Beşiktaş’ta neler oluyor? Başkan Fikret Orman’ın geçen hafta Divan Kurulu’nda “olağanüstü kongre” kararını açıklaması açıkça bir meydan okuma. Peki kime karşı? En az 1 yıldan beri Yönetim Kurulu toplantılarına katılmayan, ya da zaman zaman katılıp suskun kalan üyelerle yol ayrımına geldiğini, vedalaşmak istediğini anlatıyor.
Pazartesi günü olağanüstü kongre gündemiyle toplanan Yönetim Kurulu’nda yine “devamsızlar” var. Metin Albayrak, Hakan Kalkavan... Bir de Emre Kocadağ.
Üç aydan beri toplanamayan Yönetim Kurulu, olağanüstü kongre tarihinin belirlenmesi için “mevcutlarla” toplanıyor.
Evet, karar alınıyor. 9 Eylül’de ilk toplantı, çoğunluk sağlanamazsa 16 Eylül’de çoğunluk aranmaksızın ikinci toplantı yapılacak.
Başkan, o kongrede yönetimini yenilemek istiyor. Ayrıca tüzükte de yapılmasını önereceği değişiklikler var. Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün tüzüğünde olağanüstü kongre (sadece belirlenen gündemle), tüzük kongresi ve normal seçim kongresinin bir arada yapılamayacağı, her birinin ayrı ayrı yapılması öngörülüyor.
Stat inşaatı, UEFA Fair Play İlkeleri’ne uygun transfer kararları, iki şampiyonluk ve Şampiyonlar Ligi’nde görülmemiş başarı ile yıldızı parlayan Başkan,
Süper Lig’e en az sorunla hazırlanan ekip Beşiktaş’tı. Vida’nın satışını beklerken (!) bekletilen dış transferlere, Dünya Kupası’ndan dönen futbolcuların zorunlu (!) tatiline rağmen... Negredo’nun elde kalmasına rağmen hem de! Çok iyi çalıştıkları, UEFA eleme takvimine ayak uydurmak için erken form tutmaya başladıkları için diri, dinamik, çabuk ve akıllı bir oyunla adeta gösteri yaparak başladılar maça.
Topla oynama oranlarına bakıldığında, havadaki azot kadar (% 78) zengindi Beşiktaş... Topu iki kanatta da etkili kullandılar. Lens ve Babel’in Akhisarspor üzerinde baskı kurması, orta alanda Medel, Oğuzhan ve Tolgay’la savunmayı ve hücumu aynı anda becerebilen bir performans göstermesi, Gökhan ve Caner’in bindirmeleri maça renk ve derinlik kattı.
Akhisarspor da az değildi bu arada... Süper Kupa’nın sahipleri, ilk yarıda savunmaya çekilerek Beşiktaş’ın ezici baskısı altında ayakta durmaya çalıştılar. Larin, Babel, Oğuzhan ve Lens’e şut attırmamaya özen gsterdiler. Sağda Vrsajecviç ve Lopes’le, solda Ömer Bayram ve Larsson’la hem savunma yaparak, hem de kontralara çıkarak fırsatlar aradılar. Ama ilk yarıda Selezynov’u topla buluşturamadılar.
Beşiktaş, ilk yarıdaki oyununu iki
TBMM Kamu Denetçiliği Kurumu, geçen hafta Türkiye Futbol Federasyonu’na bir yazı yazarak, yürürlükteki aksamalara dikkati çekti ve yasa gereği 30 gün içinde yapılması gereken değişiklikleri bildirdi.
Hemen açıklamakta yarar var. Bir önceki Yıldırım Demirören yönetiminden istifa eden bir üyenin, aldığı disiplin cezaları üzerine Kamu Denetçiliği Kurumu’na başvurması, bu süreci başlattı. Aslında olay, Türkiye Futbol Federasyonu’nun özel yasa ile özerkleşmesinden sonra her yönetimin adeta gelenekselleştirerek birbirine devrettiği yönetim kültüründeki tutarsızlıklara dayanıyor. Benzer olaylar, Spor Genel Müdürlüğü’ne bağlı Bağımsız Federasyonlar (!) döneminde de yaşandı, yaşanıyor. O nedenle Kamu Başdenetçisi Şeref Malkoç imzasıyla gönderilen belgenin “kişisel” değil, “kurumsal” gerekçelere dayandığını gözden uzak tutmamakta yarar var.
