Pazar akşamı Galatasaray’ın Karagümrük’e takılmasına tanık olduk… Süper Lig’e renk veren İtalyan hocalardan en tanınan ve bilineni efsane Andrea Pirlo öyle bir taş koydu ki Okan Hoca’nın arabasına, taraftar şoka uğradı.. Gol serisini erken başlatan (Dk.3) Kerem Aktürkoğlu, onca çabasına rağmen gerisini getiremedi. Gomis sorunu nedeniyle Zaniolo’yu santrforda deneyen Okan Hoca’nın kimyası bozuldu. Kenarda oturan, Beşiktaş maçına saklanan, tedavisi süren İcardi’yi oyuna almak zorunda kaldı. Arjantinli’nin kaçırdığı penaltıya girmek istemiyorum. Öteki ayrıntılar da o kadar önemli değil. Çok sevmediğim bir sözü tekrarlayacağım: Futbolda her şeyi konuşun, tartışın ama sonunda bakacağınız yer, maalesef, tabeladır.
Garip bir rastlantıyla ikisi de 3-3 biten maçlarda önce Galatasaraylıların, sonra da Fenerbahçelilerin kalbi kırıldı. Seslerini yükselttiler protest tavırlar takındılar.
Yaşadıkları üzüntünün ve öfkenin derinliği bence sadece takımlarına bakıyor olmaları… Galatasaraylılar da
Kötü bir oyun izledik. Ev sahibi Ümraniyespor da, konuk Beşiktaş da sanki az önce başka bir maç oynayıp dinlenmeden ikinci maça gelmiş gibiydiler. İsteksiz, mecalsiz, hevessiz ve etkisiz! Hadi Beşiktaş’ın aşırı özgüven duygusuyla öylesine gevşek davrandığını var sayalım. Ümraniyespor’a ne diyeceğiz?
Bir ara istatistiklere baktım… Ev sahibi Ümraniyespor 4 faul yapmış. Beşiktaş’ın faul sayısı 15… Sadece 2 sarı kart gösterilmiş. Hadziahmetovic ve sonrasında ikinci sarı da Aboubakar’a… Hayret uyandıran bir durum... Ligde yaşama savaşı veren Ümraniyespor çok ‘uslu’ oynamayı tercih etmiş.
Yeni antrenörü Mustafa Er’le çıktığı ilk maçta Ümraniyespor’un daha da savaşçı bir kimlikle mücadele etmesini beklemez misiniz? Ümraniyespor savaşmıyor mücadele etmiyor.. Faul yapmayacak kadar kibar, sarı kart görmeyecek kadar çekingen. Elbette faullü ve kural ihlalleriyle bol sarı kartlı oyunları önerecek değilim. Ama bulundukları yeri göz önüne aldığımızda doğal olarak bir
Mike Hammer polisiye romanlarının yazarı Mickey Spillane ilk eseri Kanun Benim’den sonra ikincisini yazarken çok zorlanmış. Ne yazsa bitirmeden çöpe atıyormuş. Sonunda üniversitedeki futbol antrenörünün sözlerini hatırlamış: “Kazanan takım değiştirilmez!”
Okan Buruk Mike Hammer maceralarını okudu mu, Spillane’i biliyor mu? Bilmiyoruz. Ayrıca futbolu Spillane’den öğrenecek hali de yok. O zaten biliyor sakatlık ve ceza durumları yoksa kazanan takımın kolay kolay değişmeyeceğini. Geçen hafta Kayserispor’a yarım düzine gol atan takım, aynen Alanya deplasmanında da sahadaydı. Koştu, zaman zaman duraladı ama yine de maçın patronu olmayı bildi Galatasaray…
Peki nedir sırları? Çözebildiğimiz kadarıyla Süper Lig ortalamasının üzerinde oyunculara sahipler. Uyumlu oynuyorlar. Birbirlerini okuyarak tamamlayarak empati bağlarıyla kimin ne yapacağını bilerek mücadele ediyorlar. O nedenle toplam değeri çok yüksek bir ekip var karşımızda. Alın işte Abdülkerim-Adekugbe, Mertens-İcardi, Toreira-Kerem ya da Adekugbe-Rashica… Hepsi de
İlk yarının durgun, statik, sıkıcı oyununda sadece tek Ghezzal şutu vardı Uğurcan’da biten... Asıl kıyamet ikinci yarıda koptu. İki taraf da gol için hamleler yaptı. Ama ağır basan etkili ve sarsıcı oynayan Trabzonspor oldu. Kalecilerin maçı oldu kapışma. Uğurcan ve Mert olağanüstü başarılıydılar. Ama Mert açık ara önde bitirdi maçı.
Vincent Aboubakar, belki de en sıkıcı performansını sergiledi dün... Kötü toplar atıldı, iştahını kaybetti. Maç boyunca alıştığımız performansını gösteremedi.Yine de hakça söyleyelim, savunmaya yardıma gelip şık paslar ve çalımlarla oyunu rakip alana çeviren de oydu. Beşiktaş’ın golcü ustası Redmond sol kanatta yerini çok yadırgadı. İçeride oynamaya çalıştı bu defa da sol çizgiyi boş bıraktı. Gedson ve Salih çok daha iyi olabilirlerdi. Vasatı aşamadılar. Colley savunmanın en iyisiydi.
