Ayşe Gökçe Susam

Ayşe Gökçe Susam

milliyetege@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

KARŞIYAKA Belediyesi’nin düzenlediği hoş, tatlı bir organizasyon sayesinde geçtiğimiz hafta “en güzel balkonlar ve bahçeler” yarıştı. Benim okuduğum gazete haberinde, ödüle layık görülen bahçe ve balkonların fotoğrafları yoktu. Eminim hepsi birbirinden güzeldir ama kabul edin sevgili okur, hiçbir gerçek, hayalin sınırsız güzelliğine öyle kolay ulaşamıyor.
Sanırım biraz da bu yüzden, haberi okuduktan sonra ben kendimi yaz sıcakları öncesi sardunyalı serin balkonlar, yasemin kokulu bahçeler hayal ederken buldum. Aklımdan “Kim bilir ne güzellerdir. Oralarda sohbet etmek, bir çay içmek ne keyiftir. Yorgunluk falan kalmaz insanda” diye geçti. Daldığım hayalden uyanıp gri bir büroda bilgisayar başında olduğumu fark edince, bu yarışmayı akıl eden herkesi tebrik ettim içimden. Küçük çaplı da olsa her türlü “hayatı güzelleştirme operasyonu” kıymetli ne de olsa. Değil mi?!
Benim gibi evin rahatını sıcaklığını hiçbir yerde bulamayan ve hayatın dayattığı yoğun tempodan dolayı evinde gönlünce vakit geçiremeyen herkese bu fikrin ayrıca hoş geldiğini sanıyorum. “Güzel bir ev” özlemi, bu zorlu hayat mücadelesinde sakin, korunaklı, herkese özel bir liman sunarcasına her geçen gün biraz daha kıymete biniyor. Zaten son birkaç yılda çılgınca artan büyük ev ve bahçe dekorasyonu mağazaları, cilt cilt dergiler de bence bu özlemden beslenen büyük bir pazar olduğunu açıkça gösteriyor.

Dünyayı güzelleştiremedik
Sizler de fark ediyorsunuzdur, reklamlar artık insanları, iş yaşamından kendilerine kalan daracık vakitlerinde tohum ekmeye, mobilya monte etmeye daha çok özendirir oldu. Görünen o ki, çok sayıda insana oldukça cazip geliyor bu teklif. Belki de emek emek düzenlenen balkonlar, bahçeler, detaylı kafa yormalarla ince ince dekore edilen evler bir iç ferahlığı, bir huzur sağlıyor insanlara.
Şeytanın avukatlığını yaparak söylersek, artık yaşadıkları dünyayı, ülkeyi, kenti hatta sokağı dönüştürebileceklerine pek de inancı kalmamış iyi eğitimli, nispeten iyi işlerde çalışan insanlar, biraz teslimiyet duygusu içinde en azından kendi evlerini gönüllerince güzelleştirmek istiyorlar bile diyebiliriz.
İşin diğer ayağında ise, şehir yaşantısı içinde fazlasıyla mahrum edildiğimiz doğaya yakın olma isteği var kuşkusuz. Geçtiğimiz hafta gazetede okuduğum bir başka haber, pencere önünde sebze yetiştirme imkânı sunan bir tasarım ürününün satışlarının oldukça arttığını söylüyordu. Yalan mı? Hangimiz hasret değiliz, dalından koparıp su gibi bir biber, kokulu bir domates yemeye?

Balkon bahçe yetmez!
Hal böyle iken, ben diyorum ki, Karşıyaka Belediyesi’nin öncülük ettiği küçük çaplı hayatı güzelleştirme operasyonunun kapsamını hep beraber genişletelim biraz. Büyükşehir Belediyesi öncülük etsin ve İzmir ilçe belediyeleri arasında bir yarışma başlatalım. En iyi yeşil alan düzenlemesi yarışması yapalım mesela. Belediyeler İzmirlilere en güzel yeşil alanı sunmak için yarışsın. Bu rekabetten geriye, nefes alabileceğimiz, kuş sesi duyabileceğimiz, depremde sığınabileceğimiz, yazın serinleyebileceğimiz, çoluğumuzu çocuğumuzu gönül rahatlığıyla oyuna bırakabileceğimiz, gözümüzü gönlümüzü açacak, şehre değer katacak yeşil alanlar kalsın.