Süper Lig’in 23. Hafta maçları oynanıp tamamlandıktan sonra 6 Şubat sabahı 04.57’de yaşanan 7.7 şiddetindeki büyük deprem, 50 bin canımızın kaybına neden oldu. Asrın Felaketi olarak tarihe geçen olay doğal olarak futbolumuzu da etkiledi. 11 ilden profesyonel liglere katılan 9 kulüp, hakları saklı kalmak kaydıyla etkinliklerini durdurdular.
Sonrasını biliyorsunuz. Süper Lig’deki iki kulüp, Gaziantep FK ve Hatayspor’un kenara çekilmesi TFF’nin aldığı en doğru kararlardan biriydi. Sezona devam edemeyecek durumdaydılar… Kadrolarındaki oyuncularının çoğunu öteki kulüplere kiraladılar. Bonservisi ile satılan oyuncu da oldu. Doğrusu, hem piyasa koşulları hem de oyuncu kaliteleri yönünden “kiralama” fırsatının değerlendirilmesi bir “dayanışma” özelliği taşıyacak kadar da önemli ve olumluydu.
Sezonu, sahadan çekilerek kenarda bitirecek olanlara bakalım… En önemli değişiklik Hatayspor’da yaşanacak. Türkiye’nin en güzel kentlerinden birinin temsilcisi, önümüzdeki sezonda Süper
Takdirle söyleyelim: Bu ligin en eğlendirici takımlarından biri de Adana Demirspor. Beşiktaş da Şenol Güneş’in elinde doğru dokunuşlarla önce güvenli bir takıma dönüştü. Sonra da eğlenceli oyunlar sergilemeye başladı. Hal böyle olunca güzel bir ilk yarı izledik. İki takım da birer kale ziyaretiyle skor meraklılarını hoşnut etti. Ama daha da değerli olanı “topa basmadan” oyalamadan ve oyalanmadan oynamalarıydı. Pres yaptılar top kaptılar. Set oluşturamadan, birbirlerine üstünlük sağlayamadan kaptıkları topu kaptırarak geçiş güzellikleri sergilediler.
Böyle bir oyun akışı her şeyden önce merak ve heyecan yaratıyor. Daha da önemlisi size bir pozisyona veya hataya/beceriye takılıp kalma fırsatı vermiyor. Oyunun akışı çok hızlı değişiyor ve merak devam ediyor.
Adana Demirspor iç saha maçlarında rakiplerine hiç teslim olmamış bir ev sahibi… Özgüvenle oynuyorlar. Çok kaliteli ve dinamik oyuncuları var. Belhanda, Akintola, Ndiaye’ler gibi… Stambouli, Rodriguezs de cabası. Bizim çocuklardan İsmail ve Yusuf’u da
Dramatik bir maç izledik… Ev sahibi takıma bakacak olursak kağıt üzerinde hala “Şampiyon Adayı” statüsünde bir Fenerbahçe var. O statü, minimum şansla maksimum sürprizleri kovalıyor… Dünkü oyun en azından bu sinyali veriyor.
Konuk Trabzonspor tam da deneyler sürerken laboratuvara girmiş acemi bir kimyacının elinde gibi… Savunmayı beşli kuruyor Bjelica... Sağ ayaklı Larsen sol bekte. Eren Elmalı stoper… Sol önde hayat duruyor tabii. Bir de onca hücum güzellikleri vaat eden Edin Visca’nın savunma esaslı (!) bir görevlendirme ile geriye çekilmesi var ki akıl alacak iş değil. Kimyası bozuluyor doğal olarak Trabzonspor’un. Dahası, hiç de beklenmeyen laboratuvar kazalarıyla üç gollük patlamalara tanık oluyoruz.
Jorge Jesus’un en kritik maçıydı bence. Dünya Kupası arasından sonra takımın beklenmeyen puan kayıpları, kadro istikrarsızlığı yaratan ve anlaşılamayan oyuncu tercihleri nedeniyle taraftardan saygı gören, ancak eskisi gibi umut veremeyen Portekizli hoca, Galatasaray ve Beşiktaş derbilerindeki
Hemen her yıl, sezon sonunda aynı gündeme geliyoruz: “Yabancı futbolcu sayısı sınırlanmasın... Ya da aynen kalsın!”
Yıllar önce, 2015’de Türkiye Futbol Direktörü Fatih Terim tarafından önerilen ve yürürlüğe konan yabancı futbolcu kontenjanı ile ilgili kararlar, kısa sürede tavsatıldı. Kısıtlamalar, geliştirme programları, alt yapıya dönük yatırım primleri vb... Terk edildi kısır tartışmalarla bir tür “yap boz”a dönüştü.
Yabancı futbolcu sayısını 14’le sınırlayan aynı sayıda Türk futbolcuyla sözleşme yapılmasına da olanak tanıyan bu sistemin temel amacı, “Türk futbolcuların korunması” idi. Uygulamalarla alt yapıdan yetişen gençlerimiz, Avrupa liglerine transfer edilebilirdi. Evet gittiler ama çoğu oradaki standartlara uyamadılar.
