Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

2016 Avrupa Şampiyonası D Grubu ilk maçında Hırvatistan’a yenilen Milli Takım, ikinci maçında da İspanya karşısında 3-0 mağlup oldu. Üzüntüyü, kırgınlık, kızgınlık gibi duyguları anlayabiliyorum. Hayal kırıklığını da.

Fatura da bir ya da birden fazla kişiye kesilecektir elbet. Ama bunların arasında Buse Terim olabilir mi? Teknik direktör Fatih Terim’e kızıp acısını kızından, hatta bir de karnındaki bebekten çıkartmaya kalkmak ne derece hastalandığımızın göstergesi değilse ne?

Nasıl bir kadın düşmanlığı, nasıl bir ürkütücü öfke. Buse Terim’e hitaben twitter’da yazılanları burada tekrar etmeye kalkışsam yayınlanması mümkün değil. Neredeyse her kelimesini sansürleyerek aktarmaya çalışırsam, mealen “Doğmamış çocuğun ölsün ki sen de bizim çektiğimiz acıyı anla” gibi abuk subuk noktalara gidiyor.
Evet, tepeden tırnağa her unsuru erkek olan bir mekanizmanın yenilgi ayağında karşımıza kadın çıkıyor. Babasının kızı olmak dışında nasıl bir sorumluluğu olduğunu bilmiyoruz ama ceza çekmesi gerektiği konusunda hemfikiriz, ne güzel. İşte sana toplumsal konsensus.

Bir de ne için sorumlu tuttuğumuzu bildiğimiz suçlusu var bu yenilginin: Sinem Kobal.
Ne alakası var demeyiniz lütfen. Futbolsever kuruyor bağlantıyı: Tam da Avrupa Şampiyonası öncesi evlenip de bilmem kaç sene önce ayrıldığın eski sevgilinin moralini bozmak olacak iş mi? Arda Turan gol atamadı, evet. Ama bir sorun bakalım niye atamadı? Hep o düğünün üzüntüsünden. Başka neden olacak? Hadi Kobal’a saldıralım sosyal medyadan.

Böylelikle, Milli Takım’ın kötü gidişinin iki günah keçisini bulduk, rahat ettik.
Sakince dağılabiliriz beyler.

Sebepsiz nefretten korkulmaz mı?

Firuzağa’da online Radiohead konseri dinleyen gençlerin toplandığı plakçıya yapılan saldırı görüntüleri insanı uzun sure hayata küstürecek gibiydi sahiden.
Ortada seninle hiç ilgisi olmayan, - hadi diyelim Ramazan’da ‘taşkınlık’ seni rahatsız ediyor - bir hayli sessiz sedasız müzik dinleyen insanlar var. Bir de bira içiyorlar, evet. Yine seninle hiç ilgisi yok, gelip senin sofrana oturmamışlar çünkü. Ama bu, dükkana girip ortalığı kırıp dökmeye, insanlara tekme tokatlasopayla girişmeye, “Sizi burada yakarız” tehditlerine - ki, bu ülkede hiç şaka kaldırır tarafı yok bu sözün, tam anlamıyla yaşanmıştır haklı bir zemin sayılabiliyor.
Ben “Keşke izlemeseydim” dedim, öyle söyleyeyim. İnsan bu kadar umudu kesmek istemiyor, kendi memleketinin insanından. Durup dururken saldırdıkları gençler değil karşılık vermek, kendilerini savunmaya bile kalkışmazken ana avrat, gelmiş geçmiş saydıran bu adamların varlığını bilmek istemiyor.
En korkutucu olanlardan biri de zaten, sosyal medyadan o ‘verilmeyen karşılığın’ hesabının sorulması. Hani “Sen de bir dayılanacaktın aynı tavırla, bakalım kimdi asıl delikanlı?” hesabı.
Ne yapıyorsunuz Allah aşkına? Bu mahalle arkadaşları arasındaki basit bir itişme değil. Belki ortada can kaybı olmamasını bu ‘karşılık vermemeye’ borçluyuz.
Korkmaksa korkmak, sebesiz nefretten korkulmaz mı? Cama kar topu geldi diye insan öldü bu şehirde, hatırlatırım.