Bu yazı aslında biten bir bayramın ardından yazılmış düşünceleri taşıyacaktı. Sonra fikir değişti. Bayramdan sonra, İzmir’de adeta ‘açılışlar bayramı’ yaşanacağı haberleri görülünce, konunun da, uzun zamandır yılan hikayesine dönen Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’nin (AASSM) açılışı olmasına karar verildi. Yazının resmi bile seçildi. Önümüzdeki günlerde açılacak olan merkezle ilgili son bilgiler alındı. Zira bu açılışın gerçekleşmesini en çok bekleyen, merkezi bir an önce son haliyle ilgili görmek isteyenlerdenim. Türkiye’nin altyapısı en güçlü ve donanımlı sanat merkezi olarak gösterilen AASSM’yi merak da ediyorum. Dünya standartlarındaki ses, ışık, havalandırma sistemiyle dikkat çektiği anlatılıyor. ‘Kent Meydanı’, ‘Kültür Platformu’ ve ‘Sanat Merkezi’ olmak üzere 3 ana bölümden oluşan, bin 153 kişilik büyük, 243 kişilik küçük salonu bulunan, üç kata yayılan ve köprüyle birbirine bağlanan sergi mekanları da yer alan AASSM, İzmir için adeta bir devrim niteliğini taşıyor. Böyle iddialı söylüyorum ancak İzmir gibi yıllar önce yüzlerce sinema, tiyatro salonu barındıran bir kentte böyle bir salon ancak bugün bitiyorsa buna da ben devrim diyorum.
Gece yarısı ve biz sokaktayız!
İşte ben aslında önce bayram, sonra AASSM’yi yazmayı planlarken, yaşadığım birkaç küçük olay beni vazgeçirdi. Konu geldi İzmir’in güvenliğine... Asıl konudan vazgeçtiğim an, güzel bir İzmir akşamıydı. Bayramdı. Biz iki arkadaş, Alsancak’ta saatler 01.00’e yaklaşırken, oturduğumuz kafeden kalkmış arabalarımıza doğru yürüyorduk. Yürürken de bundan belki de 5 sene önce yaşadığımız benzer bir gece geldi aklımıza... Yine yer Alsancak’tı...Saatler henüz 22.30’du. Az ötedeki arabamıza doğru yürürken, korkudan adeta dilimiz tutulmuş, konuşamıyorduk. Etrafımızı saranlar, ardımızdan takip edip arabaya kadar gelip zorlayanlar... İki kadın, kendi topuk seslerimizden bile ürkmüştük. Ve o geceden sonra bir daha asla yaya Alsancak sokaklarında yürümemiştik.
Bunu da uzun bir süre unutmuştuk aslında... Taa ki aradan 5 yıl geçtikten sonra bu bayram yaşadığımız geceye kadar. Saat 01.00’e yaklaşıyordu ve biz Alsancak’ta arabamıza doğru yürüyorduk. Yürürken de bir an dönüp göz göze geldik. İkimiz de aynı şeyi düşündük: ‘Biz rahat rahat, korkmadan, iki kadın, artık gece Alsancak’ta yürüyebiliyoruz!’ Ve aynı şeyi sorduk: ‘Peki nereye gitti bu adamlar?’ Benzer durumları başkalarıyla da konuşunca, yani, ‘Aman nazar değmesinden korkuyoruz. Ama rahat rahat artık İzmir’de gecenin kaçı olursa olsun huzurla evimize gidiyoruz’ sözlerini işitince, yine aynı soru geldi oturdu baş köşeye: ‘Peki ne oldu? Ne oldu da bu adamlar değil de biz rahatız artık sokaklarda?’
Aslında çok da uzaklara gitmeye gerek yok. Sanırım bu sorunun yanıtı İzmir Emniyet Müdürlüğü’nün istatistiklerinde gizli.