Önyargılı değilim, ama Guti’ye takıntılıyım! Efendim, iyi futbolcuymuş! İyi olsa ne yazar, iyi olmazsa ne yazar? Onun geçmişi bizi hiç mi hiç ilgilendirmiyor. Günümüzün futbolunda mücadele etmediğiniz sürece, yoksunuzdur! Bırakın, mücadele etmeyi bir kenara yarım metre önünde geçen topa ayağını uzatmıyor! Marco ön libero, o orta sahada oyuncu kurucu. Marco, sürekli topla çıkıyor, hücuma destek veriyor, Guti’nin yerine de koşuyor! Guti, yine bir yerlerden torpil yaptırmış, on bire girmiş!
* * *
Carvalhal’a kızamıyorum, ne de olsa nöbetçi, misafire iyi davranmak lazım! İyi de Guti’ye nasıl yetmiş dakika dayandı, merak ediyorum? Carvalhal’ın oyuncu tercihlerine itirazım var. İbrahim Toraman’ı inatla sağ tarafta kullanıyor, onu köreltiyor, farkında değil. Amrabat, Toraman’ı aldığı her topta adeta perişan etti! Guti mi, Ernst mi? Sabaha kadar Ernst. Hücumda sayısal çoğunluğu sağlayamadığınız sürece zor pozisyon üretirsiniz, zor gol atarsınız. Nöbetçi Carvalhal, hâlâ bu sıkıntıya çare bulamadı!
* * *
Kayserispor’un ofansif oyun anlayışı, mücadelenin kalitesini ve de heyecanını artıran en büyük faktördü. Nitekim, ilk yarıda her iki kalede gole dönüşmeyen ‘net’ pozisyonlara
Efendim, Quaresma’nın olmayışı, bir takım çevrelerce, “Belki hayır vardır” diye yorumlandı. Bunun hayrı mayrı yok beyler! Beşiktaş’ın en büyük kozudur Quaresma. Rakibin hem direncini kırar, hem de oyunu rakip alana yıkar, şovuyla, şutlarıyla Kartal’ın ateşleyicisidir. Onun yokluğunun, Beşiktaş’ı eksik bıraktığı gibi, rakibin iştahını da kabarttığı bir gerçek.
Bir Stoke City maçını anımsayın, bir de dünkü mücadeleyi... İki Beşiktaş arasında dağlar kadar fark var. Diyeceksiniz ki, Quaresma’nın olmayışı, takımı bu kadar olumsuz etkiliyor mi? Etkilememesi gerekir, ama etkilediğini gördük.
Carvalhal’ın oyuncu tercihleri doğru değil... Stoke City, maçında Sidnei’yi oynatmaması nasıl yanlışsa,(Rakibin uzun boylu forvetlerini sanırız gözden kaçırmış Carvalhal !), dün de asıl yeri forvet olan Edu’yu yedek oturtmak da o kadar hatadır bizce. Diyeceksiniz ki, Holosko var, Mustafa Pektemek var. Olmadı, Simao’yu da ofansif oyuncular arasında gösterebilirsiniz. Ancak, Almeida ve Quaresma’nın yokluğunda Edu’ye yedeğe çekmenin doğruluğunu kim savunabilir. Mustafa Pektemek’in kumaşı iyi olabilir, ne var ki bizce böylesi büyük takımın forvette yükünü kaldıramaz, zamana ve şansa gereksinimi
Stoke City, hafife alınacak bir takım değil... Kornerleri, taç ve faul atışları başlı başına tehlike, hatta bela! Adamlar, basketçi gibiler, yüksek toplarda bu boy avantajlarını iyi kullanıyor, savunmayı bunalıma sokuyorlar! Nitekim, Crouch’un attığı golde, böylesi bir baskının sonucuydu. Ne var ki, o karambol golü, Kartal’ın savunmasına hiç yakışmadı.
Beşiktaş, tam tamına yetmiş sekiz dakika kora kor oynadı, rakibine kafa tuttu, öne geçti, iki dakikada golü kalesinde gördü, ama asla teslim olmayı aklının uçundan geçirmedi. Oyun disiplininden asla kopmadı. kanatları çok iyi kullandı Kartal... Pozisyon üretme adına rakibinden bir adım öndeydi siyah-beyazlı ekip...
