyetiyle başlayan İngiltere macerası, 12 Eylül’ün de etkisiyle 15 yıl uzadı... Yer sildi, tuvalet temizledi, bulaşıkçılık yaptı ve sonunda “Çalışmadan para kazanıyorum yıllardır” dediği noktaya ulaştı: Sevdiği şeyi yapıyordu ve birileri bunun için para veriyordu üstüne. “My Fair Lady”ler, “Phantom of the Opera”lar birbirini izledi, “Eastenders” dizisindeki 250 bölümlük Mehmet Osman rolüyle kendi tanımıyla “şöhret denen saçmalık” bulaştı üzerine. “Şöhret olduktan beş dakika sonra anonim olmayı istiyorsunuz, inanın” diyordu: “Şöhret denilen şey bu mesleğin yan etkisi”.

“Cesur değilim, aktörüm”
Beyazperdede ilk olarak Sigourney Weaver’lı, Michael Caine’li “Half Moon Street”te “Birinci Arap” olarak göründü. Onu “Ishtar” izledi ve o küçük rolden kazandığı parayla Londra’da ilk evini aldı. “Eastenders” dizisinden bir rolü bu kadar uzun süre oynamanın oyunculuğu körelteceğine inandığı için ayrıldı. “Ne kadar cesursun” diyen prodüktöre cevabı “Cesur değilim, aktörüm” oldu.
Bir sebebi daha vardı diziyi bırakmasının: Hayat istikametinin Türkiye’ye dönmesi... Okan Uysaler aramış, ona memleketindeki ilk işinin kapılarını açmıştı: Füruzan’ın öyküsünden uyarlanan “Gecenin Öteki Yüzü” dizisi... Okul arkadaşı Zuhal Olcay ile oynadığı dört bölümlük dizi, hayatının dönüm noktalarından biri oldu. Ziya Öztan’ın “Ateşten Günler”inde de birlikte oynayan Bilginer ile Olcay, birlikteliklerini beş yıl İstanbul-Londra hattında sürdürdükten sonra 1992’de evlendiler.
Bu arada tiyatronun “başkenti” Londra’yı bırakıp gelmiş bir oyuncu olarak sahneden başka yerde nefes alamadığı için 1989’da konservatuvardan hocası Ahmet Levendoğlu ve Zuhal Olcay ile birlikte Tiyatro Stüdyosu’nu kurmuştu. Ülkemizde oynanmamış metinleri sahneleyen Tiyatro Stüdyosu’nun salon sahibi olma hayalleri 1996’da Odeon Sineması’ndaki inşaatta çıkan yangınla kül olurken, Bilginer ve Olcay da topluluktan ayrıldı. Yeni bir oluşumun habercisiydi bu ayrılık: 1999’da kuracakları Oyun Atölyesi’nin...

Ekranın tercih edilen yüzü
Haluk Bilginer ekranların en tercih edilen yüzlerinden biri olmuştu bu süreçte. İlk günlük soap operamız “Son Söz Sevginin”de oynadı, ilk reality
show’umuz “Sıcağı Sıcağına”yı sundu, ilk
sit-com’larımızdan “Gülşen Abi”yle devam etti. Sinemada ise yine Zuhal Olcay ile beraber Yavuz Özkan’ın “İki Kadın” ve Tomris Giritlioğlu’nun “80. Adım”ında oynadılar. 1997, Haluk Bilginer’in üç filmiyle birden sinemalarda boy gösterdiği yıl oldu. Barış Pirhasan’ın “Usta Beni Öldürsene”si, Atıf Yılmaz’ın “Nihavend Mucize”si ve kariyerinin köşe taşlarından Zeki Demirkubuz’un “Masumiyet”i...
Bir senaryo onu cezbettiyse, kendi deyişiyle “ağzını sulandırdıysa” başrol mü değil mi, hiç önemsemiyordu. İlk filmlerini çeken yönetmenlerin filmlerinde oynamaktan da çekinmiyordu. Hep aynı “merak”tı onu yönlendiren... Bakalım bu sefer ne dünyalar açılacaktı önünde... “Fasulye”de Bilge Dede’ydi, “Harem Suare”de Abdülhamit... “Neredesin Firuze” Ezel Akay’ın fantastik dünyasına adım attığı film oldu, “Polis” Onur Ünlü’nün... Başka birinin oyuncunun “Bu ne?” diyebileceği “Polis”i çekmesi için bir de yüreklendirdi Ünlü’yü. İkili “Güneşin Oğlu”nda da birlikte çalıştı... Daha sonra “Karagöz ve Hacıvat Neden Öldürüldü?” ve “7 Kocalı Hümüz”ünde de oynadığı Ezel Akay ise “Bensiz film çekerse gücenirim” dediği bir yönetmen...
Sinema, televizyon ve tiyatro tam gaz devam ederken, yani işler tam yoluna girmişken, özel hayatı çatırdadı bu kez ve 2004’te 12 yıllık evlilik sona erdi. 2006 ise yaşamında ona büyük mutluluklar ve heyecanlar getirecek yeni bir dönemin başlangıcı oldu: Babalığın. Aşkın Nur Yengi ile 2012’de sona erecek evliliğinden Ayşe Nazlı adlı bir kızı vardı artık.

