Ayşe Gökçe Susam

Ayşe Gökçe Susam

milliyetege@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

NEREDEYSE iki yıldır, internetteki en büyük video paylaşım sitelerinden YouTube’a girmek, Türkiye’deki internet kullanıcılarına yasak.
Ne tuhaftır ki, bu yasaklı iki yıl boyunca, YouTube’un hiç eksikliğini hissetmedik.
Hatta bu sitede videolarını paylaşıp, internet üzerinden çok izlenerek ünlenen şarkıcılarımız, komedyenlerimiz oldu.
Gün geldi, YouTube videoları siyasi gündemi belirledi.
CHP Yalova Milletvekili Muharrem İnce örneğin...
Meclis kürsüsünden AKP’yi sert bir üslupla eleştirdiği konuşmasını YouTube’da paylaşınca, Meclis’te yaratamadığı gündemi yarattı.

Başbakan: Siz de izleyin
Yasakla karşı karşıya kalınca, internet nimetlerini keşfetmiş yurdum insanı, tez vakitte “Proxy ayarı nedir?”, “YouTube’a hangi siteler üzerinden girilir?” hemen öğrendi.
Bu ara yolların keşfiyle, mahkemenin yasaklama kararı, fiilen geçersiz hale getirilmiş oldu.
Öyle ki, ülkenin Başbakan’ı çıktı, “YouTube yasaklı. Nasıl izleyebiliyorsunuz?” diye soran gazetecilere, “Ben izliyorum. Siz de izleyin” deyiverdi.
Siyaset defterinin sayfaları “Benim memurum işini bilir”, “Anayasayı bir kere delmekle bir şey olmaz” gibi incilerle dolu Türkiye’de, Başbakan’ın bu çıkışı pek tabii ki fazla yadırganmadı.
Avrupa Komisyonu yıllık raporunda da, ifade özgürlüğü alanında Türkiye’ye yöneltilen önemli eleştirilerden biri, YouTube, GeoCities gibi büyük siteler de dahil olmak üzere 3700 internet sitesinin yasaklanmış olmasıydı.
Ama tüm bu gelişmeler, Türkiye’de sansürü yeterince tartışmaya açmamıza vesile olmadı.
Tabii ki konuyu gündeme getirmeye çalışan, yasal yollardan mücadele veren İnternet Teknolojileri Derneği, sansuresansur.org gibi örgütlenmeler oldu. Ama onlar da seslerini yeterince duyurabildiler diyemeyiz.
Sonra Türkiye’ye gelen bir Amerikalı, David Keyes, ABD’nin en önemli gazetelerinden The Wall Street Journal’da YouTube yasağı üzerine bir makale yazınca, konu birden hiç olmadığı kadar tartışılır oldu.
Keyes, “Doğu’yla Batı, laiklikle gelenek ve dinle hoşgörü arasında bir köprü” olarak tanımladığı Türkiye’den çok etkilenmiş ve Türkiye’nin AB üyeliğini destekleyen bir video hazırlayıp YoutTube’da paylaşmak istemiş.
YouTube’un ülkemizde nicedir yasaklı olduğunu da böylece öğrenmiş.
Ve bizim artık sıradan kabul ettiğimiz, üzerine pek de düşünmediğimiz bu yasağı irdeleyen bir yazı yazmış.
Keyes yasağı, derin bir güvensizlik hissiyatı ve en temel insan haklarından iletişim özgürlüğünün sınırlandırılması olarak tanımlıyor.
Ve altını çiziyor: “Önce bir internet sitesi, sonra bir gazeteci. Tiranlık bir günde egemen olmaz. İnsanların şartlandığı, sistemin parçası haline getirildiği ve susup boyun eğmeleri için korkutulduğu bir süreçtir bu”
Aslında Keyes, Başbakanımızdan internet kafede takılan gencimize kadar hepimizin kanıksadığı riyakârlığımıza ayna tuttu.
“Bu sansürcü anlayış değiştirilmeden ne Türkiye Avrupalı olur, ne de İstanbul Kültür Başkenti olur” dedi.
Ve yasak kaldırılana kadar İstanbul’dan 2010 Avrupa Kültür Başkenti unvanının alınmasını önerdi...
İzmir’de ise malumunuz, 2013 yılı için Avrupa Gençlik Başkenti olma telaşı var.
Keyes haklı: YouTube’suz, daha da önemlisi sansüre tepkisiz, ne Kültür Başkenti ne de Gençlik Başkenti olunur!