Doğrusu, geç kalmış bir yazı bu...
Yaşadığımız, tanık olduğumuz olayları bir yana bırakarak hep iyi niyeti, anlayışı, empatiyi önde tuttuk.
Eleştiriyi ihmal ettik. Keskin köşelerden uzak durduk.
Artık daha da gecikmeden, kaçınılmaz biçimde keskin köşeye geldik.
Anladık ki durmak, daha da yavaşlamak, açıktan almak; hem ona, hem de bize, daha da önemlisi sporumuza ve futbolumuza zarar verecek!
Kimden söz ettiğim açık. Fatih Terim’den söz ediyorum, Fatih Hocamız’dan.
Hiç eğip bükmeden Terim’e sesleniyorum:
Beşiktaş Başakşehir’e yine yenildi. Bunda şaşılacak bir şey yok, gayet doğal. Başakşehir’i yenmek için bir takımın “iyi” gününde olması gerek. Öyle ise hayat hoştur. Değilse eli boştur. Çok önemli bir fırsatı yakalayamadan üçüncü yenilgilerini aldılar.
Başakşehir’le Beşiktaş kendi gerçekliklerini ortaya koydular. Başakşehir Emre’yi maç kadrosuna almamış, Adebayor ve Arda Tutran’ı da kulübede oturtarak oyuna başlamıştı... Beşiktaş’ın böyle bir lüksü yoktu. Oynasa da oynamasa da sonucun belirlenmesindeki en önemli adamları Quaresma sarı kart cezalısı, Gökhan Töre sakattı.
Başakşehir sahadaki mevcutlarıyla ilk yarıyı önde kapatırken Beşiktaş doğru ve güzel görünen oyununu tabelaya yansıtamadı. Öteden beri devam eden duran top zayıflığı dün de kendini gösterdi. Başakşehir’in kullandığı kornerde Atiba’nın bir an için kaçırdığı Epureanu golü atıverdi. Ama golden daha da can sıkan durum Beşiktaş için klasik sol bek kimliğinin dışında kazandığı topla sol iç koridorundan atağa kalkabilen Adriano’nun çıkmasıydı.Caner’in katılımı tabloyu biraz değiştirdi. Havadan yüksek ortalar akan oyunda hiçbir işe yaramadı.
Beşiktaş’ın sağ kanadında Gökhan - Lens ortaklığını göremedik. Sol kanatta da Caner
Fenerbahçe Başkanı Ali Koç, pazar akşamı beklenen bir operasyonu gerçekleştirdi.
Ankaragücü karşısında uğradıkları 3-1’lik yenilgiden hemen sonra soyunma odasına girip Phillip Cocu’nun görevden alındığını “vicahi” olarak (yüz yüze) kendisine bildirdi.
Doğrusu, 15 maçta 3 galibiyet, 5 beraberlik, 7 yenilgiyle olacağı da buydu! Yine de Cocu’ya karşı daha ince bir davranışla en azından internet açıklamasında “teşekkür” edilebilir, takım otobüsüyle stattan ayrılıp futbolcularla vedalaşması sağlanabilirdi. Bu operasyonun geleceğe dönük olumsuz etkileri de olabilir. Örneğin, görev teklif edilen yabancılar, başarısızlık hallerinde, maçtan 10 dakika sonra -sert biçimde- kapının önüne konacaklarını bilmelidir.
Fenerbahçe’nin yaşadığı dramatik tablo, Cocu operasyonuyla düzelecek gibi değildir. Başkan Ali Koç’un projesi, maalesef başarısız bir sonuç vermiştir.
Bu köşede yazalı 1 ay oluyor. 3 Ekim Çarşamba günü yayınlanan Tribün’deki başlık şuydu: “Çarkçıbaşı’nı bırak, kaptana bak!” Bugün de aynen, operasyona rağmen işlerin düzelmeyeceğini, projenin değişmesi gerektiğini düşünüyorum.
Fenerbahçe yönetimi, “Çarkçıbaşı” Cocu’nun yardımcıları “ikinci ve üçüncü mühendisler” Erwin Koeman ve Chris Van
İki sevgilinin yeniden barışıp kucaklaştığı bir maç izledik. Geçen hafta UEFA Avrupa Ligi’nde tarihinin en kötü maçlarından birini sergileyip Genk’e 4-2 ile teslim olan Beşiktaş, dün akşam Süper Lig’e dönüş yaparken taraftarlarını yeniden sevgi ve coşkuyla selamladı. Dahası, sakatlığı uzun süren Adriano, ne zamandır kulübede bekleyen Mustafa Pektemek ve Gökhan Töre’nin 11’de yer alması, tam anlamıyla bir heyecan dopingi idi. Özlenenlerin geri dönmesi elbette heyecan yaratır. Kaldı ki , özlemle sahaya çıkan adamlar, ilk yarının “belirleyici” aktörleri oldular.
Mustafa Pektemek, daha üçüncü dakika dolarken yıllardır beklediği golü attı. Sonra (Dk. 40) bir de kafa golü...
Üç golün asistini de aynı adam yaptı: Ricardo Quaresma... Hani geçen hafta bir grup seyircinin kendisini protesto etmesinden dolayı kalbi kırılan, kırgınlığını hüzünlü bir mesajla “Birilerinin gitmesi gerekiyorsa, ben giderim” diyerek ortaya koyan Quaresma... Bence o mesajdan daha etkileyici olanı dün sahada “işini yaparken yaptıkları” idi. Mustafa’ya (2) ve Love’a öyle asistler yaptı ki, artık diyecek laf kalmadı. Ha... Kaçırdığı penaltı var değil mi? Boş verin. Kimler kaçırmadı ki! (Tabii,10’da 10 atan Love’ın atışı
Sadece yenilmiyorlar. Sadece maç kaybetmiyorlar.
