Ayşe Gökçe Susam

Ayşe Gökçe Susam

milliyetege@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

KENDİLERİNİ gövdesi heybetli asırlık çınarlara zincirlemiş köylülerin ve çevrecilerin fotoğrafları dikkatinizi çekti mi gazetelerde?
Gürül gürül akan ırmakta “Bırakın Yuvarlakçay özgür aksın!” pankartıyla rafting yapan bir adam resmi ya da?
Habere ait üçüncü resimde ise gözün yeşilden başka bir renk göremediği şahane bir orman var.
Bilmem manzara biraz olsun gözünüzün önüne geldi mi?
Muğla Köyceğiz’in Beyobası Beldesi’nden bir eylem haberi sözünü ettiğim.
Belde sakinleri ve çevreciler, buradan geçen Yuvarlakçay Irmağı’na kurulacak hidroelektrik santral için, 300-400 yıllık anıt çınarlar da dahil, binlerce ağacın kesilmesini ve ırmağın akışına müdahale edilmesini protesto ediyorlar.
Haber gazetelerde, Türkiye’nin Brüksel’e 3 bakan ve 80 kişilik bir heyetle, ihtişamlı bir şekilde gidip, AB üyelik sürecinde yeni bir başlığı müzakerelere başladığı günün hemen ertesinde yer aldı.
Peki, neydi görüşülmeye başlanan bu yeni başlık?

AB’den çevre ödevi
Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun, “AB hedefinden sapmadık, kararlılığımız sürüyor” mesajı verdiği Hükümetlerarası Konferans’ta (HAK), Türkiye’nin AB üyeliğiyle ilgili olarak görüşülmeye başlanan yeni başlığın konusu çevre.
Brüksel’de konuşulanlar bu kez, Muğlalılar için daha da güncel, daha da can alıcıydı yani.
Hükümet, yeni başlığın müzakerelerine başlayarak, çevre konusunda gündelik hayatlarımızı dönüştürecek uzun vadeli ve önemli yatırımlar gerektiren birçok maddeyi gerçekleştirme sözü vermiş oldu.
Bu maddelerin en önemlilerinden biri de, yenilenebilir enerji kaynaklarının tercih edilmesi.
Yani doğaya büyük ölçüde zarar veren ve bugün verimlilikleri tartışma konusu olan hidroelektrik santraller ya da petrol, kömür gibi fosil yakıtlar yerine, doğayla uyumlu rüzgâr, güneş enerjisi gibi kaynaklardan yararlanılacağına dair söz veriliyor bu maddede.

Beyobası’ndan başla!
Aslında, uzun zamandır Karadeniz başta olmak üzere, Türkiye’nin pek çok doğa cenneti köşesinde sürüyor bu mücadele.
Son olarak da Muğla’da yöre halkı, çevreciler ve duyarlı yetkililer, tam da bu meseleyi gündeme getirmeye çalışıyorlardı.
Ağaçlar kesilmeden, ırmakların doğal akışı bozulmadan enerji elde etmek için alternatif yollara kafa yormanın vakti geldi de geçiyor, diyorlardı.
Şimdi hükümet, Brüksel’de altına imzasını attığı çevre ödevini yapmaya Beyobası’ndan başlasa mesela.
“Karakolda doğru söyler mahkemede şaşar” dediği gibi türkünün, AB’de doğru söylediğini Muğla’da şaşırmasa.
Hem AB yolundaki kararlılığında hem de çevre konusundaki samimiyetinde daha inandırıcı olmaz mı?
Acısı baki kalacak...
Yuvarlakçay’daki suyu, ağaçları, doğayı koruyan protestolar, yılbaşı gecesinde de sürdü.
Irmağın kıyısına kurulan çadırlarda, kadın, çocuk tüm soğuğa rağmen bana mısın, demedi. Nöbeti bırakmadı.
Bir celsede kesilen ve yeri en az 200 senede doldurulabilecek anıt çınarların acısı içimizde baki kalacak.
Telafisi yok...
İşte en çok bu yüzden, mücadeleye, Yuvarlakçay’a destek vermeye devam.