Her oyuncunun rol modeli
“Ezel” dizisinde oynadığı Kenan Birkan, televizyonda en çok konuşulan rolü oldu. Bunun dışında ekran, tiyatro çarkının dönmesine katkıda bulunan bir araçtı. Daha çok sitcom’ları tercih etti, fazla zamanını almadığı için. Oyun Atölyesi de bunun karşılığını verdi ama... Sürekli kapalı gişe oynayan, biletleri aylar öncesinden tükenen özel tiyatrolardan
biri oldu... Geçen sene de bir süredir mutlu bir ilişki sürdürdüğü Zerrin Tekindor ile birlikte oynadıkları “Antonius ile Kleopatra” oyunuyla Shakespeare’s Globe’a katılıp çok güzel eleştiriler aldılar... Tiyatro yaşamının başladığı şehre yıllar sonra kendi topluluğuyla dönmüş oldu, bundan daha gurur verici ne olabilir?
Belki Cannes’da aldığı övgüler olabilir... “Kış Uykusu” gösterildikten sonra şehrin sokaklarında adım başı seyircilerle fotoğraf çektirdiğini biliyoruz... Türkiye’de hangi oyuncuya “Örnek aldığınız oyuncu kim?” diye sorsanız alacağınız yanıtlardan biri Haluk Bilginer. Bu aynı zamanda hayatı “kabuklarını soyarak” yaşamak, ebedi öğrenci kalmak, hiçbir karakterinde bir öncekinin sesini bile duymamak için kendini didik didik edip her sefer yeni malzemeler yaratmak ve
“en güzelini oynayamadan öleceğini kabul etmek” anlamına geliyor...
Bir insanın yaşı ve deneyimiyle beraber heyecanı ve gözündeki çocuk ışıltısı artar mı? Artıyor... Galiba işin sırrı da burada yatıyor...

Haberin Devamı

Freddie Mercury sesine bayıldı
Haluk Bilginer’in Londra’da başlayan müzikal kariyerinde, kulise gelen Freddie Mercury’den övgüler aldığı biliniyor. “Muhteşem bir sesiniz var” demiş Mercury... Bilginer de ara sıra bazı projelerde şarkı söyleyerek bu özelliğini kullanmaya devam ediyor. “Neredesin Firuze”de söylediği “Ya Evde Yoksan” mesela, sevenlerinin başucu şarkılarından biri oldu. “Güneşin Oğlu”nun finalinde seslendirdiği “Böyle Bir Kara Sevda” da öyle... En son da Kurtalan Ekspres’e saygı albümünde “Nem Kaldı”yı söylüyor ki dinlemeye değer... Belki artık hayal ettiği gibi sinemada Zeki Müren’i oynarsa başka şarkılar da dinleriz onun sesinden...

Haberin Devamı

Yedi dakikalık tiradın öyküsü
Haluk Bilginer denince akla en azından “Kış Uykusu”ndan önce, hâlâ “Masumiyet” ve o eşi benzeri olmayan yedi dakikalık tiradı geliyordu. Söyleşimizde şöyle anlatmıştı o sahneyi: “O sahneyi çekmeye gittiğimiz yerde, İzmir’de yuvarlak şaryo kurulacaktı. Yani kamera önceden başlayacak, dolaşacak dolaşacak, benim arkama geçecek. Öyle planları vardı. Fakat kuramadık. Engebeli arazi, eski şaryolar. Kurulamıyor, kamera tıklıyor, olmuyor. Sonra gün gidiyor, ışık gidiyor. Zeki koydu kamerayı, ‘Anlat Haluk’ dedi. O tirad öyle çıktı.”