Her takım, her zaman yenilebilir. Futbolda şaşılacak şey değil. Ama kötü oynayarak, saçmalayarak, dağılarak, eriyerek tükeniyorlar. Dün geceki maç bu nedenle trajik bir gösteri oldu. Yazık oldu.
Beşiktaş’ta sadece fizik değil, kimya da bozulmaya başlamış. Genk karşısında öyle bir ilk yarı oynadılar ki üzülmemek elde değil. Topa sahip olamadılar (44/56)... Göbekten ya da kanatlardan etkili bir atak düzenleyemediler. Abuk sabuk iki şutla güya gol aradılar, olmadı.
Gökhan Gönül ile Quaresma’nın gayretleri dışında Beşiktaş’ın kendi sahasında oyuna bir türlü ortak olamaması tuhaf, anlaşılmaz ve dramatik bir çözülme idi. Ne Oğuzhan, ne Tolgay, ne de Medel... Orta alan yol geçen hanı gibiydi. Güya oyunu kuracak, belirleyecek, kontrol edeceklerdi. Yapamadılar.
Yine de haksızlık etmeyelim... Şenol Güneş, Bebel’siz, Pepe’siz zorunlu bir on birle oynamak zorunda kaldı. İki adamın yokluğu Beşiktaş’ın kimyasını bozmaya yetti. Üstüne bir de Tolgay’ın sakatlanarak oyundan çıkması (Dk. 27) eklenince Beşiktaş açısından durum daha da zorlaştı. Güneş, Tolgay’ın yerine Roco’yu aldı. Savunma göbeğinde Vida ile birlikte görev yapan Necip Uysal orta alana
Üç Büyükler hafta sonunda hayal kırıklığına uğradı.
Peş peşe puan kayıplarıyla birbirlerini izlediler. Saha içinde alınan sonuçlar, pazar ve pazartesi medyasında (tv, basın vb) teknik, taktik, oyun düzeni, koşu mesafesi, pas sayısı, VAR uygulamalarıyla masaya yatırılıp analiz edildi.
Sanıldı ki her şey saha içinde belirlenip şekilleniyor.
Oysa futbol hayatın bir parçası. Oradaki insanların da farklı öyküleri var. Kendi gelecekleri, aileleri ve yakınları için kaygılanıyorlar. Hemen hepimiz gibi onların da bir yaşam anlayışı, ekonomik ihtiyaçları, sağlık sorunları, hevesleri, hayalleri var.
Sahada seyrettiklerimiz henüz yapay zeka ile yönetilen robotlar değil.
İnsanoğlunun mutluluğunu belirleyen en önemli konulardan biri ekonomi. Futbolcusundan antrenöre, malzemeciden yöneticiye kadar takımın her üyesi ekonomiden etkileniyor.
O etkiler, kuşkusuz saha içine de yansıyor. Orada alınan sonuçları, sergilenen performansı ekonomi de etkiliyor.
Futbolda istatistiklere bakarak yorum yapmanın, karar vermenin yüzde yüz garanti olmadığını baştan söyleyelim... Ama yine de Beşiktaş’a gol kralı kimliğiyle gelip uzun süre yok sayılan Vagner Love’ın hakkını teslim etmek gerekiyor. Vagner Love, Beşiktaş’a gelmeden önce 10 penaltı atışı kullanmış, 10 gol atmış...
VAR’ın teslim ettiği penaltı hakkı, Love’a değil, Oğuzhan’a takdim edildi.
Takım Kaptanı, topu Love’a değil, kendine sakladı. Olabilir... Bu atış hakkı belki de Şenol Güneş’in önceden açıkladığı bir tercihe dayanıyordu. Hoş Quaresma o dakikada oynuyor olsa kimselere bırakmazdı, o da ayrı bir konu.
...Ve Kaptan, sağıyla Beto’nun sağına kötü bir vuruş yaptı. Oysa Oğuzhan, Portekizli rakibinin vuruştan önce sağına yöneldiğini görmeliydi. Oğuzhan’ın beşinci penaltısında üçüncüyü kaçırdığına tanık olduk. Beto da Süper Lig’deki 9. penaltıda 6. kurtarışını yapmış oldu. Başka bir gerçek: Beşiktaş son yıllarda penaltı kaçırdığı maçları kazanamamış. Özeti: VAR’la gelen Beto ile YOK oldu. Beşiktaş eridi, bitti, gitti!
Beşiktaş iyi başlamıştı maça... Penaltı kazandıkları pozisyona (Dk.17) kadar akıllı, baskılı, yardımlaşmalı oyunla Göztepe’yi kendi yarı sahasına kilitleyip
Arda kardeş,
Neşeyle, coşkuyla, haytalıkla, şamata ve patırtıyla, çokça da topla yaşadığın; sana renkler, sesler ve şarkılarla bağışlanmış hayatı galiba yanlış yorumladın.
Zannettin ki bütün ağaçlar meyva verir, bütün çiçekler mis gibi kokar.
Ya da her kadın sana tapar!
O eğlenceli, şaka gibi hayatta sen de herkesi eğlendirdin, gülmeyi unutan insanları teselli duygusuyla tebessüme taşıdın.
Ali Sami Yen’de top toplamakla görevli bir alt yapı oyuncusuyken ne kadar da masumdun, unutmadık.
Binbir Gece Masalları ya da rüya gibi hayatın zirvelere uğradı.