Terim’in önerdiği, alkışlarla kabul gören kararların bazısı, üzerinden bir hafta bile geçmeden uygulamadan kaldırıldı. Kulüpler, yabancı futbolcu lisans ücretlerinin bir bölümünden oluşacak fonla yerli oyuncu yetiştirme ve oynatma karşılığında
Geçen ay, Nisan’ın son gününde bir maç oynandı. Hiç de sıradan bir maç değildi… Adana Demirpor - Fenerbahçe maçındaki tartışmalı ve hatalı kararlarından sonra uzun süre dinlendirilen (!) FİFA hakemi Ali Palabıyık’ın göreve dönüşü TFF 1.Lig’deki Altınordu-Bandırmaspor maçıyla programlanmıştı. Sıra dışı maç sıra dışı gollerle ve beklenmeyen bir skorla bitti: 3-3…Geçen ay, Nisan’ın son gününde bir maç oynandı. Hiç de sıradan bir maç değildi… Adana Demirpor - Fenerbahçe maçındaki tartışmalı ve hatalı kararlarından sonra uzun süre dinlendirilen (!) FİFA hakemi Ali Palabıyık’ın göreve dönüşü TFF 1.Lig’deki Altınordu-Bandırmaspor maçıyla programlanmıştı. Sıra dışı maç sıra dışı gollerle ve beklenmeyen bir skorla bitti: 3-3…Maçı unutulmaz kılan bir olay da Bandırmaspor’un 3-0 öne geçmesinden sonra, son 10 dakika ve uzatmada (80, 85 Pen., 90+5) Altınordu’nun 3 gol atıp sonucu ilan etmesiydi.Ali Palabıyık 85.dakikada
Fiziksel değil, zihinsel rehavet… Beşiktaş’ı motive eden en önemli kaynağın Galatasaray (3-1) derbisi olduğu anlaşıldı.
Bir hafta önce hem alkışı hem takdiri toplayan, golleri atıp üç puanı alarak kağıt üzerinde olsa da şampiyon adayı statüsü kazanan Beşiktaş, dünkü Antalya deplasmanında kimliğini kaybetmişti adeta. Özellikle ilk yarıda oyuna yoğunlaşamadılar. Evet, topa sahip olan, topla daha çok oynayan onlardı ama bu oyunun adına futbol değil “vıdı vıdı” demek daha uygundu. Hani çok konuşup bir şey söylememek gibi bir şey. Ne ceza alanına girebildiler ne ortadan ne de kanatlardan oyun kurup pozisyon hazırladılar. Sadece topu alarak ağır, kararsız ve cılız paslarla rakibin baskısına teslim olup sil baştan yeniden çatışmaya döndüler.
Geçen haftanın kahramanları Cenk ve Aboubakar gollerde geç kaldılar. Uzun süre tutuktular.. Topla buluşmalarında kararsız olduklarını gördük. İlk yarıda ceza alanına giremeden, şut atamadan kaybettiler topları. Rosier ve Masuaku ile Gedson iyi niyetle bir şeyler yapmaya çalıştılar ama yetmedi.
Valerien Ismael, spor dünyasına Sportif Direktör Ceyhun Kazancı’nın keşfettiği yepyeni bir harika çocuk olarak takdim edildi. Evet, görevini fazlasıyla ciddiye alıyor ve takdir görüyordu. Hazırlık kampında sabahın altısında başlayan üç antrenmanlı dönemde siyah-beyazlı takımın enerji depolarken, oyun ve taktik anlamda pek de harikalar yaratamadığına tanık olduk.
Beşiktaş camiası haliyle yerine göre inip yükselen itirazlı çıkışlarla yönetimi uyarmaya çalıştı. Bizde önemli bir arıza kaynağı olarak gördüğüm yönetimlerin, “hocanın arkasındayız” biçimindeki ısrarcı tutumu, Süper Lig’in ilk haftalarında da tekrarlandı. Başkan Ahmet Nur Çebi, hele Şenol Güneş’in göreve getirileceği dedikodularını sürekli yalanladı. Bu durumu biraz doğal karşılıyorum. Gazetecilerin gerçeği ararken sabırsız davranışlarına karşılık, yöneticilerin takıma zarar vermemek adına zikzaklı demeçlerle kamuoyunu aydınlatmasına (!) ya da oyalamasına alıştık.
Sonunda su yolunu buldu ve Şenol Hoca, Beşiktaş’a döndü.
Yaşasın rekabet!... Adı ister ezeli ister ebedi olsun, kaliteli bir rakibiniz yoksa, sıkı bir rekabete ortak olamıyorsanız kusur kalırsınız… Eksikli ve sıradan olursunuz. Dolmabahçe’deki dünkü maç işte bu anlamda tam da iyi bir rekabet örneği oldu. Şampiyonluğun favori takımı Galatasaray ev sahibi Beşiktaş önünde golü bulana kadar üstün ve etkili olan taraftı. İki taraf da birbirlerine topu kullanacak alan ve zaman bırakmıyorlardı ama, hem Beşiktaş’ın, hem de Galatasaray’ın usta oyuncuları hücumda pozisyon yaratmak için olağanüstü çaba harcıyorlardı. Bu maçta Şenol Güneş’in şapkadan tavşan çıkarması gerektiğini yazmıştım… Bir değil, üç tavşan çıkardı Hoca. Saiss, Hadziahmetoviç, Aboubakar. O tavşanların arasına Gedson Fernandes’i de katmalıyız.
Galatasaray beklediği golü çabuk buldu. İlk yarı yarılanmadan, 20. dakikada Rasicha’nın sağdan yaptğı akıllı orta asist oldu ve İcardi beklenen golünü attı.
O golle maçın akışı terse döndü. Bazı maçlarda