Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



Türkiye Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu Üyesi ve AR - GE Başkanı Bayram Yağcı, geçen hafta görevinden istifa etti.
Yağcı'nın, 5 kırmızı kartın gösterildiği Beşiktaş - Samsunspor maçından sonra yaptığı açıklamalar, hakeme dönük eleştirileri nedeniyle TFF Başkanı Haluk Ulusoy'un tepkisiyle karşılaştığını, "sırtından Beşiktaş formasını çıkaramamakla" suçlandığını hepimiz biliyoruz.
Hızla birbirini izleyen olaylar, bu istifanın kökeninde "Beşiktaş aidiyetinin" bulunduğu gibi yanlış bir izlenim yaratıyor.
Bayram Yağcı, bir spor adamı olarak eylemini açıklamaya çalışırken çeşitli provokasyonlarla karşı karşıya kaldı. Kendini ifade etme olanağı elinden alındı. Son olarak atv'de ilgiyle ve ibretle izlediğim "Bizim Stadyum" programında Aziz Üstel, Yağcı'nın hemen her sözünü kesip konuyu dağıttı ve sulandırdı.
Yağcı'nın istifası, salt "Beşiktaş'a yapılan haksızlıklara karşı kendince gösterdiği bir tepki" değildir. Öyle olsaydı, bu kararı duygusallığına bağlanır ve geçiştirilirdi.
Hayır, o istifanın nedenleri daha da derinlerde, daha da uzaklarda...

2002'de başladı
Herşey 2002 Dünya Kupası'nda İlhan'ın, Senegal'e attığı golle başladı...
Türkiye beklenmedik başarısıyla futbol dünyasında herkesin gözünü kamaştırmış, Şenol Güneş ve futbolcularının yıldızı parlamıştı.
Maçtan sonra Bayram Yağcı, öteki federasyon üyeleriyle birlikte takımın çıkış koridoruna koştu. Şenol Güneş'e uzanan eli havada kaldı. Şaşırmadı... Turnuvanın grup maçlarında Güneş'e dönük eleştirileri aracılar tarafından anında kampa ulaştırılmış ve Milli Takım Teknik Direktörü tarafından kendisine fatura kesilmişti.
Federasyon üyelerinin, Milli Takım kampına girmesi de Güneş tarafından yasaklanmıştı. Oysa yerli - yabancı menajerler saatlerce kampta kalıyor, futbolcularla köşelere çekilip, yeni transfer stratejileri belirliyordu. Yarı finaldeki Brezilya yenilgisinin bu kafa karışıklığından kaynaklanmadığını kim iddia edebilir? Daha da kötüsü, Kore'deki üçüncülük maçına federasyon üyelerinin gitmemesi kararı oldu.
Şenol Güneş'in telkinleriyle Başkan Haluk Ulusoy, Asbaşkanları Ata Aksu, Orhan Saka, Levent Kızıl, İsmail Dilber, üyeler Rafet Kırgız, Haşim Sayitoğlu, Hikmet Çinçin, Murat Aksu, Mukan Perinçek, Bayram Yağcı ve Ali İpek'i Kore protokolunun dışında bıraktı.
Üyeler hiç hesapta olmayan bu kararla şoka uğradılar, bazıları 11 saatlik aktarmalı yolculuktan sonra İstanbul'a ulaşabildi. Kırılmışlardı. Kimi tepkilerini dönüşte dile getirdi. İstifa kararıyla yola çıkanlar, iyiniyetle göreve devam kararı aldılar.
Ama AR - GE Kurulu, 2002 Temmuz ayından sonra bir daha hiç toplanmadı. Başkan Ulusoy da merak edip, Yağcı'ya bunun nedenini sormadı.

Kulüpçü üyeler
Federasyon üyeleri, kulüpçülükten kendilerini kurtaramıyordu. Örneğin Milli Takımlar sorumlusu Galatasaraylı Selami Özdemir, Daum'un kokain davası sürerken Beşiktaş'a teknik direktör olmasını içine sindirememiş, televizyonlara, Alman federasyonunun, Daum'a çalışma izni vermediğini açıklamak gereği duymuştu. Oysa çalışma izniyle ilgili tüm yazılar Bayram Yağcı'nın elindeki dosyada mevcutttu. Çift tarifeli bilet satışından Beşiktaş 46 milyar lira ceza öderken, Kocaelispor'un dosyası hiçbir işlem görmeden kapatılmıştı. Hukuk Kurulu'nda, Gençlerbirliği Divan Kurulu'ndan üç üye görev yapıyor, aldıkları kararlar sürekli tartışmalara konu oluyordu. Dahası. Beşiktaş - Gaziantep maçında sahaya atlayan 7 seyirci nedeniyle yönetmelikler işletilmiş, her nedense Trabzon - Elazığ maçında yaşanan benzer olay için dosya açılmamıştı. MHK Başkan ve üyelerinin " Biz sadece Haluk Ulusoy'a bağlıyız. Başkanın dışında kimseye muhatap olmayız" biçimindeki tavırları da federasyon üyelerinin içlerine sindiremediği bir olaydı.
Sırtından Beşiktaş formasını çıkarmamakla suçlanan Bayram Yağcı, şu soruyu sormaktan kendini alamıyordu :
"Ahmet Ağaoğlu'nun adaylık sürecinde Trabzonspor'un kongre kulislerine girerek yazılı anlaşmalar yapıp imza atan kimdi ?"
O sorunun yanıtını biliyoruz...
Başkan Haluk Ulusoy'un ta kendisiydi.

