Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Hatasını kabul etmek; bunu yaparken bahanelere sığınmamak önemli bir meziyet. Bizdeki özür kalıplarını bir düşünelim... “Gerekirse (ya da haksızsam) özür dilerim” vardır mesela... Söyleyene göre asla gerekmediği - gerekmeyeceği mesajını da içinde taşır. Ama hadi, büyüklük onda kalsındır. Böylelikle özür dileme kisvesi altında karşınızdakini ezebilirsiniz.

Sonuna bir ‘ama’ eklenir illa. Tamam yapmışsınızdır ama bir soralım bakalım neden yapmışsınızdır... Mutlaka sizi bir yanıltan - kışkırtan olmuştur. Böylece hem hatayı üstlenmez hem de özür dileyen olgun insan olursunuz. Bir taşla iki kuş.

Haberin Devamı

Can Yayınları’nın sahibi Can Öz, bu taktiklerin hiçbirine başvurmadan, hiçbir ‘ama’ya, ‘ve fakat’a sığınmadan özür diledi dün. Tüyap Kitap Fuarı’nda Can Yayınları görevlileri 13 yaşında bir çocuğu durdurup üstünü başını aramışlardı. Çocuktan kitap filan çıkmamış, doğal olarak da sosyal medyada yer yerinden oynamıştı.

Ben de bugün burada diyecektim ki; bir çocuğu bu şekilde utandırmaya, ağlatmaya kimsenin hakkı yok. Kitap çalmış olsa bile yok. Kitap hırsızlığı en masum hırsızlıklardan biri, her fuarda da konuşulur, birçok öğrencinin parası olmadığında istediği bir kitabı ‘kamulaştırdığı’ olmuştur. Göz yumun demiyorum ama bunun için çocuk itilip kakılmaz, bir yolu yordamı vardır. Kaldı ki burada doğrudan haksız bir suçlama var. Olacak iş değil.

Fakat dediğim gibi Can Öz’ün özür metni öyle dolaysız ve samimi ki, çocukluğumun kırmızı kalpli kitapları yeniden tahtlarına oturdular. “Bu konuda tepki veren okurları çok haklı buluyorum” diyor; “Hatalıyım, sorumluyum, hesap vermekle yükümlüyüm.”

Çocuğu üzen üç çalışanlarıyla yollarını ayırdıklarını açıklarken suçu tamamen onlara yıkma yoluna da gitmiyor. “Bir daha benzer bir olayın tekrarlanmamasını sağlayacağım” diyerek sorumluluğu üzerine alıyor.

Abartıp okul masraflarını karşılama önerisine varmamış olsa belki daha iyiydi ama her koşulda “Küçük okurumuzun kitaptan ve fuardan kopmaması artık benim sorumluluğum”, duymaya alışık olmadığımız türden bir cümle. Özür nasıl dilenir konusunda ders gibi.

Haberin Devamı

Hayaller Paris, hayatlar...

Dün mizaha, bugün müziğe... Ankara’da barışa, Paris’te spora, sanata, eğlenceye... Hayata dair ne varsa ona... Hayatı yakmaya, yıkmaya, yok etmeye...

Saldırılar artık iyice hedef gözetir oldu. Bir metro istasyonunda rastgele bulunan insanlar değil, saldırıyı üstlenirken ‘Haçlı’ diye tanımladıkları takımların taraftarları... Yine IŞİD’in açıklamasına göre ‘yüzlerce putperestin toplandığı ahlaksızlık ve o.puluk konseri’... Cuma gecesi yemeye, içmeye, eğlenmeye çıkmış insanlar... Hani şu ünlü duvar yazısındaki ‘Paris hayali’nin ta kendisi...

Charlie Hebdo’nun çizeri Joann Sfar, Instagram hesabından saldırıları protesto ederken #PrayForParis hashtag’iyle Paris’teki kurbanlar için dua edenlere sesleniyordu. “Çok teşekkürler ama daha fazla dine ihtiyacımız yok” diyordu: “Bizim inancımız müziğe, öpüşmeye, neşeye, hayata”.

Starbucks çalışanları homofobiyle savaşıyor

GZone Mag’de dünya tatlısı bir haber: Starbucks, ABD’nin homofobik suçlardan yana en sabıkalı kenti olan Seattle’da polis departmanıyla ortak bir kampanya başlatmış. Amaç, LGBT bireylerin maruz kaldığı şiddetle, kötü muameleyle mücadele etmek...

Haberin Devamı

Bunun için kahve zincirinin çalışanlarına polis departmanınca özel eğitim verilmiş. Bu eğitimden geçmiş çalışanların şikâyet üzerine yakın çevredeki suçlunun peşine düşme yetkisi var.

Starbucks bu hizmeti bütün ülkeye yaymaya hazırlandıklarını açıklıyor.

Bize de bekliyoruz.

Tabii önce polis departmanının bu konuda özel eğitim alması gerekebilir...