İkinci yarıda canlandı oyun. Gedson’un şutu Beşiktaş’ın iştahlandığını gösterdi. Sonra Abdülkadir Ömür’ün harika vuruşu. Mert’in olağanüstü kurtarışı…
Başlıktaki sözler bugün için abartılı gelebilir. Kararlar değişmez ve düzene girmezse yakın gelecekte Süper Lig’de maç yönetecek hakem bulunamayacak. Hakem camiasında kısa bir ufuk turu yaptık… Yapay Zeka’nın beklenen yararı henüz sağlayamadığını söylüyor dostlar. Bazı arızalara dikkat çekiyorlar.
Ali Palabıyık… 22. Haftada yönettiği 1-1’lik Adana Demirspor-Fenerbahçe maçında gerçekten önemli hatalar yaptığı talihsiz kararlardan sonra 6 haftadır maç yönetemiyor. Bunun doğal ölçüsü 4 maç dinlendirilme. Ama süre uzuyor. FİFA kokartlı Palabıyık ısrarla bekletiliyor.
Yapay Zeka’dan bir türlü görev alamayanlara bakalım.
FİFA kokartlı Yaşar Kemal Uğurlu ve tecrübeli hakem Hüseyin Göçek, Lale Orta başkanlığındaki MHK tarafından bugüne kadar tek Süper Lig maçında görevlendirilmedi. Uzun bekleme sürecinden sonra nihayet geçen hafta TFF 1.Lig’de maç yönettiler.
Çağdaş Altay ve Mert Güzenge, Süper Lig için
Vodafone Park’ta Giresunspor’la karşılaşmak Beşiktaş kadrosundaki birçok oyuncu için sinir bozan motivasyonu dağıtan, kafa karıştıran bir durum yaratabilir. Mert Günok örneğin… Geçen sezon oynanan maç sırasında yerde acıyla kıvranırken Giresunsporlu futbolcular topu dışarı atmak yerine hiç de beklenmeyen bir hareketle boş kaleye golü çakıverdiler. Kazandıkları maçtan sonra da durumun farkında olmadıkları gibi bir ifade oluşturdular. Mert o maçtan sonra sezonu kapatıp aylarca sakatlık tedavisi gördü.
Her neyse bu kötü hatıraları unutmak gerek. Unutmanın yolu da geçmişi değil günü yaşamak.
Beşiktaşlı futbolcular maça dünle başladılar, golü yedikten sonra akılları başlarına geldi ve kısa zamanda toparlanarak oyunun egemeni oldular.
Bajic’in attığı golde savunmanın peşpeşe gelen hata pozisyonları vardı. Önce yerleşme hatası. Sonra ikili mücadelelerdeki yetersizlikler. Telaşla topu uzaklaştırma çabaları. Zaten orta alanda da top kayıplarıyla coşkulu taraftarlarını tedirgin eden bu hal, santra yaparken beklenenin
Derbi maçı kaybedebilirsin, yine de ayakta durman, dağılmaman gerekir. Fenerbahçe Beşiktaş karşısında uğradığı yenilginin artçılarıyla da zor günler yaşıyor. Bir çok nedenle dağılma tehlikesi var.
Jorge Jesus’un saygı ve hayranlık uyandıran çalışma biçimi, tüm futbolcuları hazır tutan forma adaleti, peş peşe kazandığı maçlarla taraftarda uyandırdığı umut ve inanç dağılmış gibi. Derbi kayıplarıyla bozulan büyünün ancak sezon sonuna kadar sürebileceği anlaşılıyor.
Başkan Ali Koç ve yönetici arkadaşlarının Samandıra’yı bütünüyle Jorge Jesus’a bıraktıkları, orada kendi varlıklarını unutturdukları anlatılıyor. Daha da önemlisi, Jesus’a Süper Lig’in ve takımın havasını anlatabilecek bir Türk yardımcının etkinlik alanının dışında kalması. Fenerbahçe’de yöneticilik yapmış bir dostum, “Mert Hakan takımın abisi… Kolunda yasaklara rağmen bilezik taşıyor. Rakip oyuncular ve hakemle tartışıyor, arkadaşlarını koruyor ama yerli veya yabancı bir oyun lideri yok. Takım kimliğini koruyacak ve geliştirecek
Kredisini tüketmiş iki takım, zirvedeki en önemli kozlarını oynamak üzere buluştuklarında bu maçta her türlü gerilimin çatışmanın şok ve hayal kırıklığının yaşanabileceği biliniyor ve bekleniyordu.
Fenerbahçe ve Beşiktaş topun durduğu her an neredeyse meydan kavgası diyebileceğimiz kabadayılıklar sergilediler. Sporcu, meslektaş, arkadaş olduklarını unuttular. Mert Hakan Yandaş’la Aboubakar itiş kakışına öteki arkadaşları da katılacak oldu. Çirkin görüntüler, yakın planda birbirini tehdit eden suratlar, kötülükler filminin kareleri gibiydi. Hele Mert Hakan Yandaş kardeşimizin Halil Umut Meler’e bir tepeden bakışla öyle bir atarlanması vardı ki utanırdınız. Neyse oyunda her iki takımdan “daha akıllı” adamlar vardı. Hem onlar ortamı soğuttu (!) hem de Meler kartlarını gösterip olayı sonlandırdı.
İlk yarıdan küçük notlar verelim. Beşiktaşlı Onur-Arda temasındaki penaltıda VAR odasından bir çağrı gelse iyi olurdu. FİFA bu tür pozisyonları “gri” olarak değerlendirip VAR’ı devre dışı bırakıyor. Ancak o pozisyonda temas eden