Gelelim, olayın tartışmalı hukuk boyutuna...
Başdenetçi, TFF Başkan ve Yönetim Kurulu üyeleri hakkında yapılacak soruşturma ve yargılamaların, FİFA Etik Kodu ve TFF mevzuatı da göz önüne alınarak hukuka uygun biçimde yapılmasını öneriyor.
Bu uyarının gerekçesi, PFDK ve Tahkim Kurulu’nun TFF Yönetim Kurulu tarafından atanması. Başdenetçi, atanmış
Çok değil, beş-altı yıl önceydi... Çook eski yıllarda kulüp başkanlığı yapmış seçkin iş adamı, günün birinde boğaz kıyısındaki yalısını satmaya karar verdi. Anlaşma yapıldı, imzalar atıldı ve tapu el değiştirdi.
Ne var ki seçkin iş adamı pişman olmuştu. Parayı iade edip yalısını geri almak isteyince kabul görmedi.
Yargıya başvurdu: “Tapu Sicil Tüzüğü’nün 19. Noterlik Kanunu ve Yönetmeliği’nin 91. maddesi gereğince 65 yaşın üzerinde olduğum halde ‘Fiil ehliyetimin’ yerinde olup olmadığı araştırılmadan, akıl sağlığım için doktor raporu verilmeden, dalgınlığa ve dikkatsizliğe uğradığım bir anda attığım imzanın geçersiz kılınmasını ve satış işleminin iptal edilmesini arz ederim.”
Hukukçuların yerinde olup olmadıklarını tartıştıkları bu maddelerin yanı sıra AVRUPA TEMEL HAKLAR ŞARTNAMESİ, yaş nedeniyle ayrımcılığı yasakladığı halde mahkeme davacı iş adamının yaşlılık nedeniyle yaptığı itirazı yerinde buldu ve yalı kurtuldu.
Bu dava büyük kulübümüzün o dönemdeki başkanı tarafından dikkatle okunmuştu, kaynak olmadığı halde göz göre göre kulübü ağır borç yükü altına sokan ve yönetici arkadaşları tarafından ısrarla eleştirilen başkan, bir gün mahkeme kararını okudu ve yakın çalışma
UEFA’nın takvimine de maaşallah (!)... Avrupa’daki takımların çoğu hazırlık sürecini tamamlamadan eleme turları başlıyor. Hele ligde aldığınız derece düşükse (dördüncülük), hem transferi, hem de hazırlığı tamamlamadan sahaya çıkmak zorundasınız. Bu arada geçen yıl Şampiyonlar Ligi’nde iyi bir performans gösteren takımın Avrupa Liginde iki ön eleme oynaması da tuhaf.
Her neyse...
Geçmişte yaşadığımız gibi sürprizi, kazası bol, netameli bir eleme maçında Beşiktaş değişik bir on birle sahadaydı ama maçın seviyesi İstanbul Süper Amatör Ligi’nin üstüne çıkamadı!
Yine de sezona pozitif enerjiyle yaklaşan oyuncuları vardı Beşiktaş’ın... Öncelikle Caner Erkin, çabukluğuyla, ustaca kale önüne kestiği toplarla maçın en dinamik unsurlarından biriydi. Lens’i attığı gol dışında da istekli ve gayretli gördük. Ama geçen yılın üstüne çıkar mı, bilemiyoruz. Şenol Hoca, belki idmanlarda denediği ama resmi maçlarda birlikte oynatmadığı Necip ve Fatih’e savunma göbeğinde görev verdi. Malum, Beşiktaş’ın en netameli yeri de defans göbeği. Sık sık oyuncu gelip geçişleriyle bir türlü iki yakası bir araya gelemiyor. O nedenle Necip-Fatih arıza çıkarmadan oyunu bitirdiler.
Buna karşılık kulübün en
Tam da diplomatik ve ekonomik ilişkilerde normalleşmenin kapısı aralanırken ortalık karıştı...
Mesut Özil’in Alman Milli Takımı’nı bıraktığını açıklamasından sonra Almanya resmen pisliğe battı.
Olaya elden geldiğince soğukkanlılıkla, ılımla yaklaşmak için özen göstermek gerek. Kırmadan, dökmeden işi kavgaya çevirmeden..
Gerçekleri de atlamadan, es geçmeden...
