Belma Akçura

Belma Akçura

bakcura@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

İsrail, düzenlediği son operasyonla İran’daki önemli nükleer ve askeri tesisleri hedef aldı.

İran Tel Aviv’e füzelerle saldırarak karşılık verdi.

Trump nükleer silahı bahane ederek bir sonraki saldırının daha acımasız olacağını söyleyerek gerilimi tırmandırdı.

Çünkü nükleer silah bahanesi, bu iki ülke için işgalin en geçerli pasaportu oldu.

Bütün bunlar giderek anlamsızlaşan bir dünyada nükleer paylaşım savaşının ilk fragmanları sayılır.

Burada mesele gerçek tehdit değil, tehdit algısını kimin şekillendirdiği.

Haberin Devamı

Çünkü sahnedekilerin niyetiyle, perdenin arkasındakilerin çıkarı her zamankinden daha karmaşık.

Nükleer gerekçe artık savaşı meşrulaştırmanın en etkili araçlarından biri.

Öyle ki kitleler üzerinde öncelikle “Tehlike büyümeden önce vurmalıyız” psikolojisi yaratılıyor.

NATO veya BM içinde bazı ülkeler de bu söylemle ikna edilmeye çalışılıyor.

Böylece nükleer tehlike gerekçeleriyle başlatılan saldırılar “savunma” olarak gösterilirken işgal, “barış için müdahale” gibi sunuluyor.

***

Ama İsrail-İran gerilimi gibi örnekler, ABD gibi küresel aktörler eliyle nasıl tetiklenebileceğini ve savaşa dönüşebileceğinin de bir göstergesi.

Hatırlarsanız 20 yıl önce Irak işgal edildiğinde nükleer silah gerekçesinin yalan olduğu anlaşıldığında ülke çoktan yerle bir olmuştu.

Bugün benzer bir senaryo İran için hazırlanmış görünüyor.

Netanyahu ve Trump iç siyasetteki konumlarını güçlendirmek için elbirliğiyle Ortadoğu’yu hizaya sokmaya çalışıyorlar.

Evet, İran’ın nükleer programı var ama doğrudan silah üretimi kanıtlanmış değil.

İsrail ise nükleer silaha sahip olduğu halde bunu resmen kabul etmiyor.

ABD ve İsrail için İran’ın nükleer programı gerçekten bir tehditse, o tehdit için eşit ve adil bir uluslararası denetim gerekir.

Bunu yapmadan, diplomatik yollar tüketilmeden savaş seçiliyorsa ve geçmişteki gibi kanıtlar sonradan uydurulmuşsa, o zaman bu bir bahane değilse nedir?

***

Artık savaşlar sadece toprak için değil, algı, bilgi, dijital altyapı ve enerji yolları için çıkıyor.

Kimi uzmanlara göre bu, bir nükleer simülasyon savaşı.

Haberin Devamı

Küçük hamlelerle büyük sonuçlar test ediliyor. Herkes, son büyük savaşın provasını yapıyor.

Birkaç gün önce İsrail’in İran’a yönelik saldırısında bana göre en dikkat çekici olan şey, bu saldırının yalnızca zamanlaması değil; hedeflerin tam isabetle vurulmuş olması.

İran Genelkurmay Başkanı, Devrim Muhafızları Komutanı, Karargâh Komutanı ve nükleer bilimcilerin aynı anda etkisiz hale getirilmesi, klasik anlamda bir “savaş”tan çok, nokta atışı eş zamanlı suikastlar izlenimi yaratıyor.

Peki bu nasıl mümkün oldu?

İsrail ordusunun bu kadar isabetli saldırılar düzenlemesinde üç temel faktörden söz ediliyor:

Hedef yazılımlar, istihbarat sızıntıları ve yapay zekâ destekli analiz sistemleri.

İsrail’in savunma sanayi şirketlerinin çok uzun zamandır yapay zekâ destekli hedef belirleme sistemleri geliştirdiği biliniyor.

Bu sistemler; sosyal medya, cep telefonu sinyalleri, uydu görüntüleri ve açık kaynakları tarayarak, hedeflerin yerini adeta algoritmik bir dedektif gibi tespit ediyor.

Haberin Devamı

Bu, savaşların artık sadece askeri değil, aynı zamanda veri mühendisliği işi olduğunun da bir göstergesi.

***

Nükleer tehditlerin gölgesinde savaş artık dijital teknolojilerin kontrolünde oynanan bir oyun.

Dolayısıyla hedeflerin nokta atışıyla vurulması ya da savaş teknolojisine duyulan hayranlık, savaşların meşruiyetini sorgulamamızı giderek zorlaştırıyor.

Bugün bu savaşlarla dünya bir felakete mi sürükleniyor, yoksa bu felaket tehdidi üzerinden yeniden şekillendirilen bir düzene mi razı ediliyoruz bilmiyoruz.

Belki de asıl felaket, bir nükleer bombanın patlaması değil; düşünen bir insanlığın, sorgulamadan kabullenen bir kalabalığa dönüşmesidir.

O kalabalığa biz zaten çoktan dönüştük…