Bayram Yağcı'nın istifasıyla gündeme gelen kulüpçülük tartışmaları yeniden bir gerçeği ortaya çıkardı: Türkiye Futbol Federasyonu'nun bugünkü kulüplere dayalı delegasyon sistemi mutlaka değişmelidir. 109 oy sahibi üyenin 85'i kulüplerden geliyor. Böyle olunca genel kurullarda Türk futbolunun geleceğini aydınlatacak ekiplerin işbaşına gelmesi güçleşiyor. Federasyon başkan ve yöneticileri kulüplere dayalı bir popülizme kaptırıyorlar kendilerini. Oysa bu genel kurulda kulüpler kadar bağımsız spor adamlarının, bilim adamlarının ve medyanın da yeri olmalı. Maalesef genel kurul üniversitelere, medyaya ve spor adamlarına kapalı.
Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin de 3813 sayılı yasanın bu yanından şikayetçi.
Şimdi ondan sözlerini eyleme geçirmesini bekliyoruz. Çünkü o bir siyasetçi ve yasayı özerkliğine dokunmadan daha çağdaş bir hale getirmek bizim elimizde değil, onun elinde!

Galatasaray, tarihinin en sıkıntılı dönemini yaşıyor. Futbol takımının büyük başarı (UEFA 2000) sonrasında yenilenme sürecine girmesi, hiç de şaşılmayacak çalkantılara, hayal kırıklıklarına, tartışmalara neden oldu.
Galatasaray'ın asıl derdi futbol olsa, bu süreci daha rahat geçebilirdik. Ne var ki, özellikle parasal sorunlar ve bir türlü başlanamayan stat inşaatı, Özhan Canaydın yönetiminin başarısızlığı olarak tarihe geçti.
Şimdi kongre rüzgarları esmeye başladı. Canaydın, yeniden seçilmek için destek ararken, bazı gruplar da yeni bir lideri işbaşına getirmek üzere çaba gösteriyorlar.

Hassas denge
Arada sessiz - sedasız hazırlığını yapan adaylar da var. O adayların hesabı şu: Canaydın kongreyi kaybederse, Terim kendi felsefesi ve kültürü gereği istifa eder. İstifa eden Terim'e teşekkür edilir ve Feldkamp örneği, takımı yeniden yapılandıracak bir hoca işbaşına getirilir. Terim'den beklenen başarı baskısı ortadan kalkmış olur. Hagi örneğini tekrarlayabilecek bir yıldız adayı transfer edilir, mali sorunların çözümü için çalışmalara başlanır.
Terim'in başlattığı değişim programı marta kadar başarılı olursa Canaydın kongreyi kazanır. Ama başaramazsa Terim de, Başkan da misyonlarını tamamlamış olurlar.
Galatasaray tarihinin en kritik haftalarını yaşıyor. Canaydın Terim'i, Terim de Canaydın'ı sırtında taşıyor!

Mehmet Demirkol dün birebir hissettiklerimi yazmış. Gazetecilerin ve yazarların okurdan gelen e - mail bombardımanıyla nasıl yıpratıldığını, ne tür iltifatlara ya da hakaretlere uğradığını size anlatamam.
Bunların ne mesleğimize, ne de spora yararı var. Boşuna zaman, enerji kaybı.
Okuyucu iltifat etmeden, hakaret etmeden düşüncelerini, önerilerini sıralar, tartışma ortamına uygarca katkıda bulunursa e - mailler başüstüne!
Ama boş içeriklerle öfke kusup, hakaret yağdıran e - mailler'in gideceği yer bellidir: Doğrudan çöpe!





SPOR


Bir tatlı teklif!
At yarışları
Avrupa Ligleri
Efes Pilsen bugün yolcu
İKİNCİ LİG PUAN DURUMU
All-Star mı, popstar mı?
Eczacıbaşı'nın koltuk kavgası: 3-0
Japonya gün sayıyor
Fener'e 40 trilyon yolda
Yaprak dökümü
Allah utandırmasın
Bu yasa çok konuşulur!
Haber turu...
Transferde son 3 gün
Futbolun derin dertleri