Kundurama kum doldu türküsünü hatırlar mısınız? Haydi o türkünün sözlerini azıcık değiştirerek Alanya tribünlerine çıkalım ve birlikte söyleyelim: Duvara mıh çakarım, sen sallan ben atarım.
Beşiktaş futbol takımı haftalardır aynı türküyle alkışlanıyor. Rakipleri duvara mıh çakıyor, Beşiktaş sallanıyor… Beşiktaş sallanıp oynadıkça, ya da oynayıp sallandıkça rakipleri Karius’un kalesine gelip gol atıyor. Bu durumda golcülerin Karius’u aşması gerekiyor. Dün Burak bu işi yaparak hem Karius’u hem de Alanyaspor’u aştı.
Ayrıntılara girersek… İlk yarıdaki istatistikler hep Beşiktaş’ın önde olduğunu gösteriyor. Topla oynamada denge var: 51/49… Beşikttaş daha çok şut atmış, daha fazla isabetli şut atmış. Ayrıca gol pozisyonuna giren oyuncu sayısı da az değil… Atiba, Gökhan, Caner, Burak, Boyd, Elneny… Beşiktaş kötü mü oynuyor? Hayır. Peki etkili oynuyor mu? Ona da hayır. Siz haftalardır iyi top oynuyorsunuz ama, golleri rakipleriniz atıyor. O golleri önleyemiyorsunuz. Onlar mıh
Korkuyu yok ettiler. Sıkıntıya hiç de geçit vermediler. Özgüven, akıl ve enerjiyle oynadıkları telaşsız oyunda peş peşe gol pozisyonlarına girerek Sporting Lizbon’a sahayı dar ettiler.
Okan Buruk’un oyuncuları, Portekiz futbolunun “senyör” ekiplerinden Sporting Lizbon karşısında sahanın her yerinde dikkatli bir mücadele örneği verdi.
Hakça söyleyelim: Takım halinde Sporting yarı sahasına yerleşip “tek kale” senaryosunu uygulasalar, Sporting de boş durmayacak, belki de bir kontratak golüyle neşesini bulacaktı. Başakşehir, sağ kanatta Çaiçara-Visca, sol kanatta Clichy- Elia ile hem savunma, hem de hücum etkinliğiyle oynuyor, Bolasie ve Cabral’ın ataklarını olgunlaşmadan kesiyordu. İrfan Can Kahveci’nin merkez oyuncusu olarak örnek bir beceri ve yaratıcılıkla oynadığını, Azubuike ile çok iyi rol paylaştığını da unutmamak gerekir.
Başakşehir’de Alexiç tıpkı Fenerbahçe’nin unutamadığı Alex de Souza örneğini sergiliyor. Dünkü oyununda hem santrfor, hem de santrforu tamamlayan bir orta saha hücumcusu gibi
Tokalaşmak ya da el sık(ış)mak... Sosyal ilişkilerimizde en iyi, en köklü, en sağlam iletişim yollarından biridir.
Barışın göstergesidir. En azından barışı arayan, barışa rıza gösteren iyi niyetli insanların o uzlaşma havasını paylaşmasıdır.
O nedenle Kraliçe Elizabeth, eski IRA lideri Martin McGuinness’in elini sıkmıştır. Üç saniyelik ritüel, tarihe geçecek barış ve saygı göstergesidir. Kraliçe ayrıca altın jübilesini kutlamak isteyen 40 bin kişiye de elini uzatmıştır.
Daha kimler tokalaşmamıştır ki... ABD Başkanı Nixon, Çin lideri Mao Zedung, Güney Afrikalı özgürlük kahramanı Nelson Mandela- beyazların ragbi takımı Springbox’ın kaptanı Françoise Pienaar... İsrail Başbakanı İzak Rabin - Filistin Kurtuluş Örgütü lideri Yaser Arafat...
Bizim siyasal ve sosyal hayatımızda da el sıkmak, saygı ifadesidir. Zaman zaman esirgenmiş ve kaçınılmış olsa bile!
***
Geçen hafta Ali Sami Yen 1905 Derneği’nin açılışında eski Başkan Faruk Süren, iş başındaki Galatasaray Başkanı Cengiz’e elini uzatmamış. Salonda soğuk bir hava esmiş.
Günlerdir tartışılan, yüze yakın senaryo ile maç öncesi tahminlere sığdırılamayan büyük derbimiz, nihayet 20 yıllık kavuğun devrilmesiyle bitti. Sarı-kırmızı kartların havada uçuştuğu, penaltıların ve Onyekuru’nun sonucu oluşturduğu, unutulmaz bir derbi izledik. Çabuk ve gösterişli pozisyonlarla perdeyi açtı Galatasaray. Onyekuru, konuk takımın ilk ve son gösteri elemanı olarak Altay’ın kalesine şutunu savurdu, olmadı. Ama son golü atarak Kadıköy’de son sözü söyleyen oydu. Oyuna iyi başlayan, önde basan, çabuk ve etkili paslarla golü arayan taraf Galatasaray’dı. Buna karşılık Fenerbahçe tatlı-sert itip kakmalarla rakibinin oyununu bozmaya çalıştı. Gerginleşen oyunu Meler sarı kartlarla, iki tarafın akıllı oyuncuları da dostça müdahalelerle sakinleştirdiler.
