Ülke genelindeki gergin havadan mı, yoksa sıcak başımıza mı vurdu, ne olduysa, patlamaya hazır bomba gibiyiz. Ama ünlüyseniz ve sosyal
medyada patlarsanız, ciddi sonuçları olabilir. İşte bir ruh halinin portresi...
Her birimiz için farklı sebepleri ve tezahürleri olsa da epeydir patlamaya fırsat kollayan bombalar gibi dolaşıyoruz ortalıkta. Ülkemizin içinden geçe geçe bitiremediği “hassas” halden deyin, gitgide keskinleşen kutuplaşmalardan deyin, olmadı sadece temmuz sıcaklarından deyin, herkeste bir “açtırma kutuyu, söyletme kötüyü” hali... Ki o kutunun da açılması an meselesi, durmuyor kapağı üzerinde.
Birçoğumuz eşimizle dostumuzla dertleşerek ufak ufak gevşetiyoruz yay gibi olmuş sinirlerimizi... Bazılarımız sosyal medyayı kullanıyor içini döküp rahatlamak için. Zaman zaman saçmalama hakkımızı da kullanıyoruz kuşkusuz, belki sabah kalkıp siliyoruz gece bir öfkeyle yazdığımız tweet’leri, unutup geçiyoruz.
Fakat ünlüyseniz yok böyle bir şansınız. Ağzınızdan çıkanı kulağınız, elinizden çıkanı gözünüz sürekli kontrol etmek zorunda.
Sadece son bir ay içinde, ünlü isimlerden öyle tweet’ler okuduk ki sonradan silinse, üzerine özür dilense bile kolay kolay unutulmayacak, silinip gitmeyecek... Galiba klavyelere öfke halinde tuşları kilitleyen bir mekanizma lazım...
Tilbe’den “Allah Hitler’den razı olsun” tweet’i
Takipçilerini, sevenlerini en çok üzen ve şaşkına düşüren tweet dizisi Yıldız Tilbe’den geldi. Zira biz kendisini en çok, Hrant Dink’in katili Ogün Samast’a güzelleme yazan İsmail Türüt’e Kürtçe “Caney Caney” söyleyerek halay çektirdiği, üzerine “Sarı Gelin” ve bir Alevi deyişi patlattığı için sevmiştik. Ayrımcılıkla, ırkçılıkla işi olmayacağı gibi olanlara da
en cesurca dersini verendi.
Twitter’da takip edenler bilir, yazarken ölçüsü, endazesi, “Kim ne der, nasıl anlar?” kaygısı olmadığını...
Çoğu zaman başka bir âlemden sesleniyor gibidir... Bazen bir
filozof edasıyla kurduğu cümlelerden etkilenir, bazen de “Yıldız Tilbe
kafası” der, güler geçersiniz.
Ama bu sefer gülünecek hal de yoktu, geçilecek de... Bir anda “Hack’lendi inşallah” dedirtecek tweet’ler yağmaya başladı Yıldız Tilbe hesabından. Filistinli çocuklara üzülmüştü, evet, belli ki gördüğü manzaralar karşısında canı çok yanmıştı, tamam... Ama hedefine İsrail’i koyacağım derken öyle bir Yahudi düşmanlığına döktü ki işi, daha biz “Bu Yahudilerin sonunu gene Müslümanlar getirecek Allah’ın izniyle, az kaldı az” yazmasına şaşırmaya hazırlanırken asıl bombayı patlatı: “Allah Hitler’den razı olsun, az bile yapmış adamcaaz”.
Kabul edelim ki, bu iflah olmaz bir Yıldız Tilbe hayranı için bile fazla. Daha sonra devletlerle halkları, İsrail’le Musevileri karıştırdığı, hele hele işin içine Hitler’i de kattığı için özür diledi, evet. “Ben bir anneyim, anneleri bebekleriyle öldüren, bunu kendine helal kılan, ellerini kanla yıkayan insanlardan nefret ediyorum, bu benim hakkım” diye isyanını da dile getirdi. Ama Hitler de öyle bir isim ki en öfkeli, en üzgün, en kendini kaybetmiş haliyle bile aklına gelmemeli insanın böyle bir cümle... Şimdi kendisine ırkçı diyenlere “Ben ırkçı değilim, bütün ırkçılığı Allah yok etsin” diye öfkeleniyor ama galiba biraz zaman gerekecek, Hitler’le eksilen kredilerini yerine koyması için...
“Arap turist görmek istemiyorum”
İşte sohbet arasında yanımızdaki arkadaşımıza söyleyebileceğiniz ama yazılınca, hele hele ünlü sanatçılar tarafından yazılınca tepkiye neden olan bir cümle... Öncelikle, söyleyeyim, çok kişiden duydum ben bu cümleyi yakın zamanda. İhtimal, bu kadar kalabalık bir Alman turist topluluğuyla da karşılaşsak her gün, aklımızdan bu geçebilir.
Yani demeye çalışıyorum ki hayatta duyup duyacağımız en “ırkçı” diyalog Cem Davran’ın “İstanbul’da artık
saç ektirmiş Arap turist görmek istemiyorum desem”i ve ona
karşılık olarak Leman Sam’dan gelen “Ben saç ektirmeyenini de görmek istemiyorum” değildir herhalde.
Ama iş Mardin’deki Anadolu Arap derneklerini incitmeye kadar vardı. Leman Sam hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını açıkladılar. Twitter’dan Sam’ın işittiği hakaretler kan donduracak nitelikte. Hitler’in kendisi gelse bu kadar tepki çeker miydi emin değilim, öylesine ölçüsüz laflar.
