Uruguay eski Devlet Başkanı Jose Mujica’nın ölümüyle birlikte, sadece bir insan değil, dünyada giderek silinen bir siyaset biçimi de sessizce sahneden çekildi.
Çünkü Mujica bir politikacıdan çok, bir ahlaki duruştu.
Kapitalist çağın kutsadığı değerleri, mülkiyet, gösteriş, konfor ve iktidar ayrıcalıklarını reddetti.
Ne var ki dünya medyası, söz birliği etmişçesine, onun bu radikal ve eleştirel tercihini ısrarla “fakirlik” olarak etiketlemeyi seçti.
Her defasında “Dünyanın en fakir devlet başkanı” tanımlamasıyla anıldı ve böylece bir tür istisnai figür olarak marjinalleştirildi.
Bu etiket, yüzeysel bir hayranlığı dile getirse de gerçekte derin bir kavrayış eksikliğinin göstergesi olunca Mujica’nın iktidarın doğasına, tüketim toplumunun yapısına ve eşitsizliklere dair sistematik eleştirisi de görünür olmaktan çıktı.
Fakir etiketi onu izlenebilir kıldı ama anlaşılır kılmadı.
***
Oysa Mujica fakir değildi.
Aksine sahip olabileceği pek çok şeyi bilinçli olarak reddetmişti.
Mülkten, konfordan, güçten vazgeçmek bir eksiklik değil, bir fazlalıktan arınma biçimiydi. Ve esasen bir erdemdi.
Ancak medya bu tercihi bir “fakirlik edebiyatına” dönüştürdü.
Onun eski bir arabayla dolaşması, köy evinde oturması, maaşının çoğunu bağışlaması hayretle, hayranlıkla, olmaması gereken bir şey oluyormuş gibi hep dehşetle “nelerden vazgeçtiğine” vurgu yapılarak anlatıldı.
Yani Mujica’nın nasıl yaşadığı değil, “nelerden mahrum kaldığı” meselesi önemliydi.
Halbuki onun asıl radikal yanı, sistemle kavgacı olmak değil, onu aşan bir yaşama biçimi inşa edebilmesindeydi.
Güce sırt çevirmesi, iktidarı kutsamaması, siyaseti bir zenginleşme aracı değil, halk için bir sorumluluk alanı olarak görmesi; işte bu yönleriyle çağımıza ait nadir bir figürdü.
Ama medya bu bütünlüğü görmedi; onun yaşamını “azla yetinmenin masalsı hali” olarak pazarlamayı tercih etti.
***
Mujica ne siyaseti ne de insanlığı idealize etti.
Yoksullukla sade yaşam arasındaki farkı anlatmaktan asla vazgeçmedi.
“Sade yaşamak, özgür yaşamak demektir” dedi.
Yetmedi, “Hayat, paranın satın alamayacağı tek şeydir” dedi.
Olmadı, “Siyaset bozar” diyerek sistem içindeki deformasyona dikkat çekti.
Ne söylediyse, büyük ölçüde onunla uyumlu bir hayat sürdü.
Bu da sözlerine olan güveni artırdı; onu yalnızca bir fikir değil, bir pratiğe dönüştürdü.
Kısacası Mujica bir nostalji ya da sıra dışı bir karakter değil, çok somut bir uyarıydı:
Tüketimin kutsandığı, gösterişin liyakatten önemli sayıldığı, iktidarın kibirle özdeşleştiği bu çağda, hâlâ başka bir siyaset mümkündü.
Ve onun yaşamı, bu olasılığın ete kemiğe bürünmüş hâlini gösterdi.
***
Bu nedenle onu “dünyanın en fakir başkanı” diye anmak yerine, “en tutarlı siyasal ahlak örneklerinden biri” olarak hatırlamak gerek.
Çünkü Mujica’nın yaşamı, yalnızca bireysel bir sadelik pratiği değil, aynı zamanda modern siyasetin içine sıkıştığı tüketim ideolojisine karşı açık bir eleştiriydi.
Bu durum, Slavoj Zizek’in “radikal olanın zararsız hale getirilmesi” dediği stratejiyle de birebir örtüşmekte.
Zizek’e göre günümüzde sistem, kendisini tehdit eden unsurları dışlamak yerine, onları ‘hoş’ bir sapma olarak sunmayı tercih ediyor.
Bu sayede hem kendi tahakkümünü sürdürmekte hem de farklılıkları ayakta tutmakta.
Mujica’nın gerçek dünyayla bağlantısı kesilmiş, nostaljik bir figür olarak sunulması da bundan olsa gerek.
Ne de olsa Fakir!... hem de Fas fakir…
Böylece onun gerçek meydan okuması görünmez hale getirilmiş olabilir mi?
Kim bilir?
Özay Şendir
Netanyahu için sonun başlangıcı…
18 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Eğitim vezir de eder rezil de!..
18 Mayıs 2025
Zeynep Aktaş
Toparlanmanın devamı gelir mi?
18 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
Hande Subaşı: Modellikten geliyorum, ama modayı hiç takip etmiyorum
18 Mayıs 2025
Güldener Sonumut
Yunanistan’ı anlamama sendromu
18 Mayıs 2025