Neydi ne oldu!

19 Haziran 2022

Tarihten gelen kültürel bir mirasın aslına uygun yapılmamasının bir sorumluluğu olmalı. Medya da bu yenileme çalışmalarının
takipçisi olmalı

Yıllardır yazıyoruz ama nafile. Türkiye’de daha kaç tarihi yapı “restorasyon” adı altında deforme edilecek bilemiyorum. Ama istikrarlı bir biçimde tarihi eserlerimiz yok ediliyor. Mermerle kaplanacak yere beton döküyorlar. Tarihi kapıları onarmak yerine otomatik kapı takıyorlar. Tavanları camlarla çeviriyorlar; dörtgen, sekizgen yapıları bozuyorlar. Oymalı sütunları kazıyorlar. Estetik kaygıları da yok. Tamamen kendi kafalarına göre takılıyorlar. Yani aslına uygun olmayan o kadar çok “restorasyon” çalışması var ki, hangisini yazarsanız yazın, sonucu değiştiremiyorsunuz. 

Medyada restorasyon haberleri artık yorum ve araştırmayı da gerekli kılıyor. Tarihten gelen kültürel bir mirasın aslına uygun yapılmamasının gerek ilgili bakanlıklar gerekse restorasyonu gerçekleştiren firmalar bakımından da bir sorumluluğu olmalı. Kınamak ya da eserin ne hale geldiğini yazmak yetmiyor. Tarihi ve kültürel dokuyu

Yazının Devamı

Medya varsa ilkeleriyle var!

12 Haziran 2022

1970’li yıllarda TRT’de haberler başladığında babam ve annem “Ajans başladı” diyerek evde dikkatleri dağıtacak tek bir gürültüye, sese izin vermezdi. Haber spikerlerinin sunumunda, tarafsızlıklarını koruyan ciddi tonlama, haberi kamuoyunda daha da önemli hale getiriyordu. 1980’li yıllarda muhabir olarak işe başladığımda, çeşitli haber kaynaklarının ve kamuoyunun habere bakışı, muhabirlere atfedilen itibarın da önemli bir göstergesi sayılırdı. Muhabirlik doğru bilgiye ulaşmak isteyen kamuoyu için büyük bir önem arz ediyordu, çünkü muhabir haber demekti. Fakat yıllar içinde herkesin köşe yazarlığına soyunduğu bu mecrada muhabirlik geri plana itildi. Muhabirlik bilinçli olarak itibar suikastına uğratıldı. Muhabirlerden beslenen ve siyasete angaje olmuş bazı köşe yazarlarının ücret politikasını belirlemeleri, muhabirlerin haberciliğini sekteye uğrattı. Muhabirler de hak mücadelelerinde meslek örgütleri tarafından yalnız bırakıldı. 

***

Bugün Turgay Olcayto başkanlığındaki Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, mesleğin kaybettiği

Yazının Devamı

Eşitlik hiç olmadı ki!

5 Haziran 2022

Türkiye’de kadın-erkek ilişkilerine dair haberlerin önemli bir bölümü “erkek şiddeti” üzerine. Evet, kadınlar artık daha bilinçli. Erkek şiddetini teşhir ediyorlar. Şiddeti, üstü kapatılan aile içi sorun olmaktan çıkardılar. Yargı kararlarına yönelik baskı kuruyorlar, hak taleplerini daha yüksek sesle dile getiriyorlar. Buna rağmen kadınlara yönelik şiddet hiç hız kesmedi. Daha da kötüsü kadın cinayetleri ve kadınları aşağılayan, yok sayan zihniyete karşı yapılan eylemlerde erkekler neredeyse hiç yok! Oysa bu yaşananlar sadece kadınları ilgilendirmiyor. Bu, ağır travmatik sonuçları olan, hepimizi ilgilendiren toplumsal bir sorun. 

Peki, nerede hata yapıyoruz, sorusuna yanıt ararken, çok uzun zamandır kadın erkek ilişkilerini sorgulayan, üstünde düşünüp tartışabileceğimiz makalelerin, haberlerin eskiye oranla giderek azaldığını fark ettim. Üstelik kadın erkek arasında süregelen çarpık ilişkileri ya magazinleştiriyoruz ya da “kadına bak adamı muma çevirmiş” gibi söylemlerle

Yazının Devamı

Hayal satıcıları

29 Mayıs 2022

Tıp dünyası, bilinçaltı temizlik gibi bir yöntemi, saçmalık olarak açıklamışken, bu insanları “bilinçaltı terapisti” diye tanıtmak, haber yapmak ya da makale yazdırmak gerçekten anlaşılır gibi değil!

Kendisini başarısız, değersiz, mutsuz, huzursuz, yetersiz, hasta hisseden ve hiçbir şey yapmadan değişip dönüşmeyi umut eden insanlar üzerinden de artık para kazanılıyor… Bunlar, geçmişte yaşadığınız bir travmayı, korkularınızı, endişelerinizi, olanaksızlıklarınızı paraya, sevgiye dönüştürebilen, size kendi hayalinizi satan “uzmanlar!” Buna da son derece mafyavari, şarlatanca bir isim takmışlar: bilinçaltı temizlik! 

“Bilinçaltı terapisti” olduğunu söyleyen bir şahıs, sosyal medya hesabında kendisini şöyle tanıtmış: “Yeni nesil online görüntülü terapi. Para, iş, kişi bağımlılıkları, cinsel kimliğini arka plana atma, kıtlık bilinci ve birçok konuda çalışıyoruz.” Bir takipçisi de uyguladığı Kovid iyileştirme terapisiyle kocasını iyileştirdiği için kendisine teşekkür

Yazının Devamı

Her şeyin birazı olmak!..

