Kapalı, diğer adıyla ÇARŞI... Beşiktaş’ın tarihindeki başarılarının temelinde diğer tribünler sakın ola alınmasın, kapalının destekleri hep ön plandadır.
Sadece destek mi? Elbette hayır... Tepkileriyle de ünlüdürler. Yönetimlerin kaderleriyle oynarlar, istedikleri teknik adamı ve de futbolcuyu gönderirler, farklıdırlar (!)
Samsunspor maçının başlamasına saniyeler kala, kapalıdan ‘Yönetim istifa. Yönetim istifa’ sesleri yükselmez mi, kulaklarımıza inanamadık, donduk kaldık. Biz gazeteciler şaşkın şaşkın bu tepkiye anlam kazandırmaya çalışırken, bu kez numaralı kapalıyı protesto etmez mi?
Haydaaa, daha dakka bir, yeni yönetim, ne oluyoruz?.
Ne mi? 1 Nisan şakası...
Valla, pes, helal olsun onlara, bizleri, diğer tribünleri, yöneticileri herkesi inandırdılar, kandırdılar, bir kez daha gündeme müthiş bir espri ile oturdular.
Siz çok yaşayın emi...
Valla, heyecanıyla, pozisyonlarıyla, mücadelesiyle, golleriyle keyifli bir doksan dakika izledik. Hele bir ikinci yarı var ki, hop oturup, hop kalktık, top bir o kalede, bir bu kalede, karşılıklı atılan goller ve kaçan fırsatlar. Böylesi bir geceyi bizlere yaşattıkları için her iki takımı da gönülden kutluyoruz ve hemen rotayı, gecenin kahramanı yani Manuel Fernandes’e çeviriyoruz.
Beşiktaş’a son yıllarda gelen en iyi yabancı Manuel Fernandes’dir. Biraz saha dışına, sosyal hayata yelken açalım, Fernandes’i size anlatalım ne dersiniz?
Kuşlarım Fernandes’in sosyal yaşamın her türlü keyfini çıkardığını anlatıyorlar bana, hem de ballandıra, ballandıra...
Benzetme yerindeyse, tam bir ‘yarasa’ adam Fernandes...Fernandes o bar, bu bar sürekli geziyor, futboldan boşta kalan zamanlarında geceleri sosyal hayata kanat çırpıyor.
İnanın bu yönü bizi hiç mi, hiç ilgilendirmiyor. Adam işini yapıyor mu, yapıyor, hem de dört dörtlük... İster gezsin, tozsun, bize ne?
Adam tam bir profesyonel, iyi oynuyor, oynatıyor, üretiyor, attırıyor, atıyor, enerjisini sahaya yansıtıyor, iyi dinleniyor, iyi çalışıyor, sosyal hayatın da tadını çıkarıyor.
Müthiş bir oyuncu
Beşiktaş’ta başkanlığa adaylığını koyan Fikret Orman, Bülent Deriş ve Nazmi Koca ile arkadaşlarını cesaretlerinden dolayı kutluyoruz.
Neden mi?
Böylesi bir ekonomik tabloda Beşiktaş’a sahip çıktıkları, yalnız bırakmadıkları, hatta en kötü günde bile üç adayın ortaya çıkacağını kanıtladıkları için...
Evet, beş bine yakın üyenin katılımıyla gerçekleşen olağanüstü kongrede sürpriz olmadı ve Fikret Orman başkanlığa seçildi.
Orman, liderlik özellikleri olan, Beşiktaş’taki sıkıntıları iyi bilen, içinde olan, özelikle ekonomik konulardaki doğru eleştirileriyle yol gösteren, gündeme oturan bir isimdir.
Orman ve arkadaşlarının işi asla kolay değil; bunun farkındalar... Ancak önemli olan bu zorlukları aşmaktır. Aşarsanız, başarılı olursunuz, aksi zaten hayal kırıklığı olur.
Camia, Fikret Orman ve arkadaşlarına sahip çıkar, sınırsız destek vermeleri halinde -ki bu şart- Beşiktaş’ı özellikle ekonomik anlamda düzlüğe çıkaracağına kişisel olarak inanıyorum.
Carvalhal’ı yere göğe sığdıramayanlar bakalım, bu Bolu faciasından sonra ne diyecekler, doğrusu merak ediyorum?
Alın Carvalhal’ın turşusunu kurun!
Sakatlıktan yeni çıkan ve aylardır maç eksiği olan Aurelio’yu ilk on birde sahaya sürmenin doğruluğunu bize kim anlatabilir?Kaldı ki, Aurelio sağlam da olsa bu takımda asla on birde yer alacak bir fotoğraf değildir. Onun yerine sahaya bir odun koyun, daha çok işe yarar!
Ernst, Veli ve Almeida’nın olmayışı, elbette büyük eksik...
Ancak büyük takımlarda bu oyuncuların alternatiflerini yaratamıyorsanız, ortaya çıkıp iyi bir teknik adam olduğunuzu asla savunamazsınız.
Efendim, seçimlerde kim işbaşına gelirse gelsin, Carvalhal ile yola devam edeceklerini sanmıyorum, hatta ummuyorum.
Teknik adamın başarısı istatistiki bilgilerde yatar...Carvalhal’ın karnesine bakıyorum, tüm derslerden sınıfta çaktığı gibi tutunacak bir dalı da kalmamıştır artık!