Malum, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Londra ziyareti sırasında Mesut Özil, İlkay Gündoğan ve Cenk Tosun’un birlikte poz vererek çektirdikleri fotoğraf, Alman medyasında tam da kaşınacak yara olarak belirlendi. Hem reyting, hem tiraj hem de ırkçı faşist kafalara uygun bir tıraş!
Efendim, Alman Milli Takımı’nın futbolcuları, Tayyip Erdoğan’la nasıl resim çektirebilirmiş?.. Bu iş resmen siyasete karışmakmış... Vb.
Futbol Federasyonu Başkanı Reinhard Grindel ve menajer Oliver Bierhoff da katılıyor ayrımcı kampanyaya... Hatta Joachim Löw’ü de ikna ederek iki futbolcunun (Mesut ve İlkay) özür dilemeleri gerektiğini söylüyorlar. O sırada İlkay Gündoğan Rusya’daki ilk maçta Alman taraftarlar tarafından sürekli olarak yuhalanıyor. Almanya’da arabası tahrip ediliyor. İlkay sessiz, gözyaşlarıyla yaşıyor süreci.
TFF, Süleyman Seba’nın ölümünden sonra en anlamlı sezon kararını aldı. Kimse kusura bakmasın, güncel duygusallıklarla sezonun adandığı bazı kişiler, kamuoyunda sürpriz etkisiyle algılandı bugüne kadar.
Fikstürü çekilen 2018-19 Süper Ligi’nin Lefter Küçükandonyadis’e, bizim Lefter Abimize ya da İslam Ağabey’in Takiros’una adanması sadece Fenerbahçelileri değil, memleketin dört köşesindeki her yaştan, her renkten cümle futbolseveri sevindirdi. Y kuşağı, Z kuşağı evlatlarımızın da büyüklerinden dinlediği Lefter efsanesini sezon boyunca daha iyi kavrayacaklarına, seveceklerine inanıyorum.
Futbolda oyunun ne kadar önemli, paranın da ne kadar geçersiz olduğunu anlatan biriydi Lefter Abi.
Hiç bir futbolseverin -kulüp renkleri ne olursa olsun- kendi kalelerine gol attığı maçlarda bile Lefter’e küfrettiklerini duymadım ben.
Nisan ayında Sapancalı dostum Faruk Bayraktar’la Büyükada’ya gittik. İki aile valiz ve çantaları bıraktıktan sonra doğruca Lefter Abi’nin kabrine yöneldik. Büyükada Rum Ortodoks Mezarlığı’nda, hayret ettim, her yaştan, her kültürden, her giyim biçiminden insanlar, çoluk-çocuk, kadın -erkek Lefter Abi’nin kabri başında toplanmış dua ediyorlardı. Anladığım kadarıyla yüzde
Dünya Kupası, Dünya’nın sonu değildir. Hayat da zaten sadece Dünya Kupası değildir. Siz milyonları, ülkenizi coşku ile ayağa kaldırıp ulusal kahraman statüsüyle, asalet unvanlarıyla adınızı tarihe yazdırırken, maalesef, hayat size aynı ayrıcalığı tanımıyor.
O nedenle işte “Şimdi nerdeler?” diyerek 1966 Dünya Kupası’nı kazanan İngiliz Milli Takımı’nın yıldızlarını merak ettim.
Yıllarca küs kalan kardeşler, ölümüne kadar annesiyle tek kelime konuşmayan-görüşmeyen şövalyeler, alzheimer hastalığının pençesine takılıp en yakınlarını bile tanıyamayanlar, hayatlarının en önemli olayını, Londra 1966’yı unutanlar.
Fakr-u zaruret içinde FIFA’nın verdiği şampiyonluk madalyasını satanlar.
GORDON BANKS: Londra Wembley’deki 4-2’lik Almanya galibiyeti ile kazanılan Kupa’nın muhteşem kalecisi. Kariyerine devam ediyordu ama 1972’de geçirdiği trafik kazsı sonucunda bir gözünü kaybetti, kenara çekildi. Bir şirkete para yatırdı, battılar. O yüzden şampiyonluk madalyasını satmak zorunda kaldı. Yetmedi, finalde giydiği şapkayı da satışa çıkardı. Bugün 80 yaşında. İki böbreğindeki kanserle mücadele ediyor. FIFA’ya kırgın. Rusya’ya davet edilmelerini beklemiş, olmamış.
GEORGE COHEN: Onun kaderi de Banks’ı