22 Mayıs 2022

Bazen bir olayı bir durumu ya da bir insanı en yakınında durduğunuzda değil, o şeyden uzaklaştı-ğınızda görürsünüz. O mesafe, edindiğiniz tecrübe ve biriktirdiklerinizle size en gerçek, en net fotoğrafı sunar. 

İnsan haklarını konu alan dava dosyalarının içine gömüldüğüm ama henüz olaylara nasıl bakmam gerektiği konusunda yeterli bir birikime sahip olmadığım bir dönemde tanıştığım ve geçtiğimiz günlerde aramızdan ayrılan hukukçu Rona Aybay, bana bu konuda muazzam bir bakış açısı sunmuştu. Yıllar önce bir pazar günü, Rona Aybay’ın daveti üzerine Sıraselviler’deki bürosuna gittim. 5’inci kattaki hukuk bürosunun bir bölümünü sinema salonu haline getirmişti. 30 hukuk öğrencisiyle bürodaki numarasız koltuklara yerleştik. Yönetmen Ali Özgentürk’ün “Balalayka” filmini izlemek için... Özgentürk, Aybay ve hukuk öğrencileri, film bittikten sonra düşüncelerini anlattı. 

Şaşırmıştım... Aybay, 12 Eylül’den sonra üniversiteden

Yazının Devamı

Dolandırıcıların ilham kaynağı!

8 Mayıs 2022

Şöyle bir düzen kurmuşlar: İşsiz güçsüz iki-üç adam bir araya geliyor. Boşanmış, çocuklu, kalacak yeri olmayan, aile bağları kopuk ya da kimsesiz, ekonomik bakımdan zor durumda kalan, eğitimsiz, cahil kadınları sağdan soldan toplayıp bir eve tıkıyorlar. Sonra oğlunu evlendirmek isteyen, kendine eş arayan adamlara ulaşıyor, onları ellerinde tuttukları kadınlarla tanıştırıyorlar. Ve bir hikâye uyduruyorlar; “Amcasıyım, babasıyım, dayısıyım, teyzesiyim” diyerek. Bu tezgâhı kuranlar, evlenmek isteyen erkeklere, yüklü bir “başlık parası” karşılığında kadını alıp götürebileceklerini söylüyor. 100 bin, 150 bin lira tutarındaki “başlık” paralarını hemen orada ceplerine atıp, imam nikâhıyla alınan kadınlara da yüzükler, bilezikler, kolyeler taktırıyorlar. Sonra, sonrası yok! Kadınlar altınları toplayıp kaçıyor, kendilerini “sahte gelin” yapan bu adamlara getirip teslim ediyorlar.

Neredeyse her ilden, her kasabadan, her köyden benzer mağduriyet yaşayanlar soluğu karakolda alsalar da sonucu değiştiremiyorlar. Yakalanan kadınlar ya

Yazının Devamı

Gazetelerin içi “boş” sayfaları

1 Mayıs 2022

Bazen haberleri tersten okumayı seviyorum. Türkiye medya tarihini, Türkiye’nin tarihi olarak okumak gibi… Nerede durduğunuzun ya da nereden baktığınızın önemi yok. Hangi pencereden bakarsanız bakın medya tarihinin tamamı, Türkiye’nin siyasal, ekonomik, kültürel ve toplumsal hafızasını oluşturuyor. Bir puzzle parçaları gibi... O bütünü tamamlayacak, eksik parçaları birleştirecek ya da olanı ve olmayanı kayıt altına alacak olan tarihin kendisi, yorumlayacak olansa gelecek kuşaklardır. Bu nedenle bir gazetecinin çalışma masasında birikmiş, yazılan, yazılamayan, bekletilen, görünen, yok sayılan her haber değerlidir. Benim açımdan 3 Mayıs, Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nün anlamı da budur. 

Pera Müzesi’nde 300’e yakın eserin bir araya getirilerek “Ve Şimdi İyi Haberler” sergisi işte sözünü ettiğim bu toplumsal hafızanın bir parçası. Basılı metin ve görselle ilişkisi olan sanat eserlerini “Basın Sanatı” olarak adlandırmışlar. Gazete kâğıdından kolajlar, üzerine

Yazının Devamı

Yaşına başına bakmadan!..

24 Nisan 2022

Bugün teknolojiyle iç içe yaşayan bazı gazetecilerin sosyal medyada yer alan söyleşilerinde bu ön yargılı ayrımcı ifadeleri görmek mümkün.

Ingmar Bergman yaşlanmayı yüksek bir tepeden bakmaya benzetir: “Yorulursunuz çıkarken ama vardığınızda görüşünüz genişler...” der.

Meslek hayatım boyunca izlediğim, tanıştığım, sohbet ettiğim, haberini yaptığım ya da birlikte çalıştığım, benden önceki kuşakta yetişmiş bazı insanların görüşlerindeki o genişliğe daima hayran kaldım... Bir süredir, hepimizin geleceği olan, ruhumuzu, benliğimizi, bedenimizi ele geçirecek yaşlanmayla nasıl bir derinlik kazanacağımızı ya da görüş alanımızın nasıl genişleyeceğini anlamak için yaşlanmayı konu alan film, belgesel, haber ne varsa izliyor ya da okuyorum.

Sorun şu ki; ön yargılarla beslenmiş yaş ayrımcılığı, dünyanın her yerinde ve daha çok ekonomik, kültürel ya da sosyal yaşam standartları ölçüsünde kendisini hissettiriyor. İnsan yaş alarak derinleşse de yaşa dair yaratılan algı hep bozuk. Üstelik insanı sadece

Yazının Devamı