Ayşe Gökçe Susam

Ayşe Gökçe Susam

milliyetege@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

HABERİ Fransa’dayken öğrendim. Doktora yaptığım üniversitenin kütüphanesinde bilgisayarı açıp internet sayfasında İbrahim Tatlıses’in silahlı saldırıya uğradığı ve durumunun ağır olduğu haberini okur okumaz, istemsiz sağıma soluma bakındım. Gözlerimi aça aça, “Duydun mu? İbo vurulmuş!” diyecek, bu şok haberi beraber tartışacak, üzerine iki laf edecek insan aradım hararetle, ama ne gezer!... Herkes hem konuya tamamen fransızdı hem de sahiden Fransız!
Demek istediğim, insan, böyle şok haberler üzerine konuşmak istiyor. Bunu çok iyi anlıyorum. Olayın magazinel, duygusal boyutu, insan hikayeleri acayip ilginç geliyor. Magazin de toplumdur, siyasettir. Hiç itirazım yok! Ancak olayı takip eden iki gün boyunca medyada İbrahim Tatlıses’ten başka bir şey göremez olunca, insan hayret ve kızgınlık arası bir duyguyla “Ne oluyor yahu?” diye sormaktan kendini alamıyor.
Gözü kör, dimağı bulanık Tatlıses güzellemelerinden geçtim. Hepsi sahiplerini bağlar. Tatlıses’in silahla, şiddetle, egemenlerle ilişkisini (kendi deyimiyle “muhalefet sevmemesini”), kadınlara bakışını da bu vesileyle tartışacak değilim. Her halükarda acı bir olay. Birinin canına kast edilmiş, kendisine şifa, sevenlerine, yakınlarına sabır dilemekten başka bir şey yakışık almaz. Ayrıca, tüm yaptıklarına ettiklerine rağmen bu adamın söylediği türkülerin, çoğumuzun neşesine, hüznüne derinden dokunduğunu da teslim etmek gerek. Eyvallah! Ama...

İbo ve nükleer tehlike...
Eyvallah! Ama...
Ama bu haftanın asıl gündemi, Tatlıses’in vurulması değildi! Onbinlerin, yüz binlerin, belki gelecek nesillerin yaşadıkları, daha da ağır yaşayabilecekleri dramlar vardı ne yazık ki gündemde. Dediğim gibi, hangisi Türkiye medyasında daha çok konuşuldu, o ayrı...
ABD ve Avrupa başta olmak üzere tüm dünyada ciddi bir endişe aldı yürüdü. Herkes çaresiz Japonya’da yükselen nükleer bulutların gökyüzündeki seyrini izliyor. Nükleer ok yaydan çıktı mı bir kere, telafisi yok, geri gelmiyor. Vizesiz, pasaportsuz, sınırlarla dalga geçer misali, üstümüzde dolanıyor.
Şimdi bağır bağır bağırmanın zamanıdır. Çünkü sadece maliyet hesapları, büyüme istatistiklerinin hakim olduğu bir dille konuşanlara, devletlerarası rekabetten dem vuranlara, insan hayatının (ama her insanın hayatının!) herşeyden önce geldiğini, bugün de kabul ettiremezsek, işimiz zor görünüyor. Japonya’da gözlerimizin önünde yaşanan en acı ve en gerçek tecrübe de bizlere ders olmayacaksa, neden ibret alacağız bu hayatta?

Sendaililerin yerinde olmak
Bugün hanginiz Japonya’da olmak isterdiniz? Depremin, tsunaminin ve ardından nükleer tehlikenin derbeder ettiği Sendaililerin yerinde olmak? Fukuşima Nükleer Santralı’ndan yayılan sızıntıların doğrudan etkilediği bölgede yaşıyor olmak?...
Radikal Gazetesi Ankara Temsilcisi Murat Yetkin, Enerji Bakanı Taner Yıldız’a, “Nükleer enerji herkesin hayatını etkiliyor. Referanduma sunulabilir mi sizce?” diye sormuş... Bakan Yıldız, “Nükleer santralları şu anda referanduma götürme gereğini görmüyorum. Çünkü büyüyen ve gelişen Türkiye’nin 2023 enerji ihtiyaçlarını karşılamak için mevcut kaynaklar yeterli değil. Nükleer enerji olmazsa her şey bitmez ama rakamlarımız büyüme hedefleri için nükleere ihtiyacımız olduğunu gösteriyor.” diye yanıt vermiş.
Sormadan edemiyor insan; kim için, ne için enerji ve büyüme? İnsan hayatını tehdit eden bir enerji ve büyüme kaynağı, neden hedefimiz olur?
Tıpkı Japonya ya da dünyanın pek çok başka ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de büyük bir deprem riski var. İnsan hayatı yerine, büyüme hedeflerini öne koyabilen politikacılarımız da iş başında... Felaketin üçüncü sacayağının da tamamlanması için geriye bir eksiğimiz, Akkuyu’da nükleer santralın yapılması kalıyor. Kurdeleyi keseceklere hayırlı olsun! Artık, bizleri de Tanrı korusun!