Kim ne derse, desin, Süper Lig’deki Beşiktaş ile Avrupa Ligi’ndeki Beşiktaş arasında dağlar kadar fark var. İyi değil, mükemmel ötesiydi Kartal... Rakibine maç süresince kafa tuttu, doksan dakika süreyle teslim bayrağını çekmedi, kazanma arzusunu hep üst düzeydeydi. Penaltı golünden sonra tüm hatlarıyla rakip kaleye yüklendi, Edu ile yüzde yüz lük pozisyon yakaladı, ancak atamadı Beşiktaş... Üç dakikalık uzatmalarda bile puanı kovalayan Beşiktaş’ı bu iyi oyunundan, kaybetmesine karşın kutluyoruz. Tam bir Avrupalı
Taş yerinde ağırdır... Takımın sağıyla - soluyla fazla oynamayacaksınız! Evet, İbrahim Toraman çok yönlü bir oyuncu olabilir. Ne var ki, Toraman’ın en verimli olduğu yer, savunmanın göbeğidir. Stoperden sağ bek olursa, ancak bu kadar olur! Carvalhal’ın bu Toraman ısrarı bizce yanlış, Hilbert ne güne duruyor? Aynı Carvalhal, Egemen’i yeniden göbeğe çekmiş, iyi de yapmış. Tam bir savaşcı kimliğine sahip Egemen, zorluk derecesi yüksek maçta, çok müthiş işler yaptı, kritik hamlelerle, bir anlamda galibiyette önemli rol üstlendi. İsmail Köybaşı da müthiş bir çıkış yakaladı, sol tarafı verimli kullanıyor. Dileriz ona da nazar değmez.
Kartal’ın savunmasında, orta sahasında çok büyük sıkıntılar yok. Ne var ki, Beşiktaş’taki en büyük sorunun forvette olduğunu dün bir kez daha gözlemledik. Mustafa Pektemek, yetenekli olabilir. Ancak Kartal’ın forvetteki yükünü taşır mı, taşımaz mı, bizce tartışılır! Kaldı ki, böylesi büyük takımlarda forma giymek, o baskıyı kaldırmak, zorlukların en büyüğüdür. Bu Veli Kavlak için de geçerli. Edu, tecrübeli bir forvet, ancak performans olarak hazır olduğunu söylemek çok zor. Dileriz, Bobo ile Mert Nobre’yi aramaz Beşiktaş!
Bursa deplasmanında bir
Bursa’yı sahasında yenmek her babayiğidin harcı değil... Çünkü, iyi mücadele ediyorlar, topu ayağa oynuyorlar, hem ofansta, hem savunmada iyi çoğalıyorlar. Çok üretiyorlar, ama ürettiklerinin karşılığını dün alamadılar. Düşünün 65 dakika güçlü rakibe karşı on kişi oynadılar. Sanırsınız ki, eksik olan, onlar değil Beşiktaş! Ancak maçı kazanan yine Beşiktaş... Eee futbolun cilvesi bu, oynayana değil, atana puan veriyorlar!
Kartal, hâlâ lige alışamadı, bir türlü formasının ağırlığını sahaya yansıtamıyor! Ne güzel rakip on kişi kalmış, Kartal, rakibin bu handikapını avantaja çevirirken, müthiş sıkıntı çekti ! Sayısal üstünlüğüne karşın Beşiktaş, bırakın ofansta çoğalmayı, doğru dürüst bir pozisyon bulamadı. Ofansa gerekli çoğunluğu yakalayamadığınız anda, rakip isterse dokuz kişi kalsın, farketmez, ne pozisyon üretebilirsiniz, ne de golü bulabilirsiniz! Tabi bu tabloda Bursa’nın da hakkını yememek gerekir. Eğer, Beşiktaş, doksan dakika süreyle kötü oynadıysa, bunun temel nedeni Bursaspor’un mükemmel oyunudur.
Bangura’nın golüyle öne geçen Bursa, bir ara bocaladı, ikinci yarıda savunmasına yaslanır gibi oldu, devreye Ertuğrul Sağlam girdi, takımını ofansif oyuna döndürdü.
Takımın omurgasıyla fazla oynamadığınız sürece ‘rotasyon’ iyidir. Hele böyle yoğun maç trafiğinde kadrodaki değişimler, verimliliği de birlikte getirir. Buna bir de yabancıların sayısal çokluğunu eklerseniz, rotasyon kaçınılmazdır bazen.