Zirve kaçmış, atı alan Üsküdar’ı geçmiş, UEFA Ligi bildiğiniz gibi, hayalden öteye gidemedi, yani ortada ne hedef kaldı, ne de baskı.
Manisaspor görünen köy, ligin dibinden kurtulmak için çırpınıyor, bir puana dünden razı! Kazandığı toplarla çok adamla pozisyon üretmeye çalışan Manisaspor, savunmasındaki gedikleri iyi kapatamadı ve puan için geldiği İnönü’den fark yiyerek ayrıldı.
Sahaya Simao kaptan olarak çıktı, şaşırdık. Son aylarda yan gelip yatan bir oyuncuya kaptanlık bandı nasıl takılır, anlayamadık ? Eee ne de olsa Carvalhal’dan torpilli!
Üzerindeki tüm yükleri atan (!) Beşiktaş, tribünleri dolduran taraftarlarına iyi futbol ve de bol gollü bir maç sunmanın telaşı içinde başladı maça...
Ofansif ağırlıklı bir kadro ve baskılı bir ilk yirmi dakika... Beşiktaş, bu süreçte dört pozisyon üretti, birini gole çevirebildi. Kaçan fırsatlarda, şanssızlıktan çok becereksizlik ön plandaydı.
Kartal, fark için aradığı golü Fernandes’in asistiyle, Almeida’nın kafa şutuyla buldu. Almeida, kornerden gelen topu, kalabalık savunmanın arasından filelere göndermesi beceri ürünüydü. Gol perdesini açan Almeida, ikinci yarıda yerini Quaresma’ya bıraktı. Ceza Quaresma’ya yaramış,
Siz ne söylerseniz söyleyin, taraftarlara istediğiniz kadar umut şırınga edin, istediğiniz kadar futbolcuları motive edin, her şey sahada bitiyor. Tribünlerin coşkusunu arkasına alan Beşiktaş, maça iyi başladı, arzu ettiği baskıyı da kurarken, doğrusu hem tribünleri, hem de bizleri tur için umutlandırdı.
Ne var ki, ilk maçtaki farklı skorun verdiği avantajla İnönü’ye gelen A.Madrid, savunmasını sağlam tuttu, Kartal’ın yoğun baskısına karşın kalesinde çok ciddi pozisyonlar vermezken, kazandıkları topları kontratağa dönüştürdü.
İyi oynamak elbette önemli, ancak bu oyununuzu size tur kapısını aralayacak gollerle taçlandıramıyorsanız, neye yarar?
Hele hele bir geri pası ve taça atılan top, kalenize gol olarak dönüyorsa, tüm emekleriniz boşa gider, tur umutlarınız sadece söylemlerde kalır!
Futbol böyle bir oyundur işte... İyi oynadığınız anlarda, öyle bir gol yersiniz ki, ne tur umudunuz kalır, ne de hevesiniz!
Adrian Lopez, 25’de attığı golle, Kartal’ın kolunu kanadını kırarken, moral motivasyonunu üst düzeye çıkardı, şımarmadı, disiplinden kopmadı, risk alan Beşiktaş karşısında da çok ciddi pozisyonlar da üretti, atamadı. Ancak bitime altı dakika kala Falcao ve
Sokaktaki Beşiktaşlı, mutsuz, keyifsiz, gelecek adına kaygılı... Haklılar, Beşiktaş ne doğru dürüst futbol oynuyor, ne direniş gösterebiliyor, ne pozisyon üretebiliyor.
Hayk Odabaşı, koyu taraftar, futbolu da iyi biliyor. Maçı birlikte izleme önerime sıcak bakmadı, gerekçesini de anlatmak zorunda kaldı: ‘İzleyelim, izlemesine de, Beşiktaş’ın futbolu artık bana keyif vermiyor, içim acıyor, izlerken’. Hayk, tam bir dert küpü, ‘bir dokun, bin ah işit’ misali...
‘Hadi, beni geç’ dedi Hayk, ‘Beşiktaş’ın maçlarında yazacak ne buluyorsun, işin çok zor’ demez mi?
Valla, doğru söze ne denir, sabaha kadar haklı Hayk...
Carvalhal’ı geçtik, bu kötü tablonun baş sorumluları futbolcu arkadaşlar, peki sizler ne iş yaparsınız ? Bir futbolcu istese bu kadar kötü futbol oynayamaz?
Koca Beşiktaş ilk yarıyı pozisyon üretemeden kapatıyor, içi boşalmış, özgüven duygusunun yerinde yeller esiyor, önüne gelen her takıma puanlar dağıtıyor. Hangi takımla oynasa, adeta eziliyor, adına yakışır futbolu asla oynamıyor, taraftarını da giderek küstürüyor, bize de eleştirmek kalıyor!
Oldum olası, büyük takımların tek forvetli oyun anlayışına hep karşıyımdır. Haa dersiniz rakibiniz çok büyük bir
İlk yarıdaki üç farklı skorun suçlusu ne Cenk’tir, ne de Veli Kavlak’tır bizce... Cenk üç gol yedi, yemesine de bir o kadar da başarılı kurtarışlar yaptı.
Bu farkın başsorumlusu, o yere göğe sığdırılamayan Carvalhal’dır!
Niye mi?
Birçok nedeni sıralayabiliriz.
İsmail Köybaşı sakat değilse, niye yedek kulübesinde?
Bu bir...
Veli Kavlak’ı kırk beş dakika savunmanın solunda oynatmak cinayetten de ötedir!