Aylin Öney Tan

Aylin Öney Tan

aylinoneytan@gmail.com

Tüm Yazıları

Göz alabildiğince uzanan bir bağ. Ortasında kurulmuş sahnede İzmir Filarmoni Orkestrası. Şef Gürer Aykal yönetiminde rüya gibi bir konserde davetliler büyülü bir gece yaşıyor

Bağda büyülü bir gece

Bir süredir turizmin çeşitlenmesinden bahsediyoruz. Turizmin önemli bir ögesi gastronomi hâline geldi. Sadece ünlü, bol yıldızlı şef lokantaları değil aynı zamanda yerel lezzetler, sokak yemeklerinden çiftlik deneyimlerine kadar uzanıyor. Artık insanlar yerel mutfak kültürünün köküne kadar gitmek istiyor, dalından koparılmış ürünlerle yapılan yöresel lezzetlerin peşine düşüyor. Üzümün tadına bağda varmak, salatasındaki domatesin biraz önce bostandan koparılmış olmasını bekliyor. Şehir hayatının temposundan bunalanlar toprakla daha yakın olmak, doğayla yeniden bağ kurmak istiyor. İnsanların yeni deneyimlere ihtiyacı var. Deniz-kum-güneş tatili çalışmaya ara verip biraz tembellik yapmak için çözüm olamıyor çünkü her şey dâhil sistemindeki devasa oteller insanı dinlendireceğine kalabalık ortamıyla aksine yorucu oluyor.

Haberin Devamı

Günlük yaşamın rutininden kaçmanın yolları farklı deneyimler yaşamaktan geçiyor. Bunlardan biri de insanları tekrar toprakla buluşturan modeller. Kısa bir süre için bile olsa toprakla kurulan bağ insanı yeniliyor. Bu bağlamda çiftliklerde ve bağlarda konaklama seçenekleri giderek artan bir ilgi görüyor.

Slow food’un çıkış noktası

Zamanı yavaşlatmak İtalya’da başlayan Slow food hareketinin de çıkış notlarından biri. Sofralarımıza gelen yiyeceklerin menşeini bilmek, üretici ile tüketici arasında doğrudan bağ kurmak, kaliteli yiyeceğin üreticinin hakkını koruyarak üretilmesini savunmak hareketin ilkeleri arasında. Hareketin çıkış noktası ise çok ilginç. 1984 yılında Roma’daki İspanyol Merdivenleri yanında ilk McDonald’s açıldığında bir grup aktivist, hamburger zincirinin hemen önünde halka spagetti dağıtarak protesto etti. Bu protesto yerel yiyecekleri koruma fikrini ateşledi ve fastfood karşıtı bir manifesto gibi slow food hareketi başladı. Hayatı yavaşlatma neredeyse bir trend hâline geldi. İtalya’da oldukça yaygınlık kazanan ve artık dünya çapında bir model olarak kabul edilen agriturismo konsepti de bu sayede doğdu. İnsanlar çiftliklerde veya bağlarda kalarak, yerel, sağlıklı ve taze ürünleri yerinde tatmak, huzurlu sessiz ortamda dinlenmek, uzun doğa yürüyüşleri yapmak, hatta bazen hasada katılmak istiyor. Özellikle bağlara ilgi büyük, en çok tercih edilen turizm rotaları arasında bağ rotaları yer alıyor.

Haberin Devamı

Bazen boğucu zamanlar geçirirsiniz, işte öyle bir anda bir-iki günlük bir kaçamak insana nefes gibi gelir. İzmir yakınlarında Torbalı’daki Lucien Arkas bağlarında açılan Les Bungalows açılışı için geçirdiğim bir gün ve gece bana da nefes gibi geldi. Les Bungalows, Lucien Arkas ve eşi Merve Arkas’ın girişimi olan Monreve grubunun yeni girişimi. Mimar Funda Arkas tarafından tasarlanan bungalovlar, doğa, mimari ve gastronomiyi bir araya getirerek İzmir’e yakın bir agriturismo modeli başlatmayı hedefliyor. Havaalanına sadece yarım saat uzaklıkta, şehre çok yakın ama şehir hayatının çılgınlığından çok uzak, bağ ortasında bir huzur ortamı yaratılmış. 1200 dönüm alanıyla LA bağları uçsuz bucaksız yemyeşil bir deniz gibi uzanıyor. Sadece asmalar değil zeytinlikler de bu alanın içinde. Yeşilliklerin arasından güneşin batışını izlerken uzakta arada sırada geçen İzmir banliyö trenini fark ediyorsunuz. Size bir an şehir hayatının zorluklarını hatırlatırcasına süzülüp sessizce geçip gidiyor.

Haberin Devamı

Bağda büyülü bir gece

Çağdaş sanata da göz kırpıyor

Arkas bağlarındaki deneyim bana geçen sene kızımla gittiğim Fransa’nın güneyinde Provence bölgesindeki Château la Coste deneyimini hatırlatıyor ve hayal kurmaya başlıyorum. Château la Coste önemli bir bağ evi ama bağın içine tadım alanları, restoran ve otel kurmakla kalmamış, bütün bağ arazisini mimari ve sanatın kucaklaştığı önemli bir ziyaret noktası hâline getirmiş. Lucien Arkas İzmir merkez, Urla ve Alaçatı’da kurduğu sanat merkezleriyle İzmir’i sanatla buluşturan bir öncü. Picasso ve Miró sergileri hâlâ hafızalarda. Koleksiyonları değerli halılardan, Türk ve Avrupa sanatının temsilcisi önemli sanatçılara kadar uzanıyor. Geçen sene İngiliz basınından yazarlarla Urla’daki müzeyi gezdiğimizde Auguste Rodin ve Camille Claudel heykellerini yan yana görünce kendilerini Güney Fransa’da zannettiklerini söylemişlerdi. Arkas Alaçatı’daki son müzesiyle artık çağdaş sanata da göz kırpıyor. Bağda İzmir Filarmoni orkestrası ile başlayan bu yolculukta Türkiye’deki Château la Coste örneğini hayata geçirmek de Arkas’a yakışır bir hayal.