Nitekim, Carvalhal, Toraman’ı yedeğe, Sivok’u kadroya almazken, Sidnei’ye savunmada şans verdi, iyi de yaptı. Doğrusu, gol attığı için değil, Sidnei’yi çok beğendim. Soğukkanlı, boylu poslu, top tekniği iyi, en önemli özelliği kazandığı topları hem uzun, hem de ayağa kullanması, ileri çıktığı anlarda, yerine çabuk dönmesi. Özgüveni müthiş, forvetlerin beceremediği dün o gerçekleştirdi. Korner atışlarına sürekli gitti, eli boş dönmedi, iki kafa golü attı, Kartal’a hayat verdi.
Carvalhal, sakatlanan Almeida yerine Edu’yu forvete sürdü. Edu’yu dikkatle gözlemledik, iyi bir alternatif olduğu kesin, öyle boş oyuncu değil. Bir yandan rakip savunmayla boğuşuyor, diğer yanda pozisyon kovalıyor, bir iki kez yakaladı, ancak atamadı. Önemli olan o pozisyonlara girmesi. Gerçek performansını yakaladığı zaman ki, yakalar, Almeida’yı aratmaz. Edu, bencil bir oyuncu değil, tam tersi, kolektif oynuyor, biraz sabıra ve şansa gereksinimi var, hepsi o kadar.
Almeida, boylu poslu, buna karşın hareketli, rakip savunmayı hem havadan, hem de yerden yıpratan bir oyuncu. Kartal’ın forvetteki en büyük kozu olduğunu dün bir kez daha kanıtladı. Ne var ki, karşı karşıya kaldığı pozisyonları gole çevirmekte zorlanıyor, bazen kaçırıyor, bazen atıyor. Eeee her güzelin bir kusuru oluyor ! Neyse ki, dün iki pas aldı, ikisini de gole çevirerek, farkın yaratıcısı oldu.
Eskişehir deplasmanında oyun olarak ‘sıfır’ çeken, takım oyunundan uzak kafasına göre takılan Quaresma sahaya kaptan olarak çıktı. Kim düşündüyse, doğru yapmış. Kaptanlık bandı ona biraz sorumluk yüklemiş. Zaman zaman topla şova kaçsa da, takım oyunundaki yerini aldı, hem topları rakip alana taşıdı, hem de asist yaparak, tribünlerden alkış toplarken, teknik kadronun da gönlünü aldı. Kusura bakmayın, ne tribünler, ne de biz ondan vazgeçebiliriz, onsuz olmuyor.
Kötü tek bir oyuncu yoktu
Maccabi hafife alınacak, küçümsenecek ekip değil. Takım olarak iyi kapanıyorlar, hem de ilerde iyi çoğalıyorlar. Ne var ki, bu özellikleri dün hiçbir işe yaramadı İnönü’de. Çünkü karşılarında galibiyete inanmış, taraftarına Eskişehir yenilgisini unutturmaya çıkmış Beşiktaş vardı. Siyah-beyazlı
Eskişehir’e karayolu ile geldik. Rutin bir hafta sonu... Sokaklar kalabalık, kafeler, restorantlar dolu... Ne var ki, kentte o gün maç var mı, yok mu, belli değil! Üstelik sezonun açılış maçı, ama insanlar futbolumuzda yaşanan kaosdan olumsuz etkilenmişler. Bizler ne yaparsak yapalım, futbolumuzda yaşanan iki aylık kaosu tribünlere unutturmak, futbolseverleri yeniden futbola yönlendirmek çok zor. İnsanların ağzı torba değil ki, büzesiniz! İki takım taraftarları, takımlarını desteklemek yerine, kaosu anımsatan büyük harflerden oluşan cümleler kurmayı tercih ettiler uzun süre! Unuturlar mı, tribünleri doldururlar mı, yeniden futbolu konuşlar mı ? Bekleyip, göreceğiz.
* * *
Sezonun ilk maçları hep zordur. Hele hele krizden çıkmış, moral-motivasyonun sıfırın altına düştüğü ortamda iki takımdan üst düzey kaliteli futbol beklemek haksızlık olur. Eskişehirspor, Beşiktaş’a oranla daha çok topa sahip olan, pozisyon kovalayan görüntü içindeydi. Diego’nun frikik golünde, barajın katkısını da gözardı edemeyiz !
Beşiktaş’ı ne siz sorun, ne biz söyleyelim ! Adına ve kadrosuna yakışmayan bir oyun ortaya koydu bu yarıda. Koca devrede tek pozisyonla yetinebildi, o da Almeida’nın attığı