Anlaşılan o ki Kadıköy’ün efendisi Fenerbahçe, 20 yıldan beri elinde bulundurduğu “invictus-yenilemez” unvanının baskısını üzerinde hissetmeye başlamış... Belki de o nedenle ev sahibi Fenerbahçe tutuk oynuyordu… Kanatları
Beşiktaş, beş dakikada torpili yedi. Daha limandan çıkıp, açık deniz savaşına başlamadan uzaktan gelen geminin hışmına uğradı. Sörloth’a “torpil” demem boşuna değil. Arkadaşları oyunu kuruyor, topu atıyor, o da alıp gerekeni yapıyor. Son yıllarda ülkemize gelen en istikrarlı golcü o. Brezilya’dan, Arjantin’den, Kolombiya’dan… Dünyanın dört bir tarafından golcü buluyoruz, havaalanlarında omuzlara alıyoruz ama hep hayal kırıklığına uğruyoruz. Şimdi de Fransızlar, Afrikalılar deneme aşamasında. Ama yine de onun gibisi yok. Bu Norveçli, Avrupa’nın kuzeylisi, bizim memleketimizin kuzeyindeki fırtınaya pek güzel ayak uydurdu doğrusu.
Evet, daha terlememişti takımlar… Beşinci dakika dolarken, orta alanda bir top kazandı Trabzonspor… Ndiaye o bilinen ustalığıyla sol yanında Sörloth’u gördü… Gökhan, Vida, Ruiz… Üçü de hak getire. Kaleci Karius hem uyanamadı, hem de uzanamadı. Sörloth’un soluyla Karius’un soluna gönderdiği torpil artık tutulamazdı. Alana da, oynatana da bravo doğrusu… Adam
Fenerbahçe, Galatasaray ve Eczacıbaşı’na her iki devrede de tek skorla 3-0 yenilmişler ve Vestel Sultanlar Ligi’nden düşmeleri kesinleşmiş.
Eczacıbaşı, Vakıfbank, Galatasaray ve Fenerbahçe ile hak ettikleri rekabet ortamına ortak olamamışlar. Oysa 117 yıllık bir tarihi ıslatıyorlar emek terleriyle.
Beşiktaş Kadın Voleybol Takımı çökmüş durumda... O çöküntünün başından bu yana neredeyse yıl geçmiş. 11 aydır ödenmeyen maaşlar yüzünden tüm kadro, teknik adamlar, oyuncular, masör ve malzemeciler sabrın uzatmaları oynayıp kaybettiği takımda çözülmüşler, dağılmışlar. Küskünlükler, kırgınlıklar, dargınlıklar, kopmalar olmuş.
Futbol ve basketbolda ancak amatör semt takımlarında rastlanabilecek rakamlarla onlar Sultanlar Ligi’nde dev bir kulübe imza atmış. En pahalı oyuncuları 450-500 bin liraya anlaşmış. 200-250 bine anlaşanlar da var. Hiç biri maaşını ve hak edişlerini alamamış. Sezonun adı erozyona dönüşmüş.
Zorunlu göç başlamış. Büşra Kılıçlı, Türk Hava Yolları’na
Tamam, 14 Şubat “Sevgililer Günü” anladık da… Futbol da “sevgili” değil mi! “ Beşiktaş sen bizim her şeyimizsin” diyerek statlara koşanlar, dün de Fatih Terim deplasmanında aşk ve sadakat gösterisi yaptılar mesela. Ev sahibi Başakşehir’deki futbolseverler ise stadın yolunu tutmak yerine “birinin” elini tutmayı tercih etmişlerdi. O nedenler tribünler dolmamıştı. Ne diyelim? Herkesin sevgilisi başka… Saygı duyalım aşka!
TFF’nin “yok hükmündeki” kural ihlali kararı Beşiktaşlıları öfkelendirdi mesela. Talimattaki “ yönetim kurulunun kararıyla” tekrarlanıp tekrarlanmayacağı maddesi, bizim eyyam kültürümüzün en önemli göstergesi. Bu arada Sörloth’un cezası da 1 maça inmiş. Çocuk öfkesini kontrol edememiş, tamam. Uzatmaya gerek yoktu. İndirim iyi olmuş.
Sahadaki maça bakarsak…
Aynı dönemde karşılıklı ya da beraber top oynayan Okan (Buruk) Hoca ile Sergen (Yalçın) Hoca karşı karşıya. Yalçın, Ljajic’i kesmiş, Boateng’i sürmüş oyuna.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 27 Ocak 2020’de futbolumuzla ilgili önemli bir karar alarak Tahkim Kurulu’nun bağımsız ve tarafsız olmadığına karar verdi.
Aynen beklendiği gibi, kimsenin umursamadığı bir haber olarak çöpe atıldı bu karar... Memleket futbolunun gündeminde hakem tartışmaları VAR iken böyle kafa karıştırıcı, ezber bozan kararlarla zaman kaybetmeye (!) gerek yoktu.
Mahkeme, iç hukuk yollarının tükendiği hallerde başvuruları kabul ediyor. Futbolda iç hukuk yolu Tahkim Kurulu ile sınırlı. Orada alınan kararlar kesin ve itiraz edilemez. Trabzonspor’la anlaşmazlığa düşen Ömer Kerim Ali Rıza ve MHK ile uyuşmazlık yaşayan hakem Serkan Akal, TFF Tahkim Kurulu’na başvurmuşlar. Kuruldan çıkan kararlara AİHM’ye başvurarak itiraz etmişler.
AİHM’nin dosyaları inceledikten sonra verdiği karar önemli :
- Tahkim Kurulu üyeleri TFF Yönetim Kurulu tarafından atanıyor. Bu durum, Kurul’un etkiye açık olması anlamına geliyor.
- AİHM, TFF Yönetim Kurulu’ndaki üyelerin büyük bir çoğunlukla kulüplerden geldiğini dikkate alarak Tahkim