Dediğim gibi, arkadaşınızla sohbet ederken sesinizi kısarak, hafif de mahcup olarak söyleseniz kabul edilebilecek olan bu sözlerin bir ünlü tarafından Twitter’da söylenmesi çok hoş değil, evet. Ama Leman Sam gibi Anadolu toprağını, kültürünü seven, yıllardır Arapça dahil
20 dilde şarkılar, türküler söyleyen bir sanatçıyı da “ırkçı” ve “faşist” ilan ederken iki kere düşünmek lazım.
Zerrin Özer: “Zülfikarı ilk takan Aleviyim”
Zerrin Özer, Başbakan Erdoğan’ın Vizyon Belgesi toplantısına katıldıktan sonra en çok tepki gören isimlerden biri oldu. Kendisinin işi gücü bırakıp Twitter’dan bir bir cevap yetiştirdiği ve RT’lediği tweet’lerden anlıyoruz ki en büyük tepki Alevilerden geldi kendisine. Zerrin Özer de büyük bir patlamayla topluca isyan etti söylenenlere. Ve durumu o ana kadar olduğundan daha da beter bir hale getirmiş oldu.
“Zülfikarıma laf yok... Aklınızı alırım küçük beyinli cahiller...” oldu ilk sözü. Sonra geldi, Alevileri hedef alan, hatta “Siz kimsiniz, en iyi Alevi benim” diye özetlenebilecek cümleler. “Düne kadar Aleviyim demeye korkan cahiller, Zülfikarı ilk takan Aleviyim” gibi
bir iddia ve suçlamalar: “Sizin salaklığınızdan birleşemiyoruz. Yoksa kim bizim kadar çoğunluk? Yıllardır, korka korka saklandınız utançmışız
gibi. Bana Alevilikten söz etmeyin de karşıma gelin korkaklar!!!”
Tam burada eleştirileri fazla ciddiye aldığını fark etmiş olacak ki “Bu arada ettiğiniz ahlaksızca sözlerle benim hiç işim olmaz” diye düzeltmeye niyet ediyor: “Yani kendin yazıyorsun, kendin okuyorsun, anladın mı hıyar?”
“Madem kendi söyleyip kendi dinliyor, ben kime esip köpürüyorum?” diye sormayacak kadar kızmış belli ki. Keşke hayatta her atılan adımın, her seçimin bir seveni olduğu kadar bir de beğenmeyeni olacağını baştan hesap edip eleştirildiğinde sükunetle karşılasaydı, kendisini bu duruma düşürmeseydi diye düşünüyor insan...
“LGBTİ’nin yaptığına bak, gerizekalılar!”
Eleştiri karşısında “göz kararması” yaşayanlardan biri de Okan Bayülgen oldu. Her yıl LGBTİ İstanbul
Onur Haftası’nın sonunda verilen Hormonlu Domates ödüllerinden biri kendisine gitti çünkü. Öncelikle bilmeyenler için Hormonlu Domates nedir, kimlere verilir? Homofobi ödülleridir, o yıl içindeki bir laf ya da icraatlerinden ötürü çeşitli kişi, kurum ve kuruluşlara verilir...
Misal, kendisini hâkim karşısında “Eşcinsellik ve türevleri ruh hastalığıdır” cümlesiyle savunan Yeni Akit gazetesi
ya da üç trans kadına “Sizin türdeki insanları almıyoruz” diyen Kızılay Alışveriş Merkezi bu yılın ödüllülerindendi. Okan Bayülgen de çocuklara yönelik cinsel taciz üzerine konuşulan programda, erkek çocuklarının genelev olmadığı için birbirleriyle cinsel ilişkiye girdiklerini ve bu sebeple eşcinselliğin arttığını söylediği için ödüle layık görülmüştü.
Şimdi, kendisinin bundan hoşlanmamasını anlamak zor değil.
Ama gülüp geçmek, ödül törenine katılıp orada birkaç kelam etmek gibi olgun ve zekice bir yol seçmek yerine neden Twitter’dan patladığını
anlamak zor. Hem de ne patlama! “Homofobiye karşı, tercihlere faşistçe davrananlara karşı yirmi yıldır programlar yapan adama LGBTİ’nin yaptığına bak! Gerizekalılar!”
Hayır bu “Ben sizin için saçımı süpürge ettim” tavrı hiç yakışıyor mu Okan Bayülgen’e? Ya da “Benden yararlanmak için bu ayıba gerek yok” basbayağı çocukça bir tavır değil mi?
Sonra “Size birilerini temsil etme hakkını kim veriyor ki bana bu terbiyesizliği yapıyorsunuz! Özür dileyeceksiniz!” neyin nesi?
İnternet üzerinden halk oylamasıyla veriliyor bu ödüller. Büyük bir haksızlığa uğramış hissedebilirsiniz ama sonuçta bu sözleri de etmişsiniz. Kaldı ki kendisi de yıllarca bir dolu insanı, olanca sertliğiyle eleştirmiş birinden daha makul bir tepki beklemiyor mu insan?
Bırakırsanız, Onur Yürüyüşü’nde eline bir pankart alıp “Okan Bayülgen’e yapılan Hormonlu Domates ayıbını yersiz ve çirkin buluyorum” diyen transseksüel Eylem gibi “kıymetinizi” bilenler olacaktır. Bilmeyenlere zorla
had bildirmeye kalkışmak ise acıklı olmuyor mu?